Bu kış Adalar’da yaşayanlar için çok farklı bir kış oldu, ne lodos bildiğiniz lodostu, ne de kar, sadece çatıları süsleyen ve hızla geçip giden türden bir kar... Büyükadalılar bu kış lodosun en yıkıcısını, karın en kalıcısını gördü. Lodos özellikle sahil boyunda evi ve işyeri olanları mağdur etti, bir de benim gibi İstanbul’da evi taşınırken adada mahsur kalanları! Lodos oldum olası Adalıların kâbusudur ama Kabataş ve Bostancı vapurları, motorları çalışmasa da Kartal’a seferler aksamaz diye bir rivayet vardır. Hava koşulları beklenmedik şekilde değiştiğinde, kış en çatık kaşlı yüzünü gösterdiğinde Kartal’dan da hayır olmadığını bizzat yaşayarak gördüm.
Sadece kış aylarında kaldığımız Levent’teki kira evinden adaya gelip gitmenin zorlukları nedeniyle bir süredir arayış içindeydik. Beklediğimiz ev tam da Aralık ortasında Bostancı’da karşımıza çıktı. Ocak ayından geçerli olmak üzere kontratı imzalayıp 31 Ocak’ta eşyalarımızı nakletmek için bir firmayla anlaştık. Yılbaşına bir hafta kala Bodrum’daki sevgili labradorumuz Fidel’in ölüm haberi gelince ailece gidip onu son yolculuğuna uğurladık ve 4 yaşındaki oğlu Bobo’yu alarak Levent’e döndük. Taşınma telaşında ayakaltında gezinmemesi için de son hafta onu Büyükada’daki eve getirdim. 30 Ocak Cuma günü lodos kuvvetli esmeye başladığında ertesi gün için endişelensem de Bobo’yu gece yalnız ve yemeksiz bırakmamak için adada kalmaya karar verdim. Nasıl olsa Kartal’a geçerim diye düşünüyordum, taşınma günü Bostancı’dan gelecek eşyaları karşılamak, perdeleri ve avizeleri taktırmak benim görevimdi; üstelik yeni evin henüz çoğaltamadığımız üst kapı anahtarı da benim cebimdeydi.
Cumartesi sabahı, yani büyük taşınma günümüz gelip çattığında o güne kadar Adalar’da hiç görmediğim, duymadığım türden bir fırtınanın uğultuları ile uyandım. Camlar sarsılıyor, bahçedeki çamların dalları yerlere doğru bükülüyor, havada bir şeyler uçuşuyordu. Bobo’yu yedirip iskeleye indiğimde gördüklerim karşısında şoke oldum. Motor iskelesi tümüyle sular altındaydı, yol boyunca sıralanan korkulukların demirleri yerlerde sürünüyordu, dolgu alanda büyük çatlaklar ve yarıklar oluşmuştu. Dev dalgalar sadece ön görünüm bölgesindeki çay bahçelerine değil arka plandaki kafelere kadar su taşıyordu. Çay bahçelerinin direkleri ve ahşap zeminleri paramparçaydı. Tarihi vapur iskelesi binasının pencere vitrayları dalga darbeleriyle hasar görmüştü. Vapur ve motorlar seferden kaldırıldığı gibi Kartal motorlarının çalışması için de hiç umut görünmüyordu. Kumsal boyunca parkın taşlarını yerinden söken dalgalar kıyıdaki evlerin zemin katlarının suyla dolmasına neden olmuştu. Tekneler de fırtınada hasar görmüştü.
Karşıya geçmek ihtimali kalmayınca bir arkadaşımla beraber Dilburnu’na kadar gidip adanın yaşadığı afetin fotoğraflarını çektim. Nizam’dan Dilburnu’na kadar alabora olan denizin rengi değişmiş, yer yer kanalizasyonun karışmasıyla pislikler su yüzüne çıkmıştı. Fırtına 1 Şubat’ta da tüm hızıyla devam etti, yine ne vapur seferi yapılabildi ne de motor. Bu arada eşim ve kızım, yeni eve çilingirle girme pahasına taşınma işinin üstesinden gelmişlerdi. Kimilerine göre ben fırtına mağduru değil şanslı bir adamdım, taşınma külfetinden lodos sayesinde kurtulmuştum.
Adalar Belediyesi fırtınanın ardından hasar tespiti ile uğraşadursun, lodostan iki hafta sonra bu kez de yoğun kar sürprizi ile karşılaştık. Adada pek alışkın olmadığımız şekilde yerler tamamen buzla kaplandı, tabi ki çok güzel kar manzaraları da oluştu. Yollardaki at pisliklerini örten kar, mikropları kırmaya da yardımcı oldu.
Adada bu kış heyecanlı geçen günlerle ilgili düşüncelerini sorduğum eski adalılardan Zeki Gökçer, “60 yıllık denizciyim, 120 kilometre kuvvetle esen fırtınalar gördüm fakat 26 saat gibi uzun bir süre devam edenini ilk kez yaşadım. 30 yıl önce de adada karın tuttuğuna tanık olmuştum, genelde denizin etkisiyle kar pek kalıcı olmaz, uzun süre aradan sonra ilk kez tekrar böyle kuvvetli bir kar yağdı ve tuttu. Adada hayvanlar da zor durumda kaldı, bütün duyarlı vatandaşlar gibi onları unutmamaya çalışıyoruz” dedi.
Ahmet Tanrıverdi namı diğer Fıstık Ahmet ise, “Yaşadığımız bu fırtınanın adı Ayandon fırtınası. Fırtınalar tarihinde ismi var, Aralık sonu ile Şubat ayının ilk haftasında görülür. Kuzey rüzgârı karayelle birlikte eser. Denizciler için ürkütücü bir fırtınadır. 70 yaşındayım ilk defa karayelden lodosa geçen böyle kuvvetli bir fırtına görüyorum. 1960’ın Haziran’ında fırtınayla tayfun karışımı bir doğa olayı yaşanmıştı. Ben Galatasaray - Fenerbahçe maçı için o zamanki adı Mithatpaşa olan Dolmabahçe stadına gitmiştim. Bu maçtan önce yapılan Feriköy - Kasımpaşa dostluk maçının son dakikaları bu fırtına nedeniyle oynanamamıştı. Adaya geldiğimizde demirini koparan, parçalanan ve batan tekneler görmüştük. Yine 1950’de boyum kadar kar yağdığına şahit olmuştum. 1954’te ise Tuna’dan kopup gelen devasa buz kütleleri Boğaz ve Marmara’ya kadar ulaşmış, buz parçaları Kınalı’ya kadar gelmişti. 1987’de şiddetli geçen kışı hepimiz yaşadık” diyerek fırtınalar geçmişimizi hatırlattı.