Heybeliada Ruhban Okulu’nun Teoloji Bölümü, 8 Haziran 1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun bazı maddelerinin 12 Ocak 1971 tarihinde iptali üzerine, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 12 Ağustos 1971 tarih ve Özel Öğretim Kurumları 101787 sayılı ‘gizli’ yazısıyla, 9 Temmuz 1971 gününden itibaren geçerli olmak üzere kapatılmıştır.
Oysa Heybeliada Ruhban Okulu, 625 sayılı kanuna göre kurulmuş olmayıp, bu kanunun yürürlüğe girmesinden çok önce 1844 yılında açılmış bir azınlık okuludur. Okul, kapatıldığı tarihte yüksekokul olarak değil, 625 sayılı yasanın iptal edilmemiş olan ve Lozan Antlaşması’nın 40. ve 41. maddeleriyle, atıf yapan 25. maddesinde belirtilen bir azınlık okulu olarak işlemektedir.
Lozan Antlaşması’nın 40. maddesine göre, gayrimüslim azınlıkların dini ayinlerini icra etmeleri ve her türlü okul ve sair öğretim ve eğitim kurumları açmaları serbesttir. Bu serbestliğin, din adamı yetiştirmek maksadıyla okul açılmasını da kapsadığı açıktır.
Okulun yeniden açılmasına engel olarak, askeri ve dini eğitimin devlet tarafından yapılmasını öngören Anayasanın 24. ve Yüksek Öğretim Kanununun 3. maddesi gösterilmektedir. Oysa Türk Hukuku, Uluslararası Hukukun İç Hukuka üstünlüğü ilkesini benimsemekte ve uluslararası antlaşmalarla kabul edilmiş olan hükümlerin, farklı düzenlemeler getiren kanunlara göre öncelikle uygulanacağı kabul etmektedir.
Anayasa mad. 90 son gereğince… usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.
Bütün bu nedenlerle, gayrimüslim azınlıklara din, eğitim ve öğretim özgürlüğü veren Lozan Antlaşması’nın Anayasaya aykırılığının ileri sürülemeyeceği ve bu antlaşma hükümlerinin, Anayasanın 24. ve Yüksek Öğretim Kanunun 3. maddesi hükümlerine nazaran öncelikle uygulanması ve okulun eski statüyle açılması gerektiği inancındayız.
İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yazısı ile kapatıldığına göre aynı şekilde İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yazısı ile açılabilir. Durum bu kadar basittir. Aslında okul kapalı da değildir. Türk müdürü halen devletten maaş almaktadır.
Cemaatin ciddi anlamda din adamı sıkıntısı vardır. 1970’e kadar bu okuldan mezun olan din adamlarının sayısı çok azalmıştır. Birçoğu yaşlıdırlar, bunlar da vefat edince Türk toplumu içinde yetişmiş, Türkiye’yi yakından tanıyan ve seven, Türkiye’nin AB’ye katılmasını içtenlikle isteyen Ortodoks Metropolit bulunması imkânı da kalmayacaktır. Yunanistan’ın şoven zihniyetle yetişmiş din adamları bu mevkilere gelerek Türkiye’nin AB’ye katılmasına karşı olan lobi içinde yer alacaklardır. Şimdilik din adamları Selanik İlahiyat Fakültesi’nde yetiştirilmektedir. Bu husus dahi önemli bir tespit olup Türkiye Cumhuriyeti kendi içinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı din adamını mı tercih etmeli? Yoksa Türkiye’nin AB süreci içinde yer almasını engellemeye çalışan ve Türkiye’nin AB’ye girmesini engelleyen Yunanistan’da yetişmesini mi tercih etmelidir? Okul hukuken yanlış bir kararla kapatılmıştır.
1971 yılına kadar faaliyette bulunan okulun laikliğe aykırı olacağı iddiası ise tek kelime ile komiktir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve uluslararası birçok belge ve sözleşmelere aykırılık olgusu karşısında kısa sürede açılmaması halinde AHİM’e başvuru mekanizması muhtemeldir.
Patrikhane’nin ve cemaatin tek isteği eski statüsüyle aynen açılmasıdır. Yani; MEB’na bağlı özel hukuk statüsüdür. Devlet, bu konunun Türkiye - AB ve Türkiye - ABD sorunu olmaktan çıkmasını sağlamakla yükümlüdür.
Ruhban Okulu’na karşı çıkanlar olayı siyasi zemine taşımaktadırlar. On milyon nüfuslu Yunanistan ile aramızdaki sorunları ileri sürerek 300 milyonluk Ortodoks Hristiyan Cemaatini karşılarına almaktadırlar. Oysa Patrikhane bir Türk kurumudur. Devlet kendi vatandaşına ayrımcılık ve hak ihlali uygulamaktadır.
Ayrıca Lozan, Yunanistan ve Türkiye arasında bir ikili antlaşma değil çok uluslu bir antlaşmadır.
"Karşılıklılık" mantığı içerisinde politika izlemek Rum Cemaati’nin yok olmasına Batı Trakya Türk Cemaati’nin de perişan olmasına yol açmaktadır
Hukuk devleti insan hakları temel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda kazanımlara değil, soruna daha ilkesel düzeyde yaklaşır. İnsan hakları temel hak ve özgürlükler ve demokrasi hukuk devletinin temel hedefleridir
AB söz konusu olmasa dahi okulun açılması gerekmektedir.
Ayrıca Hıristiyanlıkta ‘ruhban sınıfı’ vardır. Ruhban olmadan ibadet söz konusu değildir.
Okul 127 yıl içinde 1000 mezun vermiştir. İçlerinden on ikisi patriklik makamına kadar yükselmiştir. Patrik Bartholomeos bu makamın 270. üyesidir.
Ayrıca 1971’e kadar Anayasal yapıya Türkiye’nin güvenliğine karşı hiçbir tehdit oluşturmamıştır.