Sokrates, Platon (bizim dilimizde Eflatun, felsefe tarihinde ise Aristokles olarak da anılır), Aristoteles, Thomas More (Türkçe okunuşu Tomas Mor) ve Tommaso Campanella (Türkçe okunuşu Kampanella) bilim dünyasında derin izler bırakmış önemli düşünürlerden birkaçıdır. Bu bilim insanlarını uzun uzun anlatacak değilim tabii. Ama hayatlarından bir nebze, önemli saydığım bir kaç özdeyiş ve kitaplarından bir demet yaparak yazıma başlamak istiyorum.
“Mutluluk; kişinin kendisiyle uyumlu olmasıdır” demiş Sokrates, baldıran otunu içip ölmeden önce. Ne dersiniz?
“Belli bir kesimin hizmetinde olanlar; yurttaş değil, partizandır ve bunların adaletine adalet demek de boşunadır” demiş Platon, ünlü eseri DEVLET’i yazdığında. Acaba onun için mi “Devlet” kitabını okuyup da gerçeğe dönüştüremediği için insanoğlu PLATONİK olmuştur? Yoksa kendisi geniş omuzlu ve geniş göğüslü olduğu için mi ARİSTOKRAT demişizdir kimi insanlara?
“Arzu öyle bir şeydir ki, hiç doymak bilmez. Bir çok insanın hayatı, arzularını doyurma yollarını aramak ile geçer.” diyen de,
“Eğitimin kökleri acı, meyveleri tatlıdır.” ya da ”Kişiler başaklara benzer, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.” diyen de Arisoteles’tir. Günümüzdeki statükocuların sarıldığı Aristo felsefesinin değişmezliği savunduğu ve Osmanlı medrese eğitiminin de Aristo’dan etkilendiği söylenir.
“Haksızlıkların ve kötülüklerin kaynağı, insanın kendisinden baş-kasını düşünmemesidir” diyerek gücü elinde tutanlar tarafından suçlu durumuna düşen Thomas More’u bugün de haklı görmüyor muyuz? Dönemin İngiltere’sini eleştirerek, kurgusal bir ada düşlemiş, ortaklaşa mülkiyetin ve eşitliğin olduğu, sosyalizmin ilk kuramcısı, Yunancada “olmayan yer” anlamına gelen ÜTOPYA kitabını yazmış olan Thomas More, İngiltere kıralı sekizinci Henry’nin kilisenin başına geçme niyetine İLKE olarak karşı çıkması sonucu “hain” sayılıp idam edilmiş, lakin ölümünden 400 yıl sonra da 1935 yılında Papa XI. Pius tarafından Aziz ilan edilmiştir!
“Ben, doğacak yeni sabahların çan sesiyim. Dünyanın bütün kitapları doyuramaz kafamın açlığını. Neler neler okumadım! Ama yine de kafamın açlığından ölüyorum. Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor.” diyen adam; Katolik kilisesinin katı dogmaları-na karşı fikirlerini açıkladığı için 27 yıl hapis yattı. Büyük ve haksız zenginlikler, derebeylik düzeni ve tarikatlar, ona toplumcu görüş ve devrimci ilkelerden yola çıkarak “Güneş Ülkesi” kitabını yazdırdı. Cizvit papazlarının saldırısına uğ-radı. Amacı; Aristoteles felsefesini çürütmekti. Sapıklık ve büyücü olmakla suçlandı. Katolik kilisesine mensup bir papaz olmasına rağmen, felsefede “deneysel yöntemin” öncüsü olmuştur. Gözlem olmadan, varsayımsal deneylerle sağlam hiç bir bilgiye varılamayacağını savundu. Güneş ülkesindeki Altın çağ şiiri ile yazımın giriş bölümünü noktalıyorum. Mutlu bir çağ olduysa eskiden, / Niçin bir kez daha olmasın. / Her şey dönüp dolaşıp / Gelmiyor mu eski yerine? / Düşündüğüm, öğütlediğim gibi benim, / Paylaşsaydı insanlar / Yararları, mutluluğu ve ahlakı, / Cennet olurdu dünya. / Uyanık, temiz sevgiler gelirdi diyara, / Azgın kör sevgiler yerine. / Yalan, dolan, bilgisizlik yerine, / Gerçek bilgi gelirdi, / Ve kardeş-lik, zorbalığın yerine.
Bunları okuduktan sonra, “tarih tekerrürden ibarettir” sözüne inanmamak mümkün mü? Milattan önce insanoğlu ne yapmışsa ve ne demişse, milenyumda da aynısını yaşıyoruz. Yaşadığımız ilçedeki sorunları görmemek için deve kuşu gibi başımızı toprağa gömmek, gözlerimizi elimizle örtmek, kulaklarımızı parmaklarımızla kapamak, kısaca çözüm üretmeden beklemek, bu güzel ülkede bize yakışmıyor. Yukarıda yazdıklarım, kıssalardan hisse çıkarmak içindir.
Yeni Türkiye’de hepimizin gördüğü kadarıyla, devlet elindeki taşınmazları satarak kurumlarını kiracı durumuna sokuyor. Adalar ilçemizde de Kaymakamlık binasındaki birimler teker teker binayı terk ediyor. Sanırım Adalet ve Maliye kurumları da yeni yer arıyor. Bir zamanların Adalar Belediye Reisliği yapmış olan Con Hacopulos’a ait tarihi köşk, Cumhuriyetten sonra hazineye kalınca, Adalar Kaymakamlık binası olarak kullanılmaya başlanmıştır. On yıllarca iktidarlar tarafından tamir ve bakımı için yeterli tahsisat çıkarılmayınca, bina kullanılamaz hale geldi. Önsezime göre de bina satılacak, hazineye gelir temin edilecektir.
Kaymakamlık çarşıda bir apartman katına taşınıyor, tapu ve kadastro bir binaya taşındı, nüfus müdürlüğü de öyle! Devletin saygınlığı binalarının görkeminden geçer. Maliye belki de Erenköy’e taşınacak. Gelelim adliyeye! Dünyanın her yerinde saygın bir kurum olan Adliye, vakarına yakışır binalarda hizmet vermektedir. Büyükada’da Adalet Kurumu için uygun bina vardır ve devletin elindedir. Apartman köşelerinde adalet aranmaz. Bir zamanlar Şişli Adalet sarayı denen yer, Manukyan’ın apartmanıydı! Ve hiç de hoş değildi. Osmanlı döneminin kapitülasyonlar zamanındaki yabancılar mahkemesini Tophane’de İtalyan Lisesi’nin yanında görüp, adaletin “saygı” demek olduğunu binanın dış görünüşünden anlayabilirsiniz.
İki yıl önce Kültür Bakanlığı ile Turing Kurumu arasındaki tahsis sözleşmesi bitmiş ve halen boş olan Çankaya Caddesi’ndeki Madam Fabiota Köşkü, Adalar Adalet Sarayı için en uygun yerdir. Binanın Hazine tarafından Kültür Bakanlığı’na devredildiğini biliyoruz. Nasıl ki Anadolu Kulübü yanındaki Madam Agnidis Köşkü Tarım Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı’nın birimlerine tahsis edildiyse, Madam Fabiato Köşkü de Adalet Bakanlığı’nın birimi olan Adalar Adliyesi’ne tahsis edilebilir. Bu isteğimin gerçekleşmesi için, Adalıların, sivil toplum örgütlerinin, siyasi parti yetkililerinin, mülki ve idari yetkililerin birlik olması için platform oluşturalım. Aksi halde, adliyenin Anadolu yakasına taşınmasını seyredeceğiz.
Burhan Pazarlama’nın dediği gibi; dava bununla da bitmedi sayın yolcular. Bundan sonraki aşamada, Eminönü ilçesinin Fatih ilçesine bağlanışı gibi, gün gelir Maltepe veya Kartal’ın mahallesi olduğumuzda elma şekerinin sapı elimizde kalır, dava da biter. Karşı kıyıya sıkça giden yolcular olarak elma şekerinin sapını koyacak yer ararız.