Adalar’da yaşayıp lodoslu anısı olmayan yoktur. Çoğu kağıda dökülmemiş, unutulup gitmiştir. Ne şanslıyız ki, unutturmayanlar da var. Buyurun...
Sonbahar değişkendir tıpkı biz insanlar gibi. Gün olur ısıtır içimizi, hem soluk güneşiyle, hem olağanüstü renkleriyle. Gün gelir fırtına olup eser, güçlü soluğuyla çatıları evlerinden, ağaçları köklerinden, taşları yerlerinden söküp atar.
Kasımla birlikte Marmara ve Adalar’da lodos günleri başlar. Bu yıl da öyle oldu. Ama bir geldi, pir geldi. Yıktı geçti.
Kınalıada’da bir devre tanıklık yapmak üzere çalışıyorum bugünlerde. Güzel anıları tekrar yüreğimde yaşamak beni mutlu ediyor.
Bu patırtıda bir de alt katımda aylardır bitmeyen bir onarım çalışması var. Sabahın köründe başlayan matkap sesi sanki evimin içinde gibi.
Herkesin elektrikli araç dediği İETT’nin Prens Adaları’ndaki yolcu taşıma araçlarına ben Cici-Bici derim. Her şeyleri ile hoşuma gidiyorlar. Zaman zaman Kınalıada’da günlük yürüyüşümü kısıtlayıp araca biniyor, biraz da eğleniyorum. Evimi bulana kadar hoş vakit geçiriyorum. O kısacık sürede inanın tek sahnelik komedi izliyorum.
Bir kedinin hayata tutunmasının öyküsü bu. Böyle de okuyabilirsiniz. Kim bilir başına daha neler gelecek?
Adalar dahil bütün sahil beldeleri hınca hınç doluydu. Sosyal medya çalkalanıyordu. İzdihamın “Esnafın yüzü güldü” şeklinde değerlendirildiği Adalardan sıra sıra fotograflar videolar paylaşılıp durdu tatil süresince.
Çocuklara yaşadıkları doğayı nasıl koruyacaklarını ve olası iklim felaketleri sırasında nasıl hayatta kalabileceklerini öğretmek için Adalar’da belediye, sivil toplum kuruluşları, deniz ve spor kulüpleri el ele verip kamplar organize etse, kurslar düzenlese, belgeseller izletse ve bu yolla bir farkındalık yaratsa fena mı olur?
Covid belası az gelmişti bir de nurtopu gibi yepyeni bir müsilaj derdimiz oldu değil mi? Böyle devam ederse bir adadan diğerine yürüyerek gidip geleceğiz galiba.