Deniz salyasının Marmara’yı kapladığı Mayıs ayının sonlarına doğru adadaki evden, yarımadadaki eve göç ettik. Pandeminin başladığı tarihten itibaren sığınağımız olan Büyükada’da yazı geçirsek, her derde deva olarak gördüğümüz denizden mahrum kalacaktık. Bodrum’da deniz göreceli olarak temiz ama Marmara’da yaşananlardan ders alındığını söylemek zor ve Ege’nin geleceğinden kaygı duymamak imkansız.
Bodrum’un en güzel koylarından biri olan, bir zamanlar adı Zeki Müren’le birlikte anılan ve Türk Sanat Müziği’nin unutulmaz sesi adına yapılmış bir de çeşmenin yer aldığı Bardakçı’da gün geçmiyor ki denizin üzeri köpüklerle kaplanmasın. Turistik otellerin ve küçük halk plajlarının yer aldığı Bardakçı koyunun biraz açıklarına demirleyen tekneler ve yatlardan bazıları, sabahın erken saatlerinde fütursuzca sintinelerini denize boşaltıyor, bulaşık, çamaşır deterjanlarının köpükleri sahile yayılıyor. Buna bazen tuvalet atıkları da karışınca Bardakçı’nın müdavimleri bu sorumsuzluğa, duyarsızlığa, egoistliğe, benden sonra tufan zihniyetine isyan ediyor. Denizden çıkan telefona sarılıp Sahil Güvenlik yetkililerini arıyor. Ellerinde az sayıda tekne olan yetkililer Bodrum limanından, merkeze en yakın koy olan Bardakçı’ya gelene kadar, sintinesini boşaltan tekne gözden kayboluyor.
Kuşkusuz Ege’yi kirleten sadece tekneler değil. Biyolojik arıtma tesislerine sahip olmayan sahil beldelerinden açık denize salınan kanalizasyon atıkları en önemli sorunu oluşturuyor. Marmara suni teneffüsle yaşatılmaya çalışılırken, Ege’deki turizm beldelerinin geleceğinin kararmaması için acil önlem planlarının bir an önce uygulamaya konulması gerekiyor.
En az deniz kirliliği kadar önemli bir çevre sorunumuz da aşırı sıcaklar ve kuraklık. Adalar bu yaz yağmurdan epey nasibini aldı ama 26 Mayıs’tan beri yaşadığım Bodrum’a bu satırları yazdığım 31 Temmuz’a kadar bir damla yağmur düşmedi. Cep telefonum sabah saatlerinde sıcaklığı 38 derece olarak gösteriyor. Bodrum’un sert rüzgarları durup durup şiddetleniyor ve ormanlar için her şey bir kıvılcıma bakıyor. 29 Temmuz’da Torba ve Güvercinlik’te çıkan yangınlar umarım yeni inşaatlara zemin yaratmak için yapılmış kundaklamalardan kaynaklanmıyordur. Yangın Adalar için de en önemli tehditlerden biri. Burgazada’daki felaketin benzerlerini yaşamamak için bu sıcaklarda her adanın teyakkuz durumunda olması gerek.
İklim değişikliklerine insanoğlunun bugüne kadar yaptığı ihmalkarlıklar ve hatalar sebep olduğuna göre sonuçlarına katlanmak da bize düşüyor. Görülmemiş felaketlerin oluşmasında rolü olmayan torunlarımızın yüzüne bakacak durumda değiliz ama var gücümüzle onları küçük yaşlarından itibaren bilinçlendirebilirsek kötüye gidişin hızını yavaşlatabiliriz. Deniz kıyısında oturup güneşin batışını ya da mehtabın doğuşunu seyrederken, içtikleri biranın kutusunu, yedikleri çerezin paketini yere atmamayı, tekne keyfi yaparken sahildekilerin üzerine sintine boşaltmamayı, beton sevdasına kapılmamayı, plastikten uzak durmayı, iklim dostu olmayı, doğa mirasını, bio-çeşitliliği korumayı önce ailelerinden sonra öğretmenlerinden öğrenmeliler. Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları da bu bilincin oluşumuna katkı sağlamalı.
Çocuklara yaşadıkları doğayı nasıl koruyacaklarını ve olası iklim felaketleri sırasında nasıl hayatta kalabileceklerini öğretmek için Adalar’da belediye, sivil toplum kuruluşları, deniz ve spor kulüpleri el ele verip kamplar organize etse, kurslar düzenlese, belgeseller izletse ve bu yolla bir farkındalık yaratsa fena mı olur?