Sayı 193 - Temmuz 2021

Sayı 193 - Temmuz 2021

Bu kaçıncı uyarı?

... Ancak, sanki her şey pandemi öncesine doğru hızla dönüyor. Şimdi denize girmeyi, balık tüketimini etkileyen müsilajın etkisi biraz azalmaya görsün, yine her şeyi unutacağız, hiç kuşku yok. Ve 17 Ağustos depremi dahil birçok afette yaşadığımız gibi, hiçbir şeyden ders almadan, bir şeyleri değiştirir umuduyla ve iyi niyetle giriştiğimiz sivil…
Son dört aydır Marmara’da görünür hale gelen müsilaj (deniz salyası) meselesi ile yatıp kalkıyoruz. Uluslararası salgın Covid-19 pandemisi bile ikinci plana düştü. İlk ortaya çıkmaya başladığı 2021 Mart sonlarında fazla dikkati çekmemişti.
Müsilaj konusuyla yeniden gündemimize düşen Marmara’daki kirlilik ve kirleticiler meselesi bugünün konusu değil aslında. Marmara 1970’li yıllarda hızla kirlenmeye başladı ve imdat çığlıklarını rengi, netliği ve barındırdığı canlı türleriyle dile getirdi.
Marmara Denizi kirlenir mi?, kirlenmez mi? gibi tartışmaların gündemde olduğu 80’li yıllardan bu günlere kadar kamuoyunun yakından izlediği gibi, bu küçük ancak önemi son derece büyük su kütlesinde pek çok değişimler meydana gelmektedir.
Marmara’da canlı yaşamı ne anlama geliyor? Marmara Denizi artık bulanık bir su kütlesi mi? Marmara’da tüm canlılığın çok küçük bir alana sıkışmış olması, kirlilik, ışık geçirgenliği, oksijen kalmamasının göstergeleri nelerdir? …
Zararlı mikro-alg aşırı üremeleri küresel bir olay olup, son 30 yıldır artış gösterdiği bir gerçektir. Prensip olarak çok az etkilenmiş birkaç bölge dışında hemen hemen tüm dünya ülkelerinin kıyısal sularında genellikle birden fazla zararlı ya da zehirli türün varlığı ve aşırı üremesi bilinmektedir.
Marmara Adalarında faaliyette bulunan dernekleri aynı çatı altında buluşturan Marmara Adalar Platformu, “Marmara Denizi’nde Çevresel Tehditler ve Deniz Kirliliği” başlıklı çevrimiçi bir çalıştay düzenledi.
Covid belası az gelmişti bir de nurtopu gibi yepyeni bir müsilaj derdimiz oldu değil mi? Böyle devam ederse bir adadan diğerine yürüyerek gidip geleceğiz galiba.
“Anneannem haç çıkararak namaz kılardı. Ki tehcir görmüştü... Duaları, bizim ‘Hayr Mer’e karıştırarak okurdu. İhlas Süresi’ni kendince, yarım yamalak okurken, ‘Peki sen bu söylediklerini anlıyor musun?’ diye sormuştum. ‘Benim anlamaklığım lüzum değil, Allah anlar. Eğrisi doğrusuna denk gelir, Allah’ın takdiri birdir’ demişti.
Büyükada’nın değerli ve dikkat çekici binalarından biri ünlü sinema yönetmeni Sinan Çetin tarafından satın alındı. Bugüne kadar çok kimsenin üzerinde durmadığı bir yapı. Selvili Cami Sokak ile Malûlgazi Caddesi’nin kesiştiği noktada yer alıyor. Kapı numarası, Malûlgazi Cd. No. 14. Tapudaki kaydı ise 85 Ada, 59 Parsel.
Ali Erkurt’un “Malûlgazi Cd. No. 14” yazısında konu edilen evin izini sürerken, karşıma bu evin değil ama hemen yan komşusunun eski sahipleriyle ilgili dramatik bir öykü çıktı. Paylaşmak istedim.
Adalı dergisi yazarlarından H. Can Yücel, 7 yıllık bir çalışmanın ardından geçtiğimiz ay “Ada’ya Yolculuk” adıyla bir kitabı yayımlandı. Adalı Yayınları’ndan çıkan kitap, sevgili Yücel’in Marmara Adası üzerinden denizciliğimizin tarihi olarak okunabilir. Kitabın henüz dumanı üstündeyken Can Yücel ile kitabın hazırlık öyküsü de dahi olmak birçok şeyi konuştuk.
“Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” bir zamanlar hemen her sahil kentinde şenliklerle kutlanırdı. Seyirciler “yağlı direkten bayrak kapma” ya da “ördek yakalama” ya çalışan yarışmacılara takılır, kürek ve yüzme yarışlarındaki arkadaşlarını bağırış çağırış destekler, bayram “resmi” olmaktan çok bir şenlik havasında geçerdi.
Kale Unesco Dünya Mirası listesinde. İçerde hazineler, tablolar heykeller ve dönemin tarihi eşyaları yok, bomboş ama Ortaçağdan günümüze korunmuş hala ayakta kalan en önemli mimari yapısı olarak duruyor.
Yıllar öncesine giderek basında Adalar’la ilgili yazılanların izini sürmeye bu ay da devam ediyoruz. 1935 Temmuz’undan Bedri Rahmi’nin Büyükada betimlemeleri çoğumuza çok dikkat çekici gelecektir.