İstanbul Adalar’ındaki kıdemli kişileri tanıtmaya devam ediyorum. Ada’da doğup büyüyen veya uzun zamandır burada ve diğer adalarda yaşayanları tanıtacağım gibi, sonradan gelip yerleşmiş değişik portreleri de size sunacağım. Bu seferki konuğum Agni Hanım. Kendisi kelimenin tam anlamıyla bir Büyükadalı...
Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
Aslen Büyükadalıyım. Büyükada Rum İlkokulu’nu, Fener’deki Yoakimion Lisesi’ni ve sonra da Atina’da Pandion Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdim. Büyükada Rum İlkokulu’nun müdürü ve Rum Vakfı’nın başkanıyım.
Büyükada’da doğdunuz ama hep Büyükada’da mı yaşadınız?
İstanbul’da Amerikan Hastanesi’nde doğdum ama Büyükada’da yaşadım. Ada’dan yalnızca üniversite için ayrıldım. Sonra 1991’den 2012’ye kadar kışları 6 ay İstanbul’da kalıyordum. 2012’den beriyse sürekli olarak adadayım.
Lisede okurken, yine buradan gidip geliyordunuz...
Her sabah 6:35 vapuruyla, 10 çocuk kadardık, gidiyorduk. 75 – 81 yılları.
Ne zaman kapandı Yoakimion Lisesi? O zaman kalabalık mıydı okul?
87-88 döneminde kapandı. Fener Rum Lisesi’nde erkek öğrenci çok azalmıştı. O zaman büyüklerimiz iki okul olmasın, karma olsun diye düşündü ve kız lisesi kapatıldı.
Bir de Sıraselviler’de Saint Pulcherie karşısında bir Rum okulu vardı... Onun durumu nedir? Biliyorsunuz önüne de otopark yaptılar. Nedir, vakıf malı mı?
Merkez Rum Lisesi. Çok da güzel bir bina. Vakıf var, başında çok da yetenekli kişiler var. Başkan bir profesör. Bayan Ersi , Prof. Ersi Abacı Kalfoğlu. Bir üniversite olarak yapılması düşünüldü ama bir neticeye varılmadı.
Şu anda Türkiye’de ve İstanbul’da Rum Cemaati’nin nüfusu nedir?
2500 – 3000 kişi arası.
Bunun ne kadarı genç nüfus ve Türkiye’de aktif?
Onda biri.
İstanbul dışında cemaat var mı?
İzmir’de var biraz. Ankara’da metropolit var ama titr olarak.
Eskiden adalarda, buna Bozcaada, Gökçeada da dahil, Rum nüfus çoktu. En son 64 hadisesinden sonra mı büyük bir göç oldu?
1964 ve 1974.
Aya Dimitri Kilisesi’nin yanındaki ilkokul ne zaman kapandı?
Resmi olarak kapanmadı ama 1999 depreminden dolayı faaliyeti durduruldu.
Bir de Arap Ortodoks çocuklar var. Okullarda Rum çocuklar azaldı mı?
Var, var... Karma. Antakya kökenliler de var, anne baba Rum olanlar da var.
Bugün faal olan okullar Zoğrafyon, Zapyon, Fener Rum Lisesi, bir de Langa’da bir ilkokul vardı, değil mi?
Ben orada da çalıştım. Büyükada’dakiyle beraber iki küçük ilkokul var. Okullarımızın, Fener’deki olsun, Zoğrafyon, Zapyon olsun; binaları da çok güzeldir. Zoğrafyon’da ve Fener’de orta ve lise vardır, Zapyon’da ise bütün kademeler.
İzmir’de okul var mı?
Yok!
Eskiden, adadaki Rumlar’ın sınıfsal durumları ve eğitimleri nasıldı? Esnaf ve balıkçı mıydı daha çok?
Adadaki kişiler çok eğitimli değillerdi. Hatta diyebilirim ki, fazla okumuşlara karşı bir antipati duyuyor olabilirlerdi. Esnaftılar, bahçıvandılar... Bahçe işlerinden çok iyi anlarlardı. Hatta 1 Şubat bahçıvanların günüydü: Aziz Trifon Günü’ydü. Onun için bahçıvanlar büyük kutlamalar yaparlardı. Balıkçılık da yaparlardı. Hanımlar terzilik yaparlardı. Tarih kitaplarından okudum ki, Aya Dimitri yapılacağı zaman Rum halkı verebileceğinden fazla verdi kilise olsun diye. Ama okul için para istendiği zaman pek yanaşmadılar.
İstanbul ve Anadolu Rumları arasında fark var mıydı?
Anadolu Rum’unun çoğu tüccardı. Karamanlılar mesela, genel olarak bonkördüler ama cimri insanlardır, derlerdi. Yani belki giyimde falan tutumluydular.
Rum Yetimhanesi çöktü çökecek, her geçişimde bakıyorum. Orası ne olacak, ne düşünülüyor?
Bir ekolojik merkez olarak düşünülüyor.
Patrikhaneye mi bağlıdır? İşler niye ağır gidiyor peki?
Evet Patrikhane’ye bağlıdır. Hem bürokratik hem de maddi açıdan ağır gidiyor. Meblağ çok büyük.
Gelelim adalılık olgusuna! Eski adalılar hep bugünden şikayet ediyorlar ama bugün ile dünü karşılaştırdığınızda siz ne söylersiniz? Bugün her şey çok olumsuz mu gerçekten? Hep bir geçmişe özlem var...
Her zaman geçmişe özlem olur. Çünkü belli bir yaşa geldiğimiz zaman artık anılarla yaşıyoruz. Ben aynı fikirde değilim. Tabii geçmişle bugün arasında büyük farklar var. Mesela o kadar Rum tanıdığımız veya akrabamız vardı ama şu veya bu sebepten hepsi Yunanistan’a veya başka ülkelere gittiler.
Ada o kadar kalabalık değildi. Rahmetli annem, yolda yürürken şu kebapçıları gördüğünde çok sıkılıyordu. Hatırlıyorum faytonlar ne kadar güzeldi! Ama azdılar, nüfus da azdı. Günübirlikçiler o kadar fazla değildi. Yaşam şartları değişiyor. Tabiat olarak ada hiçbir zaman değişmez. Ben şöyle diyorum : Ben adayı seviyorum. İnsan bir şeyi sevdiği zaman, olumsuzlukları da görmüyor veya görmezlikten geliyor. Adalılar olarak, adamızın daha iyi bir seviyede olması için hepimiz çalışmalıyız. Ama geçmişle kıyasladığımda o kadar karamsar değilim.
Adada olanlara ne eklenmesini istersiniz? Varolan icraattan memnun musunuz?
Çok güzel bir hastanemiz var ama yeterli sayıda ve nitelikte doktorların ve sağlıkçıların olmasını istiyorum. Ben burada ameliyat olmuştum. 79 senesinde. Apandisitten. Rahmetli babam rahmetli Yorgo Çiropulos’a (adanın bir zamanlar efsane – iyiliksever doktoru) tetkikleri gösterdi. “ Hemen” dedi, “Ameliyat olsun!” Bu hastanede ameliyat olmuştum. Babam o ilk hastanenin kurucularındandı. Bir de Sıdıka Hanım vardı kuruculardan. O kadar tanıdığımız doğum yaptı burada. Şimdi niye olmasın? Benim için önemli olan sağlık, bir de gençlerimiz, çocuklarımız için sportif faaliyetler... Mesela kapalı spor salonu, kapalı havuz yok. Gerçi Heybeliada’da var ama Büyükada’da niye olmasın? Ulaşım son zamanlarda, özellikle Anadolu Yakası ile bağlantılar, tamam...Hava şartları bazen engelliyor ama o da olacak artık! Ada’da yaşamak bir yaşam felsefesidir.
Gözlemlediğim bir şey var: Birçok insan akülü araç kullanıyor, şehirdeki gibi rahata alışmış vaziyetteler. Halbuki ada demek yürüyüş, tabiat, yazın denize girmek demek...
Mesela bu akülü araçlara yaşlı olanlar, hasta olanlar için izin verilsin, tamam ama 10 yaşında çocuğun altında akülü araç, fırına, 100 metre öteye ekmek almaya gitmesin! Toplanacak, izin verilmeyecek dediler, herhalde bir sonuca varılacak.
Adada yaşamak, adalılık nedir sizin için?
Bir, Ada’da doğar büyür ve yaşarsın, benim gibi, babam gibi, seversin. Bir de sevmezsin. Çok kişi de sevmiyor adayı. Belki Ada bazı şeylerden mahrum etti beni ama birtakım zenginlikler verdi bana.
Mesela?
Böyle güzel bir tabiatta yaşıyorum. Hele şimdi, İstanbul gibi 20 milyonluk bir megapolde yaşıyoruz. Şöyle diyeyim size: Çok fırtınalı bir yaşantım olmadı ama benim için ada her zaman rüzgarsız bir liman, anne – baba evim de bir sığınaktı. Belli bir yaştan sonra tekrar eskiye dönmek istiyorsun. Eskiden diyordum: “Niye İstanbul’da kalmıyoruz?” Bunu büyüdükçe elde ettim ama tekrar geriye döndüm.
Öteki adalarla bağınız var mı? Yoksa buradan başka adaya adım atmayanlardan mısınız? Bazıları sadece buraya tutkun...
Hayır canım, ne münasebet! Burgazada’yı da çok seviyorum, küçüklüğümden beri... Heybeli’yi de tabii. Heybeli’nin yeşili bir başka! En fazla da Sedefadası’nı seviyorum.
İstanbul’da kaldığınız dönem hangi semtteydiniz?
Cihangir’de ve Kurtuluş’ta.
Ada’da kış nasıldı?
Soba yakıyorduk. Üç tane soba vardı. Lodosta sorun olurdu. Şimdi doğalgaz çok rahat, çok temiz...
Babanız mimar mıydı?
İnşaat mühendisiydi ama mimarlık da yaptı. Çizimleri vardı. Boğaziçi Üniversitesi mezunuydu. Hem adada hem İstanbul’da çeşitli binalar yaptı. Müteahhitlik de yaptı ama mal sahipleri plana aykırı şeyler yapınca itiraz ederdi. 90’larda çarpık yapılaşma aldı başını gitti.
Babanıza çok bağlıydınız sanırım...
Müstesna bir insandı. Hiç kızmazdı. Babama çok düşkündüm. Onun ani vefatı etkiledi beni. Hayatımı babamın ölümünden önce ve sonra diye ayırıyorum. Annem daha sonra öldü. Sağlıklı bir kadındı. Belli bir yaştan sonra, son iki üç senede rahatsızlıkları başladı. Ona kendimi alıştırmıştım. Ama babam şoktu benim için. Bir de ölünce işler ortada kaldı. Babamın işinden anlamıyordum, alacaklılar verecekliler, o bir yılı düşünmek bile istemiyorum.
Bu söyleyeceğimi siz de mutlaka duymuşsunuzdur, benim büyüklerim de söylerdi, eski Adalılar da söylüyor; Ada ve İstanbul, Rumlar’ın çoğunlukta olduğu dönem bir başkaydı. Eğlenmeyi, yaşamayı bilirlerdi... Hem bireysel gözlemleriniz ve hem de babanızdan duyduklarınız varsa, anlatır mısınız?
Evet, Rumlar dışadönüktür. Şimdi şöyle: Benim babam ve annem her şeyde klasiktiler. Babam yalnızca klasik müzik dinlerdi. Kilisede amatörce ilahi okurdu. Somurtkan bir insan değildi hiç, fakat çok komik, babam Yunan şarkılarını dinlediğimiz zaman sevmiyordu. Annem de bu müziği sevmezdi. Babamın kardeşi Aleko Amca vardı. Hep ‘Kasap havası’ filan dinlerdi. Annem hoşlanmazdı, “ Aman sakın ha onlar gibi dansetme!” derdi.
Son olarak ada ve diğer adalar için dilekleriniz, öngörüleriniz nelerdir?
Son zamanlarda adalara duyduğum ve gördüğüm kadarıyla, gelip yerleşen eğitimli insanlar var. Bazı akşamlar Bostancı’dan adaya dönerken o kadar donanımlı gençler görüyorum ki, çok seviniyorum. Adalar daha çok tanıtılıyor. Artık İstanbul’dan insanlar sıkıldı. Eskiden Bodrum’a, Marmaris’e gidiyorlardı. Ne gerek var? Adalar yanıbaşımızda. Hem İstanbul’la bağlantılı hem de burada tabiatla baş başa yaşıyorlar. Bu benim çok hoşuma gidiyor. Ben karamsar değilim. Adalar daha da gelişecek ve herkesin yaşamak istediği bir yer haline gelecek. Ama dediğim gibi, sağlık konusu ve eğitim konusu ele alınmalı. Okullarımız var ama gençlerimizin okul dışında da faaliyetleri olmalı. Adada kaliteli bir sinema niye olmasın? Arada sırada tiyatro oyunlarının seyredileceği bir salon... Bunlar eskiden vardı. Tiyatro salonu eskiden yoktu ama bazı yerler ayarlanıyordu. Yunanistan’dan topluluklar geliyordu... Son yıllarımı Ada’da geçirmek istediğim için karamsar olmak istemiyorum. Her şeye rağmen adalar bir cennet köşesidir.
Çok teşekkür ederim.
Ben de. Sağolun!
Söyleşi, önce www.eskimiyen.com’da yayınlanmıştır.