Ege ve Akdeniz’de aynı coğrafyayı paylaştığımız Yunan adalarını konu alan “Kardeş Adalar” dizimizin araladığı sımsıcak dostluk kapısından geçerek, Leros’ta geleneksel bir Yunan düğününe konuk olduk ve kültürel kimliklerine sıkı sıkıya bağlı adalıların renkli evlilik ritüellerine tanıklık ettik.
Adalı’nın 98. sayısında yer alan “Hep böyle kal Leros” başlıklı yazımda ilk kez geçen yıl Temmuz ayında ziyaret ettiğimiz bu güzel ve huzurlu adayı, orada tanıdığımız sıcakkanlı insanları, onların geleneklerine göreneklerine bağlılıklarını anlatmıştım. Haberde adada müze müdürlüğü ve dergi yöneticiliği de yapmış olan, şirin balıkçı kasabası Panteli’deki Sweet Leros Pastanesi’nin sahibi Christos Karpathakis ile sohbetimize de yer vermiştim. Karpathakis ailesinin güzel kızları Georgia ve nişanlısı Loukas ile aynı zamanda küçük bir folk müzesi işlevi gören bu şirin pastanede tanışmıştık. Georgia ile Kıbrıslı Loukas, Midilli’de öğrencisi oldukları üniversitede tanışıp birbirlerine âşık olmuşlardı. Üniversite sonrası Loukas da Leros’ta çalışmaya başlamıştı. Doğasını ve insanlarını sevdiğimiz bu adayı akrabalarımız ve arkadaşlarımızla birkaç kez daha ziyaret ettik, her seferinde Panteli’de, kale ve yel değirmenleri ile nefis koy manzarasına hâkim Castelo Otel’de konaklarken Sweet Leroslu dostları ziyareti ihmal etmedik. Güler yüzlü ve sempatik Georgia - Loukas çifti son gidişimizde bizi ailece 19 Ekim’deki düğün törenlerine beklediklerini, düğün etkinliklerinin dört gün sürdüğünü söyleyince daveti memnuniyetle kabul ettik.
17 Ekim Cuma günü Bodrum’dan Kos aktarmalı olarak gittiğimiz Leros’ta hava güneşli, Panteli koyunun küçük çakıl taşlı denizi ayna gibiydi. Öğle saati otelimize yerleşip, yemek ve deniz faslının ardından pastanenin yolunu tuttuk. Pastanenin kapısı düğün nedeniyle kapalı olduklarını göstermek üzere tülden kurdelelerle bağlanmıştı. Otelimize dönüp akşam Karpathakis ailesinin evinde verilecek davet için hazırlandık. Güneş ışınlarını eğip gölgeler uzadığında saatler 18.00’i gösteriyordu ve Karpathakis ailesinin Panteli koyunun muhteşem manzarasına hâkim iki katlı beyaz badanalı evinde misafirler toplanmaya başlamıştı. Her köşesi düğün için süslenmiş geniş bahçenin girişinde bekleyen evin iki köpeği de bu süslemelerden paylarını almıştı. Ev sahibi Christos’un zarif eşi Anna bizi kollarını açarak karşıladı ve “Türkiye’den gelen misafirlerimiz” diyerek diğer konuklarına tanıttı. Gelin adayı Georgia lacivert renkte kısa bir gece elbisesi giymişti. Beklenen papaz eve gelip duasını okuduktan sonra misafirlere şarap, uzo, yerel Sumada içeceği ve başta pougia olmak üzere geleneksel tatlı ve kurabiyeler ikram edildi. Bugün için yapılan tüm tatlılarla Sumada içeceği, bir gün önce evde canlı müzik eşliğinde aile ve yakın dostlarınca hep birlikte güle oynaya hazırlanmıştı ve biz etkinliğin ilk günkü bölümüne yetişemeyip ikinci aşamasında hazır bulunmuştuk. Davetliler arasında ailenin işlettiği pastanenin müşterisi Türk yatçılar da vardı. Gecede tanık olduğumuz ilginç bir ritüel de genç kızların gelin yatağının başında toplanıp, keman, kanun ve saz çalan müzisyen grubunun söylediği geleneksel şarkılar eşliğinde, işlemeli saten çarşaf ve yatak örtüsünü tekrar tekrar serip kaldırmalarıydı; ardından yatağa bebekler yatırıldı ve böylece dağınık yatakla verilen mesaj anlaşılmış oldu: Evlenecek çiftten bol çocuk bekleniyordu! Yatağa evliliğin bereketli olması dileğiyle konuklar tarafından paralar saçıldı.
Müzisyenler daha sonra bahçeye geçerek çalıp söyledikleri yerel ezgilerle konukları coşturdular. Genç çift, aileleri, akrabaları ve dostlarıyla hareketli müzik eşliğinde omuz omuza sousta, çiftetelli, horon gibi geleneksel oyunlar oynayarak eğlendi. Yerel bir oyun da dans edenlerin çapraz bağlanma şeklinde, yanlarındakini atlayarak bir sonraki kişinin elini tutmasıyla oynanan Stravrotos’tu.
Üç kızından sonuncusunu evlendirirken mutluluğu gözlerinden okunan ev sahibesi Anna; kızı Georgia, damadı Loukas ve dünürleri ile oyun pistini hiç boş bırakmadığı gibi, oynayanları seyretmekle yetinen konukları da dansa teşvik etti. Anna, bahçenin bir köşesinde kurulan sunu masasından, ev yapımı köfte, yaprak sarma, pilav, börek ve çeşitli mezelerden oluşan yemek ikramıyla da bizzat ilgilendi. 59 yaşındaki aile reisi Karpathakis ise sevecen bir baba edasıyla ortama hâkim olarak, diğer konukları gibi bizlerin de hiçbir ihtiyacını gözden kaçırmadı, ayakta kaldığımızda oturacak yer işaret edip, içeceğimiz bittiğinde kadehlerimizi tazeletti. İlerleyen saatlerde diz kırarak zeybek oynayanların başlarından aşağıya peçeteler saçılırken, artık son bulduğunu zannettiğimiz tabak kırma ritüeline de burada tanık olduk. Saat 23.00 sıralarında genç çift ve aileleri ile vedalaşıp otelimize döndüğümüzde evden yükselen müzik ve eğlence Panteli koyunda yankılanıyordu.
Bir sonraki akşam sempatik çiftin bekârlığa veda eğlencelerine ayrılmıştı. Onlar arkadaşları ile keyiflerince eğlenirken biz de adadaki ikinci gecemizde Agia Marina’daki, adanın en gözde lokantalarından Mylos (Milos) Taverna’da nefis deniz ürünlerinin tadına baktık. Hemen önündeki su değirmeni ile özdeşleşen tavernanın Türk yatçılarca iyi tanınan sahibi Taki’nin Türkiye’de tatilde olduğunu öğrendik. Otelimize döndüğümüzde Bodrum Yalıkavak’ın titrek ışıkları çok uzaklardan sanki bize göz kırpıyordu.
Adadaki üçüncü günümüzde hava aniden değişti ve kuvvetli bir fırtına patlak verdi. Otel çalışanlarının 6 şiddetinde olduğunu söylediği fırtınanın etkisiyle oluşan dev dalgalar Panteli koyu karşısında yer alan minik adacıkların yamaçlarını döverken, feribot seferlerinin iptal edildiğini öğrendik.
Aynı akşam programda, kilisede yapılacak düğün ve bir otelin restoranında verilen yemek vardı. Adadaki kuaförler o güne denk gelen iki düğün yüzünden randevularını önceden tamamen doldurmuştu, bizim gibi uzaktan gelenlere saçlarına kendilerinin şekil vermesinden başka seçenek kalmamıştı. Bize söylenen programa uygun olarak saat 16.00’da yine gelinin aile evinin yolunu tuttuk. Akın akın gelen konuklar, genç çift için aldıkları düğün hediyelerini de beraberlerinde getiriyordu. Gelin odasında krem rengi saten sabahlığı içindeki Georgia ile ablası kendilerini makyaj uzmanlarının usta ellerine teslim etmişlerdi. Küçük nedimeler de süslenmekte onlardan geri kalmıyordu. Gelin yatağı üzerine konulan Georgia’nın ayakkabılarına badem şekeri doldurulmuştu. Çalgıcılar yine odalarda dolaşıyor ve başta “Panagia mou” olmak üzere yerel ezgileri neşeli konuklarla birlikte seslendiriyordu.Gelin evinde hazırlıklar sürerken bir sokak altta, değirmen içine yapılmış bir apart stüdyoda damat Loukas ve ailesi ayrı bir heyecan yaşıyordu. Loukas geleneklere uygun olarak dualar eşliğinde, sağdıcının yardımıyla giyindi, annesinin boynuna doladığı kırmızı şal sırasıyla aile fertleri ve yakın dostları tarafından iyi dilekler eşliğinde tekrar tekrar kendisine sarılırken, gelin evinde olduğu gibi burada da ellerinde yerel tatlı tepsileri olan genç kızlar ikram yaptı. Damat ve yakınları buradan, gelini karşılamak üzere Hristos Kilisesi’ne hareket etti. Diğer konuklarsa tekrar gelin evine döndü. Gelin odasında makyajı tamamlanan Georgia’ya gelinliği giydirilmişti. Georgia salona geçip kanepeye oturduğunda baba Karpathakis önünde diz çöküp, kızına, ritüellere uygun olarak ayakkabısının tekini giydirdi. Georgia başına duvak takmamış, saçlarının topuzu incilerle bezenmişti. Üst kısmı dantelle çevrilmiş sade ve şık gelinliğinin sırtından yere kadar düğmeler sıralanıyordu. Güzel gelinliği içinde gözleri ışıl ışıl olan Georgia, babasının koluna girerek evden ayrılıp kapıda bekleyen beyaz çiçeklerle bezeli siyah gelin arabasına bindi. Araba kiliseye giden uzun yolun başındaki meydanda durdu. Çalgıcılarla, kilisede yapılacak tören için süslü tepsilerde şarap ve kadeh taşıyan genç kızlar önde, gelin ve ailesi ile küçük nedimeleri arkada; misafir konvoyuyla birlikte kiliseye doğru yürüyüşe geçtiler. Babasının kolundaki Georgia’nın diğer eli annesinin avuçlarındaydı, çalgıcılar enstrümanlarına daha hızlı yüklenerek coşkuyu artırırken oluşan heyecan görülmeye değerdi.
Saat 18.00’de kilise merdivenlerinde elinde bir demet çiçekle beklemekte olan damat, gelini öperek karşıladı ve sonra klasik dini törene geçildi. Sağdıçları ve aileleri ile papazın karşısında yerlerini alan Georgia ile Loukas çiftinin ve konukların üzerlerine, evliliğin uğurlu ve bereketli olması dileğiyle avuç avuç pirinç saçıldı. Tören sonunda GeorgiaLoukas Efstathiou çifti tebrikleri kabul ederken konuklara birer zeytin dalı iliştirilmiş nikâh şekerlerinin yanı sıra tek tek ambalajlanmış pougia adlı kurabiyeden dağıtıldı.
Gece Alinda’da, beş yıldızlı Crithoni’s Paradise otelinde verilen açık büfe düğün yemeği ile devam etti. Saat 21.30’da salona gelen sempatik çift ilk olarak pastalarını kesip birbirlerine sundu ve ilk danslarını alkışlar arasında yaptı. Kesilen pasta yemekten önce konuklara dağıtıldı. Daha sonra davetliler masa numaralarına göre gruplar halinde açık büfeye davet edildi. Yunan düğününde bizdeki gibi takı töreni yoktu. Gelin, damat ve aileleri set üstünde oluşturulmuş bir masada tüm salonu görecek şekilde oturtulmuştu ve onlar da yemeklerini yedikten sonra konukların masalarına dağılıp sohbet ettiler, piste çıkıp hep birlikte yerel folk müzikleri eşliğinde oyunlar oynadılar. Sigara içimine göz yumulan kapalı salonda çok sayıda bebek de vardı. Baba Karpathakis düğün yemeğinde de davetlilerin ihtiyaçlarını gözlemeyi, pistte oynamaya tercih etti. Masamızdaki çiftlerle sohbet ederek ve arada danslara katılarak geçirdiğimiz gecenin sonunda tüm aileyi kutlayarak, elimizde düğün yemeği hediyesi olarak sunulan ev yapımı likörle dolu küçük şişelerle salondan ayrılıp otelimize döndük.
Anadolu’nun her yerinde, uğur, şans, bereket, mutluluk getirmesi dilekleri ile kuşaklardan kuşaklara aktarılan çok değişik düğün ritüelleri vardır, bu adetleri yaşamak da yaşatmak da insanı zenginleştirir. Biz de Leros’ta gelenekleri, görenekleri ile bir Yunan düğününü yaşayarak ruhumuzu besledik ve bundan çok keyif aldık. Geriye, Adalı Dergisi adına da Kardeş Leros adasındaki bu güzel dostlarımızı kutlamak ve “Bir yastıkta kocayın” demek kaldı...