Adalarda imar planı tartışmaları sürerken belki değinmekte yarar var; biraz da 20. yüzyılın kültür mirasından söz edelim. Bugün koruma konularını tartışanların çoğu hayatlarının bir bölümünü 20. yy’de geçirdiler. Belki farkında değiliz, 21. yy’in ilk çeyreğini tamamlamak üzereyiz ve şöyle arkamıza dönüp baktığımızda (veya gerek yok Adalar’dan şöyle bir kıtaya bakalım) artık tanınmayacak bir kent görmekteyiz. Adı hâlâ İstanbul...
Paldır küldür değişen kentten bize yakında 20. yüzyılı bile hatırlatacak bir şey kalmayacak.
Adalar köy olmaktan çıkıp İstanbul’un bir mahallesi olalı şunun şurasında 200 yıl bile olmadı. 19. ve 20. yy’lerin İstanbul kültürel mirasının önemli bir bölümü bu kara parçalarında yaşıyor. Adalar’da mimarlık yapmak her iki yüzyılda da büyük bir keyifti, itibarlı bir işti. Osmanlının ve cumhuriyetin varlıklı ve güç sahibi insanları yaptırdıkları binalarla birbirleri ile yarıştılar, tabii mimarlar da. Hatta bugün doğal miras olarak kabul ettiğimiz Adalar faunası gene bu elit zümrenin para ve zevk gücü ile yarattığı bahçeler ve çam ormanlarıyla ortaya çıktı. Belki de bugün endemik türler taşıyan bu fauna o günlerin kültür transferinin bir sonucudur. Doğal mirası yaratan, ayrıca kendi başına kültür mirası olan o dönemlerin elit kültürü. İlginç değil mi? Ortaya şahane bir kompozisyon çıkıyor.
20 yüzyıla gelelim; 19. yüzyıla ait binaların hemen hemen tamamı bugün tescilli ve üzerlerinde koruma kararları var, oysa 20. Yüzyılın çok değerli birçok mimarının birçok eseri Adalar’da ve bunlar da Adalar mimarisinin son güzel örnekleri.
Ne yazık ki çağdaş mimarlık eserleri tehdit altında, korumasız.
Örneğin son günlerde tescilli olmadığı için depreme dayanıksızlığı ileri sürülerek çok değerli bir bina yıktırılmıştır. Motola Evi eğer bir kültür varlığı olarak tescillenmiş olsaydı, başına bu gelmezdi. Depreme dayanıklılık her yapının sorunudur; çözüm yıkmak değil, tedavi etmek, güçlendirmek olmalıydı.
20. yüzyılın isimli mimarlarının bu binalarda imzaları vardır. Adalar’daki değerli çağdaş mimarlık örnekleri ada kültürünün parçasıdır.
Ayrıca üzülerek söylemek gerekir ki 80’lerdeki yapı faaliyeti ve daha sonra geçici yapılanma koşullarının geçerli olduğu dönemde günümüzün değerli mimarlarının eserleri Adalar’da yok denecek kadar az. Üretilen binaların çoğu çirkin ve uyumsuz.
21. yy için ise bir şeyler söylersek demeliyiz ki: “Adaları korumak sadece binaları korumak değildir, aynı zamanda özgür mimarların özgün eserleri ile kente katılmaları gerekir. Koruma bir bakıma iyi eserler vermekle mümkündür.”
Gelelim daha alçakgönüllü yapılardan oluşan bir grup 20. yy yapısına:
Sivil mimari kentlerin en değerli kültür mirasıdır. Bir kentin somut ve somut olmayan kültür mirasının korunabilmesinin en iyi yolu, döneme ait sivil mekânların, plan özellikleri ve özgün malzemeleri ile birlikte korunmasıdır. Bu mekânlar ne kadar az değişmişse, geçmiş dönemlerden o kadar çok şey anlatırlar.
Yapı türleri ve oluşturdukları kent mekânları sadece tarihi referanslar vermezler aynı zamanda kent estetiğini oluştururlar. Birbirinden farklı dönem yapılarının kent mekânına etkileri vardır. Bir yapıyı değiştirmek veya yok etmek kent mekânını da yok etmektir ve tabii o mekânı kurgulayan bir sürü yaşantı bileşenini de. Sit alanları belli kimliği olan kent parçaları oldukları için özeldir. Üzerinde duracağımız bir ada evi türünün işte ada mekânlarına ve kent estetiğine böyle etkisi var.
21. yüzyıldayız. 20. yüzyılın İstanbul sivil mimarisi deyince aklımıza bir ev dönemi, bir de apartman dönemi gelir. 19. yüzyıl sonundan kalan apartmanları bir yana koyarsak, İstanbul’da yüzyıllardır yaşam evlerde sürmüştür.
Osmanlı ahşap sivil mimarisinin terkedilmesinden sonra hayat gene uzun süre evlerde devam etmiştir. Bu sefer yapılar ahşap değil yığma tuğla kâgirdi. Plan tipleri geleneksel özelliklerini önceleri bu yapılarda sürdürdüler, sonra zamanla bu evleri yapan mimarlar ve kalfalar 20. yüzyılın kent yaşantısını bu mimari ile yorumladılar. Mimarlık öğrenciliğimiz bu yığma yapılarla başladı. Mimarlık fakültesinde yapı hocalarımız bize bu binaları anlattılar. Yapı tekniklerini bu binalarda öğrendik.
Adalar’ın sahip olduğu yapı stoku içinde 1920’lerden sonra yapılmaya başlanan (ve yaklaşık 1970’lere kadar uzanan) bu kâgir binalar önemli bir yer tutmaktadır.
Bir kısmı mimarların tasarladığı, bir o kadarı da yerel kalfaların tasarlayarak inşa ettiği bu binaların benzerlerini İstanbul’un Avrupa ve Anadolu yakalarında, Anadolu’nun şehir ve belli başlı kasabalarında görmek mümkündür. Belki de “mümkündü” demeliyiz çünkü ülkedeki apartmanlaşmayla başlayan imar faaliyeti bu binaları ortadan kaldırmıştır, kaldırmaktadır.
Taş temel duvarları üzerinde 2 veya 1,5 tuğla kalınlığında duvarlar ile yığma yapı tekniğinde yapılmış bu binaların her biri, plan şemasında merkezden dağılan ve birbirine açılan ya da kapanan odaları, genellikle geniş balkonları, 3 metrenin altına inmeyen tavan yükseklikleri, ahşap panjurları, çoğu yerel üreticilerin ürünü çinileri, güzel doğrama ve kapıları, özgün balkon ve merdiven korkulukları, murçlanmış dış cephe sıvaları, taştan örülmüş veya tuğla üzerine püskürtme sıvalı, harpuştalı bahçe duvarları, Marsilya tipi kiremit kaplı kırma çatıları, özel tasarlanmış bacaları, bahçe peyzajları hatta mobilyalarıyla benzersizdir. 20.yüzyıl İstanbul hayatının gecekondulaşma ve apartmanlaşma döneminin bir öncesinde, insan ölçeğinde üretilmiş yapılardır. Bu binalar “ev” idi ve bir yandan da dönemin sayfiye kültürünün bir yansımasıydılar. Bu evlerin hemen hemen tamamı son 30-40 yıl içinde yıkıldı ve ortadan kayboldu. Bugün bunların son örneklerini görebileceğimiz tek ilçe Adalar’dır.
Adalar’da bu binalardan bazıları son yıllarda, plan şemaları bozularak, cepheleri plastik ya da hazır bezeme elemanları ile giydirilerek, güzel ve özgün korkulukları sıradan alüminyumlarla değiştirilerek, PVC doğrama ve panel kapılarla sıradanlaştırılarak, güzel çinileri seramiklerle örtülerek, hatta kat ilavesiyle oranları bozularak yok edilmiştir.
Günümüz ihtiyaçlarının gerektirdiği banyo ve mutfak iyileştirmeleri, ısıtma ve soğutma tesisatı (ki kalın duvarları genellikle ısı yalıtımına yardımcıdır), mevcut ahşap doğramasına çift cam takılması, çatı arasına yalıtım malzemesi serilmesiyle içinde istenilen konfor şartları sağlanarak korunabilirler.
Koruma kurullarında ve diğer uzman kurumlarda mimari miras tartışmaları yapılırken, çok zaman bu binalar konu bile olmamıştır. Kültürel değer olarak görülmemişlerdir.
Koruma kurullarının bu yapıları kültürel miras olarak kabul etme konusunda hâlâ ilkesiz kaldığını söyleyebiliriz. 21. yüzyıl sürerken 20. yüzyılın korunması gereken binalarına bakmamız gerekiyor.
Bu yanlışın giderilmesi ve Adalar’ın yapı koleksiyonu içinde bulunan bu binaların korunması için geç kalınmış değildir. Hazırlanmakta olan ve şu anda Koruma Kurulunun önünde olan 1/1000 imar planında bu binaların tescillenmiş yapılar listesine alınması çok önemli bir adım olacaktır. Kaldı ki 1/5000 plan bu binalardan birçoğunu tescillenmesi gereken yapılar listesine almışken, tescillenenler sadece ahşap ve ahşap + taş binalar olmuştur. Yeni ve kapsamlı bir envanter çalışmasıyla bu yanlışlık düzeltilmelidir. Eğer bu binalar yıkılıp yerlerine ana karadaki hatta Adalar ‘da ki sıradan binaların benzerleri yapılırsa, Adalar, Tarihi ve Doğal Sit Alanı özelliğini yitirip İstanbul’un veya Türkiye’nin yeni veya yeniden yapılaşan herhangi bir semtinden farklı olamayacak, sıradanlaşacaktır. Özellikle tek katlı olanlarının bir kat daha fazla rant sağlamak için yıkılmaları kültür cinayeti olacaktır.
Bu yapılar, Adalar’ın değerli bina grupları içinde kent mimarisine özel bir anlam katan değerli birer kültür mirasıdır.
İstanbul’un sivil kültür mirası yok olmuştur. Bazı kalıntılarına bazı semtlerinde rastlamak belki mümkündür. Oysaki mahalle kültürüyle birlikte var olan ev yaşantısı Adalar’da halen sürmektedir. “Ev” dediğimiz kültür varlığını apartman kültürüne dönüştüren bir planlama ve imar anlayışı korumacı olamaz.
* Fotoğraflar 1/5000 Ölçekli Adalar Koruma Amaçlı İmar Plan Raporundan alınmıştır.