Bilindiği gibi, geçtiğimiz 4 Kasım’da bazı alanların Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) olarak tespit ve ilan edilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararı yayınlandı. İlk bakışta Marmara Denizi’nin korunmasına ilişkin sonunda bir takım adımlar atılıyor diye yorumlayarak sevindik bu habere. Müsilajın tüm Marmara’yı kapladığı yaz aylarında Marmara Belediyeler Birliği (MBB) ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ortaklığında hazırlanarak 6 Haziran’da kamuoyuna açıklanan, “Marmara Denizi Koruma Eylem Planı”nındaki başlıklardan üçüncüsünde “Marmara Denizi’nin tamamını koruma alanı olarak belirleme çalışmaları başlatılacak, 2021 yılı sonuna kadar tamamlanacak” denilmekteydi. Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı kararı geç bile kaldı denilebilir. Buna karşın bu kararda şaşırtıcı olan ve beklenmeyen, ÖÇKB kapsamına İstanbul ili Adalar İlçesi (Prens Adaları) ile Balıkesir iline bağlı Erdek ve Marmara İlçelerinin de dahil edilmiş olması. Prens Adaları, Erdek ve Marmara Adaları, toplam 56.000 kişiyi aşan sayıda nüfusu olan ve arkeolojik, doğal ve kentsel sit gibi çeşitli koruma statüleri ile hali hazırda koruma altına alınmış önemli doğal ve kültürel miras yerleşimleri. Bu yerleşimlerin ÖÇKB olarak ayrıca listelenmesini gerektirecek bir durum yokken neden kapsama dahil edilmiş oldukları Karar metninde açıklanmamakta.
ÖÇKB nedir? Bugüne kadar hangi alanlar bu kapsama alındı?
ÖÇKB’ler geçmişi 1983’e giden ve 2006’da önemli değişiklikler gören 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. Maddesi’nde ilk defa tanımlanmaktaydı. Türkiye 1976 yılında Barselona’da imzalanan “Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme”ye taraf olmuş, 1986 yılında da “Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol”u onaylamıştı. Buna göre taraflardan “ekolojik öneme haiz ancak sanayi, turizm ve yapılaşma gibi baskılar nedeniyle bozulma veya yok olma riski altında” olan alanları koruma altına almaları, bu tür özel koruma alanlarını arttırmaları beklenmekteydi.
Gerek Çevre Kanunu’nda, gerekse de 2012 yılında yayınlanan “Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara dair Yönetmelik”de Özel Çevre Koruma Bölgeleri Barselona Sözleşmesi’ndeki tanımlamalara benzer şekilde ifade edilmişti: “Ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi haiz, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynak değerlerinin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekli olan ve (Değişik ibare: RG-16/3/2020-31070) Cumhurbaşkanı Kararı ile ilan edilen kara, su ve deniz alanlarını” kapsayan alanlar.
Şimdiye kadar ilan edilen 18 ÖÇKB’ye baktığımızda bunların Ege ve Akdeniz kıyılarında, göl bölgelerinde, sulak alanlarda, biyoçeşitliliğin ve çevre değerlerinin korunmasına yönelik olarak ilan edildikleri görülmekte. Bu durumda, 4758 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’nda Prens Adaları, Erdek ve Marmara Adaları’nın neden bu ÖÇKB kapsamına alındığını tekrar sormamız gerekiyor.
Adalar 1984’de bütünlüklü SİT alanı ilan edilmişti. Neden ÖÇKB’ne gerek duyuldu?
İstanbul Adaları özelinde baktığımızda Adalar önce 1976 ve 1979 yıllarında ardından da 1984 yılında doğal, kültürel ve arkeolojik değerleri itibarıyla bütünlüklü sit alanları olarak koruma altına alınmıştır. Adalarda doğal, kültürel ve arkeolojik mirasın korunması, kullanılması ve planlanması konusunda 1983 tarih ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu hükümleri geçerlidir. Hal böyleyken, Adalar gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığı sit kararları ile korunmaktayken ÖÇKB ilanı kapsamına neden alınmış olabilir? Bu sorunun cevabı, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. maddesi ile tariflenen "Özel Çevre Koruma Bölgesi" ilan edilen yerlere ilişkin düzenleyici ve uygulayıcı Bakanlık teşkilatını tarifleyen 1989 tarihli 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de. Cumhurbaşkanlığı Kararı, “Marmara Denizi ve Adalar ÖÇKB’sinde 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır”, diyerek, Adaların koruma amaçlı imar planlama sürecini toptan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlamakta.
Yeni ÖÇKB ile yerelin planlama yetkisi, katılımı elinden alınıyor.
Söz konusu KHK, ÖÇKB olarak ilan edilen ve edilecek alanların “koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, imar planlarını yapmak, mevcut her ölçekteki plan ve plan kararlarını revize etmek ve re'sen onaylamak üzere Çevre Bakanlığına bağlı ve Tüzel Kişiliğe sahip Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığını” yetkilendiriyor. (Özel Çevre Koruma Kurumu bilahare kapatılmış ve yerine aynı işi yapmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü görevlendirilmiştir). Bu öyle bir yetki ki, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu tarafından koruma kurullarına verilmiş olan sit alanı olarak ilan edilen alanların koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip onaylama yetkisini bu kurulların elinden alıyor. Yine 2863’e göre sit alanlarında Belediyeler, Valilikler ve ilgili kurumlarca hazırlanacak koruma amaçlı imar planlarının ÖÇKB ilanı ile birlikte Çevre ve Şehir Bakanlığı tarafından üstlenilmesi mümkün hale geliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ÖÇKB ilan edilen yerlerde koruma amaçlı imar planı yapma ve onaylama yetkisini tamamen kendi üstüne alıyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, ÇŞB tarafından yapılan planların hazırlık aşamasında görüşünün alınacağı bir konuma getiriliyor. Yerel yönetimler böylelikle idare ettikleri sit alanlarının korunmasını düzenleyen en önemli araç olan koruma amaçlı imar planlama yetkisini kaybediyorlar.
Koruma mı, turizm için imara açmak mı?
383 sayılı KHK, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ÖÇKB kapsamına alınan yerlerde yetkilerini oldukça geniş tanımlamış vaziyette. “Doğayı bozmamak ve doğa ile uyum sağlamak ve kıyı mevzuatına aykırı olmamak şartıyla restoran, kafeterya, büfe, plaj, satış yeri, ofis, iskele, yat ikmal, bakım ve onarım yerleri ile bölgenin gerektirdiği diğer tesisler, günü birlik hizmet tesisleri ve müştemilatı ile yat yolcularının kısa süre içinde dinlenmesini sağlamak üzere az sayıda sınırlı yatak kapasitesine sahip yat-oteller (yatel) için inşaat ve işletme izni” vermeye; “Bölge sınırları dahilinde madencilik faaliyetlerinde bulunulması, taş ve kum ocağı işletilmesi ile deniz doldurulmak suretiyle kıyı genişletilmesi yapılabilmesi” konularında izin vermeye; 2863 Sayılı Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu çerçevesinde alınmış sit kararları içinde “yer alabilecek yeni yapılaşmalara ilişkin bina yüksekliği, taban alanı ve kat alanı katsayısı gibi değerlerde azaltmaya” gitmeye “veya bu yapılaşma şartlarını tümüyle kaldırmaya”; taşınmaz malların kamulaştırılmasına; Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin Bakanlığa tahsisine; Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kiralanması ve bu yerler için gerekli görülen hallerde kullanma izni verilmesine, işletilmesi, işlettirilmesi ve diğer tasarruf haklarının kullanılmasına; verilen yetkiler arasında.
Bu sayılan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilerinin yeni yapılaşma, ruhsatlama, kıyı genişletilmesi, yat hizmetlerine ilişkin düzenlemeleri kapsıyor olması Adalarda, Erdek ve Marmara Adalarında turizm ve rant-odaklı projelerin mi gündeme getirileceği sorusunu ortaya çıkartıyor. Prens Adaları’nın bir parçası olan Yassıada’nın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yetkiler devredildikten sonra baştan aşağıya turizm-kongrecilik çevrelerine hizmet etmek üzere nasıl inşaat-yoğun bir yaklaşımla dönüştürüldüğünü izledik. Yassıada inşaat-odaklı projesinin karbon salımı yüksek bir çevre tahribatı ve sürdürülemezlik abidesi olduğunu, bu nedenle Marmara Denizi’ni, çevresini, biyoçeşitliliğini korumak ile yakından uzaktan ilgisi olmadığını gördük. Sormadan edemiyoruz; şimdi de Adalar, Erdek mi bu mantığa açılıyor?
Marmara Denizi’ni ölümün eşiğinden döndürmeye ve tekrar sağlığına kavuşturmaya aday bir eylem olarak koruma altına alınması kuşkusuz olumlu bir adım olacaktır. İlan edilen ÖÇKB kararı buna hizmet edecek midir? Toplam 10 maddeden oluşan Cumhurbaşkanı Kararı’nda ÖÇKB alanına ilişkin plan ve uygulama yetkileri tek mercide, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda toplanmakta. Bunun dışında, Karar, Marmara Denizi’nin sürdürülebilir korunmasına ilişkin her hangi bir yaklaşım ortaya koymamakta, “çevrenin araştırılması, korunması ve izlenmesine ilişkin belirlenecek usul ve esaslar ile bunların yansıtıldığı planlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca hazırlanır ve onaylanır” diyerek, konuyu Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bırakmakta. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise Marmara Denizi’nin sağlığına kavuşması için Çevre Kanunu’nuna dayanarak acilen eyleme geçebilecekken, ölçek olarak şimdiye kadar ÖÇKB kapsamında yönetilmemiş olan büyüklüğe sahip Marmara Denizi’ni ÖÇKB ile ele almaya yönelmekte, üstüne bilim insanlarının Marmara Denizi’ni tamamen bitireceği konusunda hem fikir olduğu Kanal İstanbul projesini desteklemeye devam etmekte. Bu durumda sormadan edemiyoruz: Bu ÖÇKB Marmara Denizi’ni korumak için mi Adaları turizme yönelik olarak imara açmak için mi ilan edildi?
Aralık 2021