Salı, 05 Eylül 2017 18:23

Köhne Liman

Ögeyi değerlendirin
(6 oy)
Köhne Liman’da gün batımı Eylül 2015 Köhne Liman’da gün batımı Eylül 2015

Yaz kış fark etmiyordu Ada’ma vuslat olmak için. İşten ve şehir yaşantısından bunaldığımda sığınırdım evime, sevdalıma... Herkesin, bulunduğu ortamdan kaçmak, bir nebze de olsa stresten uzaklaşmak ve kabuğuna çekilmek için saklandığı, kendi iç sesini duyabileceği ve gerçeklerle yüzleşmesine zaman tanıyan bir mekânı vardır. ‘Köhne Liman’ da benim için kalbimin sesini en çok duyabildiğim, geçmişle aramda köprü kuran, yitirilmiş sevgileri ve anılarıyla tekrar tekrar yaşatan/yaşayan mistik bir yer. Öfkelendiğimde, ruhen yorgun veyahut çaresizlik hissine kapıldığımda barınağın dinginliğine hapsolmuş balıkçı takaları gibi dinlenirim kuytuluklarında. Deniz çok yakınımdadır ve ıslak ağ kokan çınar ağacı gölgeliklerinde ya da yıldız yorgan altında samanyolunu izlerken sessizliğinin sesine kapılırım. Sancak-İskele fenerinin ışıkları katran karası suyun üstünden yansıyarak ayaklarımın ucunda biterken, sahibinden izler taşıyan ekmek teknelerinin vakur duruşlarıyla beni selamlayışına aşinayımdır böyle zamanlarda... Oysa dışardan bakan bir göz için belki de sadece Edip Akbayram’ın sesinden kulağa hoş gelen bir şarkı veya bakımsız, eski bir balıkçı barınağıydı hislerime tanıklık eden... Şüphesiz Marmaralı balıkçılar için daha hayati somut bir önemi vardı bu limanın. 1800’lü yıllardan beri balıkçılıkla uğraşan ada halkı, teknelerini barındırabilecek bir limana sahip olmadığından her akşam kumsala çekmek zorundaydılar. Epey çaba ve güç mahsulü bir işti bu. Manyatçılık yapan Bey Reis de balık avından döndükten sonra kumsala başı kara ediyordu Varka’sını. Armuz açan yerleri zift döküp yamadığı için sandalı o kadar ağırlaşmıştı ki özellikle kış aylarında tayfaları isyan eder olmuştu. Çekek yeri kumluk zemindi, iki ahşap kol vasıtasıyla döndürülen ırgata bir ucu sandala bağlı olan çelik tel sarılıyordu. Bu sayede yağlı felekler üzerine sandal çekilerek olası bir fırtınadan korunması sağlanıyordu. Yine böyle bir gün talihsiz bir kazada Bey Reis başına aldığı darbeyle son nefesini vermişti ekmek teknesinin başında. Gündoğdu Köyü sakinleri de 90’ların ortalarına kadar Karadeniz Çektirmeleri’yle uzak ve yakın limanlara navlun taşıyorlardı. Köyün önü ekseri kıçtankara yanaşmış irili ufaklı birçok çektirmeye ev sahipliği yapıyordu. Kaçak Lodos fırtınalarında sığınabilecekleri bir liman olmadığı için ‘Çeşme Koyu’na demirliyorlardı bu ağaç gövdeli deniz yorgunu gemileri.

02 mendirek dolgu alani 280xMendirek dolgu alanı üzerinde arkada köy muhtarı Mustafa Toksöz, ayağında çizme olan Dekoratör Mazhar Resmor. Ön sıra sağ başta Mahmut Karasaban, Rıza bey ve Ayhan Ülgen.

Marmara Adası Balıkçı Barınağı’nın ilk görüşmeleri 1960’ların ilk yarısında yapılmaya başlanmıştı. Marmaralılar başta Nahiye Müdürü Saim Müdürcüoğlu, dava vekili Ahmet Enön, Muhtar Mustafa Toksöz, Vehbi (Erol) Reis, Hamdi (Kılıç) Reis ile birlikte bir heyet oluşturarak Vali’nin huzuruna çıkmış ve köy hakkında gerekli izahatı yapmışlardı. 1964 yılında etütleri yapılan Marmara Balıkçı Barınağı’nın ihalesini 1965 yılında Türkiye’nin o dönemki büyük müteahhitlerinden Mahmut Karasaban kazanmıştı. Karasaban; Lise ve Üniversiteyi Robert Kolej’de bitirmiş (1936) ardından ‘University of Illinois’de yüksek lisans yapmıştı. Marmara Denizi ve Boğazlarda; Karabiga, Çardak, Lapseki, Çanakkale iskelelerinin yanı sıra Kumkapı ve Tekirdağ Balıkçı Barınakları, Sütlüce SEKA rıhtım ve antrepoları gibi belli başlı birçok yapı inşa etmişti. Ada’yı ise ilk geldiği günden itibaren çok sevmiş ve Mazhar Resmor’un ‘Kamara Mevkii’ndeki otelinde her sene yaz tatillerini ailece geçirmişlerdi. Takip eden yıllarda ise aynı koya bir yazlık inşa ettirmişti.

03 marmara balikci barinagi 280xMendireğin devamı yapılmadan önce Marmara Balıkçı Barınağı’nın görünümü

1966 yılında inşaatına başlanan projenin ismi önceleri Balıkçı Barınağı idi, ikinci bir ihale sonucu mendireği uzatılarak Balıkçı Barınağı ve Yat Limanı şeklinde tamamlanmıştı. Bu ihaleyi de şantiyesi ve tüm teçhizatı hazır olduğu için fiyat kırarak kazanmıştı Mahmut Karasaban. Kesik Çınar mevkii üzerindeki taş ocağı görünümlü yer, liman inşaatında kullanılan molozun çıkarıldığı bölgeydi. Bu yamaca toprak kazılarak ‘T’ şeklinde galeri açılmış, içerisi patlayıcıyla doldurulmuş, deliğin ağzı ise taş duvar örülerek kapatılmıştı. Bölge insandan arındırılarak mühimmat infilak ettirilmiş ve bugünkü yarık ortaya çıkmıştı. Şantiye alanı ve işçi barakaları da bu mevkiye inşa edilmişti. Hükümet caddesi üzerinde Hüseyin Güneysu’ya ait iki katlı binanın bir katı mühendisler Faruk Lara ve Vural Topkaya’nın lojmanı alt katı ise şirket ofisi olarak kullanılmıştı. Küçük yaşta babası Bey Reis’i kaybeden İsmail Mersin’i de işe alan Mahmut Bey, sigortasını yaptırmayı ihmal etmemişti! Bu sayededir ki İsmail ağabey genç denilebilecek bir yaşta emekliliğe hak kazanmıştı. Liman sokağının tam karşısına denk gelen yerde döküntü taşlıklar bulunuyordu. Mendireği inşa etmek için bu sığlık alan uygun görüldü ve denize doğru dolgu yapıldı. Şirkete ait 2 adet ‘Gandri Derric’ adındaki vinç, molozların taşınmasında ‘Mack’ Kamyonlar ve Karasaban 1 ve 2 isimlerini taşıyan dubaları ile tam bir inşaat sahasına dönmüştü Marmara.

 

04 1905 rum kiz okulu 840xArkada 1905 yılında inşaatı tamamlanan Rum Kız Okulu (eski Hükümet Konağı) ve yanında eski akaryakıt istasyonu, önde ise Liman inşaatında kullanılan Mack kamyon ve Karasaban-1 dubası görünüyor.

 

Bircan’ların tuzlu balık mağazasının önüne taştan bir rampa yapılmıştı geçici olarak. Şantiye sahasından hafriyat yüklü kamyonlar geliyor, deniz dolgusu oluşturacak malzemeleri bu rampa vasıtasıyla dubalara boşaltılıyordu. Duba da çelik bir halat vasıtasıyla çekilerek hamulesini gerekli alana boşaltıyordu. Mendirek inşaatında; kaya parçaları ve deniz tabanı üzerine yerleşecek beton bloklar için su altında bir de dalgıç çalışıyordu. Birkaç kez de gençlik yıllarında sünger dalışı yapan ‘İhtiyar Balıkçı’ lakaplı Feridun (Cırıkcı) Reis şantiye dalgıcına bu çalışmalarda yardımcı olmuştu. Vefatından önce sohbet ettiğimizde böbrek rahatsızlığının sebebini bu dalışlarda kendini çok zorlamasına bağlıyordu. Köy muhtarı Mustafa Toksöz’ün maddi manevi gayretleriyle açılmasını sağladığı merkez ortaokulunda, Şantiye şefi Vural Topkaya ve Faruk Lara müsait zamanlarında müzik ve İngilizce derslerine giriyorlardı. Hatta okulun bando takımını düzenlemiş ve çalıştırmışlardı. Adalı öğrenciler belki de hayatlarında ilk kez Beethoven’ı sınıfa getirdikleri pikap sayesinde dinlemişlerdi... Liman inşaatı bitimine yakın, Marmara Muhtarı Toksöz sahil düzenlemesi için Karasaban’dan yardım istemişti. Aralarındaki dostluk ve adaya olan sevgisi nedeniyle limandan ‘Kole’ burnuna kadar (iskele hariç) uzanan sahil bandını hiçbir ücret almadan kendi olanaklarıyla inşa etmişti.

05 muteahhit mahmut karabasan 280xMüteahhit Mahmut Karasaban ‘Nivo’ adındaki topografik ölçüm aleti ile çalışırken inşaat mahallinde.

1960’ların sonuna kadar Mermer Oteli’nin önü kumul zemindi ve sandal çekek yeri olarak kullanılıyordu. Hemen yanında ise Murat Kaptan’ın kahvehanesi, onun yanında da meşhur Yosun Otel vardı. Liman mendireğinden itibaren 4x2x2 ebatlarında Keson adı verilen beton bloklar sahile paralel denize dizilerek arada kalan kısım hafriyatla doldurulmuştu. Yaprak Ahmet’in çay bahçesinin önü rıhtım şeklindeydi. Liman istikametinde inşa edilen bu yolu çay bahçeleri önüne inşa edilen rıhtımla bir köprü vasıtasıyla bağlama fikri doğmuştu. Karasaban Toksöz’e nasıl bir köprü yapılmasını istediklerini sormuştu... O dönem kullanımda olan 100 Türk Lirası’nı cebinden çıkaran Toksöz, paranın arkasını çevirmiş ve Ankara Gençlik Parkı’nda bulunan kemer şeklindeki köprünün bir benzerini yapmalarını istemişti. Böylelikle Kısmet Köprüsü inşa edilmiş ve eşi benzeri olmayan güzellikte bir rıhtım meydana gelmişti. Köprü ile Yosun Otel arasında oluşan koy da sandalların barınağıydı artık. Çay bahçeleri önündeki rıhtım için meşe kazıklar çakılmış arkasına moloz ve beton bloklar konarak sağlam temeller üzerine oturtulmuştu. En estetik yapıysa, Katoz Faruk (Kocatepe)’un evi önünden başlayarak Kole burnunda son bulan mermer döşeli sahil bandıydı şüphesiz. Bu mermerler önce döşenmiş, sonra dalgaların vurma açısına göre makine vasıtasıyla pah kırılmış ve araları derz doldurulmuştu. Marmara’nın simgelerinden biri haline gelen Küçük Liman, Kısmet Köprüsü ve sahil bandını Mahmut Karasaban ve Muhtar Mustafa Toksöz’ün ada sevgisine borçluyuz. İkisini de adaya kattıkları bu değerler için saygı-sevgi ve rahmetle anıyorum. Işıklar içinde olsunlar...

06 kucuk liman 2015 280xKısmet Köprüsü ve Küçük Liman Eylül 2015

Limana yapılan ilk kötülük, bugün otopark olarak kullanılan alanın deniz dolgusu yapılırken, liman içindeki su sirkülasyonunu sağlayan kanalı da kapatmalarıydı! Liman içi bu yüzden giderek kirlenmişti. Eski Akaryakıt İstasyonu ile Aron Kaptan’ın şarap mahzeni arasındaki sahil o yıllarda kumsaldı. Taka ve Alamana kayıkları bu kumsala çekiliyorlardı. Liman inşaatı projesinde bu alan çekek yeri olarak düşünülmüştü. Öyle de yapıldı. Çocukluğum bu çekek yerinde, gelinlik kızlar gibi özenilerek süslenen bakımları yapılan balıkçı teknelerini izlemekle geçti. Her defasında Reis’lerle sohbet etmiş ve nasıl boya-macun ve raspa yaptıklarını izlemiştim. Zaman ilerledikçe liman eskidi, lambaları yanmaz duvarları boyanmaz oldu, hurda ve bir yığın eski balıkçı ağlarıyla kaplandı. Çöpten pislikten göze batar hale gelmişti.

Her geçen gün yozlaşmanın giderek arttığı ülkemizde Ada da eskisi gibi değildi artık. Geçmiş günlere olan özlemim gittikçe artıyordu. Köhne Liman geri dönülmez bir biçimde değişirken her gidişimde acaba bu sefer hangi sürprizle karşılaşacağım endişesi taşımaya başlamıştım. Dünyanın neresine giderseniz gidin tersane-gemi bakım tezgâhları şehir ve insanla iç içedir. Yan sanayi, hastane ve en temel ihtiyaçların karşılanabileceği yerlerde kurulur. Deniz ile insanlar arasına hep bir engel koyma isteği var günümüzde nedense? Adaların kendine has bir kültürü vardır oysa. Bir ayağınız hep sudadır, şehirde trafik çilesi varken burada salınarak ilerleyen bir sandaldan ayaklarınızı suya uzatırsınız. Tek şikâyetiniz ise pancar motorunun titreşimlerinden burnunuzun kaşınmasıdır. Her gün taze balık bulabilirsiniz örneğin... Hele bir de tanıdık Reis’iniz varsa sırtınız yere gelmez. Bütün bir sezon çalışır bu ekmek tekneleri. Ama onların da bakıma, şefkatli ellere ihtiyacı vardır. Çekek yeri bir nevi teknelerle insanların buluşma ortamıdır. Ona dokunursunuz, tamir eder, temizler, boyar ve her seferinde yeni şeyler öğrenirsiniz. Bazen bir elin yapamayacağı işler için yoldan geçen herhangi birinden yardım istersiniz. Gelir işin ucundan tutar ve size sorular sorar; hayal kurmaya başlamıştır bile o dakika... Deniz kültürü paylaştıkça güzeldir ve çekek yeri, limanın kalbidir...

50 yılı aşkın bir süre çevre köy ve adalar dahil balıkçıların ve amatör denizcilerin sığınağı olan Köhne Liman’da teknelerin kışlayabileceği, bakım-onarım veya acil durumlarda denize atılıp çekilebileceği bir kızağı-çekek yeri artık yok! Oysa çok küçük dokunuşlarla pis ve bakımsız görünen bu alan ada halkının ve balıkçılarının layık olduğu düzeye getirilebilir, deniz kültürüne katkı sağlanabilir; böylece de ada kültüründe telafisi olmayan bir deformasyon daha yaşanmazdı, diye düşünüyorum ve çok üzülüyorum.

Bu yazı hazırlanırken: Şevket Karasaban, İsmail Mersin, Feridun Cırıkcı, Behice Palabıyık ve Emin Toksöz anlatımlarından, Şevket Karasaban ve H. Can Yücel kişisel arşivlerinden yararlanılmıştır.

 

Son değişiklik Salı, 05 Eylül 2017 19:17
Yorum yapmak için oturum açın