Bir gerçeği tam olarak göremeyip tartışanlar için söylenen bir “körlerin fili tarifi” deyimi vardır, İstanbul’un Adalar ilçesinin imar planları üzerinde yaşanan tartışmalar, iddialar da aynen böyle.
Konu önemli. Çünkü 17 milyon nüfuslu ve hızla çarpık kentleşmenin dünya ölçeğinde en çarpıcı örneklerinden biri haline gelmekte olan İstanbul’un yanı başında, özgün kentsel dokusu, kültürel ve tarihi değerleri, arkeolojik ve doğal özellikleri nedeniyle SİT statüsünde olan Adalar’ın bugünü ve geleceğini çok yakından etkileyecek bir sürecin içindeyiz. Daha kendisi tartışmalı olan hatta hakkında açılan davalar devam eden 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı doğrultusunda hazırlanan 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar plan çalışmaları söz konusu tartışmaların odağında. Ama işin ilginci 1/1000’lik planların şeffaf biçimde ilgili sivil toplum örgütlerinin ve halkın incelemesi için açılmamış olması. Açılmadığı için de her kafadan başka ses çıkıyor ve yalan yanlış bilgiler ile kamuoyu bulandırılıyor. Gerekli mercilerden yapılan zorunlu açıklamalar ve düzeltmeler de haliyle eksik ve doyurucu olmaktan uzak kalıyor.
Gerçekten imar talanı var mı?
Bu sorunun yanıtı işin özüne inmekte... Ama önce sürece ilişkin küçük bir bilgilendirme:
1/1000’lik planlar halen Koruma Kurulu’nun onayını bekliyor. Bunun ardından askıya çıkacak, 30 gün içinde itirazlar için süre tanınıyor, yapılan itirazlara rağmen bu süre sonunda yürürlüğe giriyor, ilgili kamu kurumları yapılan itirazları zaten reddediyor, itiraz eden ısrar ederse idare mahkemesinde dava açıyor, bir sürü zahmet, para ve uzun bir süreden sonra davayı zaten kaybediyor, çok ısrar ederse dava sürecini Danıştay’a başvurarak uzatıyor ve aradan geçen yaklaşık iki üç yıllık bir süre içinde zaten o 1/1000 ölçekli plan ayrıntısında ve ihlalleriyle birlikte hayata geçmiş oluyor...
Bu şablonu Adalar’dan alın ülkenin herhangi bir yerine koyun. Hiçbir şey değişmez inanın. Biz Adalılar olarak, kuralsızlıklara, hukuksuz uygulamalara karşı mücadele veren bir avuç insan olarak pek çok defa yaşadık. İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin yapılan her hukuksuz uygulamaya karşı verdiği mücadele, açtığı davalar, verdiği dilekçeler hepsi internet sitesinde herkese açık. Dileyen bakabilir...
Bu yüzden öncelikle görmemiz gereken Adalarda imar talanından önce ülkede imar talanı gerçeği... Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, tüm yerel yönetimlerin bu sistemin bir parçası olduğu...
Küçük bir iki örnek... Evet, 1/1000 Ölçekli planlar Koruma Kurulunda ama bu planlar Adaların her yerini mi kapsıyor? Hayır. Ormanlar ve Kıyı şeridi bu kapsamın dışında. Bu alanlar ile ilgili söz sahibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Çünkü 644 sayılı KHK ile bir Koruma Kurulları ve ilgili meslek odalarının denetimleri bir torba yasanın içerisine sorularak bir gecede bypass edildi. Ve Türkiye’nin her yerini yakından ilgilendiriyor.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi daha 1/1000’lık planlar onaylanmadan dört adanın İDO iskeleleriyle ilgili 1/1000’lik plan değişikliği ilan edebiliyor. Bununla da yetinmeyip bu plan değişikliklerini askıya çıkarıp yürürlüğe sokabiliyor.
Topografyasını bozmaktan tutun, bina yüksekliğine, Anıtlar Yüksek Kurulu’nun kararının hiçe sayılmasına kadar her türlü hukuksuzluğu bünyesinde barındıran Seferoğlu inşaatına ne demeli?
Söyleyebileceğim Adalar Kent Konseyi Mimarlık ve Şehircilik Çalışma Grubu’nun1/1000’lık planlara ilişkin ön raporunda büyük parsellerde yeni yapılaşmalarla kültürel peyzajın tahrip edilebileceğine dikkat çekiliyor; ayrıca, zaten yönetilemeyen bir ziyaretçi akınına uğrayan Adalarda günübirlik turizmin teşvik ediliyor olmasının olumsuzlukları vurgulanıyor. Bunların ikisi de 1/1000’lık plana temel teşkil eden 1/5000’lik planda zaten vardı. Zaten davalar açılmıştı. Hem Mimarlar Odası’nın hem de İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin açtığı iki dava da hala Danıştay sürecinde.
Korumak zordur
Yapmak kolay, yıkmak, bozmak daha da kolay ama korumak zordur. Özellikle içinde bulunduğumuz, değerlerin alt üst olduğu, rantın ve ‘yaptım-oldu’nun her şeyin üzerine çıktığı bu dönemde. Ülke olarak zaten sabıkalıyız, çekirge sürüsü gibi yıkıp geçiyor, kent dokusu, tarihi kültürel değer, çevre hiçe sayıyoruz... Gelecek nesillere ne bırakıyoruz? diye baktığımızda sadece şunu görüyoruz: Talan ve çarpık yapılaşma...
Bu yüzden önemsiyoruz Adalar’ın Koruma Amaçlı 1/1000’lik İmar Planlarını, bu yüzden kaygılıyız.
Çünkü Adalar gibi, koruma önceliği taşıyan sit alanları için yapılan planların, rutin imar planlaması usul ve mantığına göre yapılmaması gerekiyor. Bunun için ise tek bir yol var: Katılımcılık.
Tüm dünya pratiği koruma gibi zor bir alanda sadece katılımcılık ve paydaşların konuyu sahiplenmeleri, sorumluluk almaları ve takipçisi olmaları halinde başarılı olunabileceğini ortaya koyuyor.
Bizim de Adalar ile ilgili yapmamız gereken sadece bu. Ancak becerebiliyor muyuz? Bugüne kadar becerilemedi ne yazık ki... Sebebi klasik... Yine bir Türkiye gerçeği: Mış gibi yapmaktan tutun, egolara, çıkar çatışmalarından, ortak belirlenecek ilkeler çerçevesinde başka yönlere meyil etmeden çalışma kültürümüzün olmayışına kadar...
Hal böyle olunca da her zaman olduğu gibi “atı alan Üsküdar’ı geçiyor”. Umarız bu kez ilk ilki başarabiliriz...