Saros Körfezi’nin şirin bir köyüdür Güneyli. Yöre halkının büyük bir kısmı göçmenlerden oluşur. Temiz yüzlü güleç insanlar: Havası güzel, denizi berrak, insanları hizmette kusur etmemeye azimli.
Köyden biraz daha doğaya açılınca sitelerin, villaların içinde bulursunuz kendinizi. Gözünüz alabildiğince uzanan dağlara ve tepelere serpiştirilmiş tarlalara, yeşil alanlara hayran kalırsınız. Güneyli’nin tüm bu güzellikleri tamamlayan billur bir denizi var ki mavisiyle, serinliğiyle sizi kıyıdan bağrına çekip zaman zaman sürü halinde geçen minicik balıkların arasında, dipteki denizkestanelerini saya saya veya gölgenizi takip ede ede yüzme zevkinizi doruklara çıkartır. Doğa tüm nimetlerini önünüze sermiş zaten ve siz kavurucu sıcaklarda bile nefes alabilmenin, tertemiz sularda serinlemenin, tatlı bir rüzgâr eşliğinde çayınızı, kahvenizi veya içkinizi yudumlamanın inanılmaz zevkini tadarsınız.
Villalarda geçen hayatın belirli bir standardı var. Genelde emeklilik yaşına gelme mutluluğuna erişmiş aileler veya iş hayatının temposunu özel hayatı ile bağdaştırabilen kişiler, İstanbul’a pek de uzak sayılmayan bu yörede, doğal ürünler tüketmenin verdiği rahatlıkla ve saygı çerçevesinde gelişen komşuluk ilişkileri sayesinde yaz tatillerini sükûnet içinde geçirirler.
Ya Gelibolu-Lapseki arasındaki köprü açıldıktan sonra bu doğallık nostalji olursa, ya yeşili bozulursa, ya denizi kirlenirse, ya çarpık yapılaşma sonucu yine bir nimeti kırıp döküp parçalayıp denizin dibine gömersek, mahvedersek?
Bugün körfezin her koyunda hayata kucak açmak, zamanımızda unutulan komşuluk ilişkilerini tekrar yaşamak, baş başa kalabilmek veya aileyi toplamak için emlâk sahibi olmak belirli gelir seviyesinde olanlar için zor veya imkânsız değil. İstanbul şehrinin mutena semtlerinden herhangi bir yazlık satın almak için Güneyli’deki bahçeler içinde villa değerinin birkaç katı kadar ödeme yapmanız gerekir. O imkânlara sahip olup da hayatını paylaşabilecek mutlu insanlara özgü yaşam şekilleridir bunlar.
Ben bunları düşünürken sahilde güneşlenen site sakinleri arasında üzücü ve bir o kadar da düşündürücü bir olay konuşuluyordu.
Sitedeki hanımlardan biri sahile inmek için olacak, sitenin ilk akülü aracını villasının önüne çekmiş ve hiçbir direksiyon kullanma bilgisi olmadığı için, yanlış bir hareketle tepeden kıyıya doğru uçmuş. Araç ikiye katlanmış, hanım da arada kalmış. Yaralanma ile hayati tehlike olmadan mucizevi bir şekilde atlatılan kaza, ister istemez düşüncelerimi Kınalıada’ma yönlendirdi.
Son iki yıldır Kınalıada’da sayıları gittikçe artan akülü araçlar tehlike saçıyor.
Bu araçlar gerçekten gerekli mi?
Bazen.
Herkes gerektiği için mi kullanıyor? Hayır.
Rapor alanlar gerçekten hasta mı? Denetlemek lazım.
Sürücülerin ehliyeti var mı? Pek çoğu hiç araç kullanmamış.
İzin belgesi hangi şartlarda veriliyor? Artık gerekmiyor.
Oysa yasaları kendilerine uydurarak sınırsız özgürlük tatmak isteyen adalılar maalesef sınırları zorlayıp insanların sabrını taşırdılar. Akülü aracı gerektiği için değil de modaya uymak için, bazen de gösteriş olsun düşüncesi ile satın alıp yanlış kullananlar, araçlarını çocuklarına terk edebiliyorlar, iki kişilik araca, biri kucakta diğeri ayakta iki minik yavru ile tur atabiliyorlar. Temmuz ayında gözümün önünde bir araç devrildi. Acemi sürücü ancak “yerler sulanmış, kaygandı” diyebildi. Ya yağmur yağmış olsaydı? Ya başkasının üstüne devrilseydi? Ya kendisi yaralansaydı? Sekiz dokuz adımlık genişliği olan ada yolunda karşı taraftan gelen iki akülü araçtan kaçarken arkamdan gelen motorlu araçtan kıl payı kurtuldum.
Artık insanların izin almak gibi bir kaygısı da yok. Akülü araç kolaylık oluyor dolayısı ile araç kullanamayanları taşıyan yardımsever şoförler de var. Mevsimlik meslek.
Adaların doğal özellikleri olduğunu bilmeyen veya unutan sayın adalılar, bizim yollarımız bu modaya uymaz. Adamızın yolları bu araçlarla piyasa yapmak için uygun değildir üstelik pek çoğunuz araçları kötü kullanıyorsunuz ve henüz bisiklete binmeyi öğrenen küçük çocuklarımız tehlike altında kalıyorlar. Akülü araçlar gerçekten ihtiyacı olanların altında olsa ada yollarında bu kargaşa olmayacak, adalarımızın güzelliği bozulmayacak.
Biliyorum, “siz de kullanabilirsiniz” diyenler olacak fakat konu bu değil. Mesele, kendimize, etrafımıza ve adalarımıza saygılı olmaktan kaynaklanıyor. Bana gelince, ben evimin yolunu uzatanlardanım. Yürüyebileceğimiz kadar yürüyelim dostlar. Duraklama devri gelince gerekeni gerektiği gibi düşünürüz.
Bugün aşırı sıcak bir gündü. Sabah adamızın postacısına rastladım. Kavurucu güneşin altında koşuşturup posta dağıtıyordu. Kendisine sormaya çekindim. Postacının akülü araca ihtiyacı yok mu? Sporun bu kadarı insan sağlığına fazla gelmez mi?