Kınalıada’da şu son günlerde adalıların diline doladıkları, bazı kişileri gerçekten ilgilendiren, bazı duyarsız kişilerin de umursamaz tavırlarını açıkça belli ettikleri bir konu var: İkametleri Ana karadaki adreste mi bıraksak, yoksa Adalar beldesini mi tercih etsek?
Açıkçası, ada konuları ile ilgilenen sayılı tanıdıklarımın dışında konunun önemini kavramak için zihin yormak isteyenine de pek rastlamadım. Herkesin gözünde bir adam sendecilik, bir boş vermişlik veya umutsuzluk okunuyor. Bunun da nedeni hayat yorgunluğu ve çokça güvensizliktir.
Beni şaşırtan diğer bir husus da, bu tür bir çalışmanın yeni başlatılıyor gibi gösterilmesidir.
Oysa 2009 yılında bu konu ile ilgili yapılan çalışmaları yakından takip etmiş, yerel basın organlarına yazışmalar yapmıştım.
Avedis Kevork Hilkat son seçimlerle Adalar Belediyesi Meclis Üyesi ve İBB’den Adalar İlçesini temsilen Sağlık Kurumuna seçilmiş bir kişi olarak, yaz mevsimi bitmeden bu tarz birkaç etkinlik yapması doğaldır. Kendisi Bakırköy Belediyesinde faal iken, Nurhan Çetinkaya’nın, Adamıza gösterdiği ilgiye bakılırsa, gelecek seçimler için gönlünde Prens Adaları yatıyor.
Geçen hafta, ruhumuzdaki “sorulara cevap, sorunlara çözüm” bulan Aret Vartanyan ile bir gece düzenlendiğini işitince, gönlüm, görüşlerine ve fikirlerine katıldığım bu yetenekli gencimizi bir kez daha dinlemeyi arzu etti ve ben o gece kendimi o mekânda buldum. İki arkadaşım da benim gibi düşünmüş ve önceden sıralanmış koltuklardan yer kapmak için telâşla mekâna girerken “Oraya oturmayın, masa konulacak oraya” demişler hanımlara. Tabii ki bu durum hoşnutsuzluk yarattı. Öylesine psikolojik konular işlenecekken ne masası kurulacakmış ki sıra sıra dizilmiş koltukların bir köşesine? Ne yazık ki dikkatimi dağıtan bir manzara ile karşılaştım ki sıkılmam gerekirken inanın üzüldüm. Mekânın ortasındaki ağacın altına bir başka masa kuruldu, biralar ilkin bardakta sonra da şişeden içildiyse, bunun Aret Vartanyan’a mı, biz dinleyenlere mi, geceyi düzenleyenlere mi, hangisine saygısızlık olduğunu sizler yorumlayın. İkamet konusu mu dediniz? Evet, kısaca bahsedildi.
Ben şunu fark ettim. İnsanlar verilen kısa bilgiyi dinlediler ama duyduklarını beyinlerine işlemediler. Gece son bulunca, insanlar dağılırken kimse adamızın sorunundan bahsetmiyordu. Şimdilik kaydı ile etkinlikler tek başlarına ve bu hızla devam ederlerse, gelecek seçimler için erken propaganda olmaktan farklı bir anlamları olmaz.
Adalarda yaşayan vatandaşlara deniliyor ki, adamıza kayıtlı 1.670 seçmen sayısı var, oysa hafta sonu kalabalığını, günübirlik ziyaretçileri saymadan Kınalıada’mızda 18-20.000 kişi yaşıyor. İBB (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) adalara kayıtlı seçmen sayısına, nüfusuna göre hizmet veriyor. Gerek temizlik ve gerek diğer mübrem ihtiyaçlarımız için hizmet bekliyorsak, seçmen sayısını arttırmamız gerekiyor.
Durum bu kadar vahim iken, ada halkı bu açıklamayı kendileri için yeterince önemli bulmuyor. Nasıl olsa yılın birkaç mevsimini anakarada geçiriyor. Hayat zor ve bu konular artık insanlara sıkıntı veriyor, düşünmek bile istemiyorlar.
Ailelerin de sorunları, sorumlulukları var, yaşlıları var, çocukları var, torunlar var, hastaları var, ani hastalıklar olabilir ve her insanın bir sosyal yaşamı var. İkametgâhları Adalara alın diyorsunuz, peki siz bu vatandaşlara hitap edebiliyor musunuz? Bari bir iki sorunu çözebiliyor musunuz? Sağlık sorunlarını düzeltebiliyor musunuz? Tam teşekküllü olmasa bile bir hastane mi kuruldu? Vapurların kış tarifelerini mi değiştirebildiniz? Adalılar sahillerden şikâyetçi, günübirlik ziyaretçilerden şikâyetçi. Ziyaretçilerin de şikâyetleri var. Sahilde mangal kurulmuştu geçen gün, niye zabıta kontrolü eksik? Niye az sayıda Zabıta Memurumuz var? Hatır belası şeyler de oluyor besbelli. Adam Ağustos ayında yığmış molozları Akasya/Başar Acarlı caddesi ikinci adaya, gürültüden geçilmiyor, sorun bakalım ne oluyor diye!!! Tadilatlarda bile Belediyeye ödeme yapıp izin almak gerekmiyor mu? Nerede levhalar, kaç kişiye sorulmadı ki bu molozlar kapının önüne yığılmış kamyonetlerle gidiyor... ne oluyor kardeşim? Kapının önünden geçiliyor da, görülmüyor mu? Vatandaşlık vazifesi yaparak, tek çekiç vurulmadan Belediyeye uğramak enayilik oluyor da,
Görmezlikten gelmek ne oluyor, insani mi oluyor? Dürüstlüğün tarifi mi değişti? Kim görmezlikten gelmiş diye sakın sormayın, sakın ama çünkü herkesin gözünü dört açması gerekirken, görmezlik affedilmez. Vatandaş affetse bile, Allah affetmeyecektir.
Yakın zamanda, güzel İstanbul’umuzu sarsan bir fırtına, bir afet yaşandı. Aynı gün Kınalıada’nın tanınmış ailelerinden Ş. B. Hanım akülü bir arabanın çarşı caddesinde kendisine çarpması ile kaza geçirdi. Ş.B. Sosyal Medyada bu konudaki hoşnutsuzluğunu açık seçik belirtti. “Ambülans çağırdılar, içi boştu. Hasta taşıma aracı fırtınaya rağmen iskelede duruyordu fakat hareket edemiyordu. Kanama devam etti, hasta taşıma aracının içi de boş, gereken müdahale edilemedi” dedi. Sonuçta hastaneye varılınca, Ş.B.’nin bacağına 6 dikiş atıldı.
Sayın yetkililer, bir gece sokağa çıkın da masa sandalyelerin arasından, çoluk çocuğun kullandığı akülü araçların, bisikletlerin arasından geçmeye, yürümeye çalışın. Bu düzensizliklerin faturasını kesinlikle yalnızca Belediyeye, Zabıtaya çıkarmak saygısızlık ve yanlış olur. Bazı insanlara sesleniyorum: Ne yapalım, adaya vize mi koyalım? Vize vermeden bazı kişileri kursa mı tabi tutalım?
Seçmen sayısını arttırmak istiyoruz. İstemek kolay fakat istemeden önce biraz da vermek lazım. İlkin Vatandaşa Güven verilecek, akabinde insanlar kışı bile Adalarda geçirmek isteyecekler. Böylece, Adanın yerlilerine de iş imkânı doğacak.
Ş.B. arkadaşım, araçların içi boş demişsin. Evet, araçların içi boş çünkü doldurulunca şoförler hariç, en az vardiyalı çalışan 4 kişi gerekiyor ve insanları teşekkür ederek çalıştıramıyorsunuz dolayısı ile ikamet ve İBB’den hizmet dilemek işi neye benziyor biliyor musun arkadaşım?
Bu durum artık çözülemeyecek bir bulmacadır.
“Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar”
Ayrıca da follukların kontrolü sürekli dikkat gerektirir.