Sizlerden ve çok sevdiğim, keyifle okuduğum Adalı Dergisi’nden biraz uzak kaldım. İnternet sayfasından Dergimizi takip eden veya yolda rastlayıp da yazılarımı soranlar beni inanılmaz mutlu ettiler.
Huzuru bulmak para bulmaktan daha zordur derler. İnsanları ve olayları elekten geçirmek, şöyle bir eleğin içine bakıp kalanlarla yetinmek veya avunmak gerekir. En çileli, en yalnız, en mutsuz anımda bile Tanrıya olan inancım ve muhabbetim sarsılmadı.
Ne kadar da çok seviyoruz oyun oynamayı. Çocuk yaşta oynadığımız oyunlar zekâmızı geliştirir, arkadaşlık, dostluk, paylaşım ruhunu aşılardı o küçücük beynimize.
Gün geçmiyor ki tacizle ilgili bir haber okunmasın: Kadına taciz, çocuğa taciz, insan hayatına taciz, eğitime taciz, sanata taciz, yarınlarımıza taciz.
Geçen yaz, sıcak bir Temmuz günü, sabah erkenden balkonun kapısını açınca, kızım ve ben hiç alışık olmadığımız bir manzara ile karşılaştık. Bahçenin kedisi Zeytin, tüm ihtişamı ile yastığın üstüne uzanmış, yeni doğurduğu üç yavrusunu altına almış, dişiliğinin gururunu yaşıyordu.
Bu yıl 1915 yılının 24 Nisan gününü anıp ağıtlar yakarken, ülkemde yaşayan Ermeniler, dünya Ermenilerinin de yaptığı gibi, aile ağaçlarının dökümünü kaleme aldılar.
Bir arkadaşım “İnsanlar hayvan sever oldular, insan sever kalmadı” dedi. Arkadaşım ne yazık ki hayvanlarla pek haşır neşir değil çünkü hayvan sahiplerinin hışmına uğradı.