Cuma, 02 Eylül 2016 14:31

Güvenlik

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)
Tanin Gazetesi’nin 11 Ağustos 1909 tarihli nüshasından bir haber Tanin Gazetesi’nin 11 Ağustos 1909 tarihli nüshasından bir haber

01 polisler 280xİstanbul’un Arnavut polisleri. 19.yy sonları. (Kaynak: S. Sullivan Cox, Prinkipo’da Tatlı Yaşam, Çeviri: Baki Çokneşeli, Adalı Yayınları)Ülke ve birey olarak son senelerde en çok ihtiyacımız olan güvenlik konusunda bir şeyler yazmak istedim. Sözlüğü karıştırdığımızda güvenlik kelimesinin karşılığını şu şekillerde okuyoruz. 1-Tehlike bulunmama hali. 2-Emniyet: Korkusuzluk, güvenme, inanma. 3-Kişi, kurum ya da kuruluşların içeriden veya dışarıdan gelebilecek tehdit, sabotaj, yangın gibi olaylara karşı alınacak tedbirler zinciri. Bunu sağlayan da kolluk güçleridir. Yani resmi olarak polisler, özel olarak da sertifikalı güvenlik şirketleri, emniyeti sağlayan birimlerdir. Bütün bu yazılanlara, uygulamalara karşın yine de güvenli bir ortamda yaşamadığımız gerçeğini bir yana bırakıp, Osmanlı döneminde güvenlik hizmetlerinin nasıl yapıldığını yazarak konumuza devam edelim.

Osmanlı zamanında İstanbul’un güvenliği, imparatorluğun diğer bölgelerine oranla daha önem taşıyordu. Fetihten sonra İstanbul’un nüfusu Anadolu’dan gelenlerle birden artınca beş güvenlik bölgesi kuruldu. 1-Topkapı Sarayı çevresi dışındaki yerler; Yeniçeri Ağasının, 2-Saray dışı sayılan Ayasofya, Hocapaşa, Ahırkapı tarafları; Cebeci Başının,  3-Kasımpaşa ile Galata civarı; Kaptan Paşanın, 4-Tophane ve Beyoğlu; Topçubaşıların, 5-Üsküdar, Eyüp, Kağıthane, Boğaziçi’nin iki tarafı, Kadıköy, ADALAR, Yeşilköy; Bostancıbaşıların güvenlik bölgesiydi.

Osmanlı Devleti’nde 1845 yılında bugünkü polis teşkilatı kurulmadan önce asayişi korumakla görevli kişi ve kuruluşlar da şunlardı:

Sadrazam: Padişahlar, ülkede kamu görevini sağlamada birinci derecede sorumlu olmalarına karşın, kendisini temsilen sadrazam aracılığıyla bu görevi yürütürdü. Sadrazamın seferde olduğu dönemde de ona vekâleten Sadaret Kethüdası bu görevi üstlenirdi.

Yeniçeri Ağası: Sadrazamdan sonra gelen yeniçeri ağasının sivil ve askeri görevleri vardı. Pa-i tahtın ve sarayın korunması ona aitti. Zaman zaman şehri gezerek güvenliği denetlerdi.

Cebeci Başı: Cebeci, silah yapan veya satan demektir. Kapıkulu askerinin piyade ocaklarından biri olan cebeci ocağının başıydı.

Kaptan Paşa: Deniz kuvvetlerinin, tersanelerin ve limanların başıydı.

Topçu Başı: Kanuni döneminde önemli ve itibarlı bir olan topçu başının askeri görevlerinden başka güvenlik görevi de vardı.

Bostancı Başı: Sur dışı tatil yerlerinin, bahçelerin bakımı ve güvenliğini sağlardı.

Gelelim bu amirlerin birlikte çalıştığı birimlere.

Kadı: Sadrazam ve yeniçeri ağasından sonra mülki, adli, beledi, ve zabıta işlerine bakan en büyük amirdi.

Asesler: Barış döneminin emniyet müdürleriydi.

Esnaf Paspanları: Esnaf tarafından seçilir, subaşının emrinde geceleri dolaşarak esnafın mallarını korur, hırsızlığı önlemeye çalışırlardı.

Böcek Başı: Suçluları yakalayanlardı. Emrinde çalışanlara SALMA denirdi. Salmaların bir görevi de ezan okunduğunda halkı namaza gönderirlerdi.

Kır Serdarı: Şehir ve kasaba hudutları dışında olan ve zabıtayı ilgilendiren olayları ve yolsuzlukları takip ederdi.

Tomruk Ağası: Hapishanelerin asayişini sağlardı. Mahkûmların can güvenliğini korurdu.

02 TANIN CELP 280xTanin Gazetesi’nin 11 Ağustos 1909 tarihli nüshasından bir haber: Burgazadası’nda Jandarma mazlum hakkında bera-yı şehadet celb edilen on nefer kesanın isticvab ve mevaceheleri icra kılınarak icab edenler dahi celb edilmiştir. Sayfa 3, Sütun 4. (Adalar Müzesi Arşivi’nden)Osmanlı devleti genişledikçe güvenlik hizmetlerine duyulan ihtiyaç da arttı. İdari yapıda bazı değişikliklere gidildi. Eyaletlerde askeri ve mülki idareyi elinde bulunduran Beylerbeyi’nin emrindeki sipahilere güvenlik işleri verildi. Daha sonra güvenlik işleri Valilere, Mutasarrıflara*, Mütesellim** ve Voyvodalara*** geçti. Giderek yeni unsurlar eklenerek güvenlik işleri yürütüldü. Bunlardan biri de mahalle halkının birbirine kefil edilmesiydi. Bütün mahalleye de imam ile muhtar kefil oluyordu. Suç işlenip, suçlu bulunamazsa o mahalle halkı tümüyle sorumlu tutuluyordu. “Akile sistemi” denilen yöntem, Tanzimat öncesine kadar devam etti.

19. yüzyılın başlarında iç güvenliğin sağlanması konusunda alınan önemli bir tedbir, Nizam-ı Cedid Ocağı’nın kurulmasıdır. Bir diğer uygulama da “Redif” örgütünün kurulmasıdır. Amaç, büyük bir kitleyi uzun zaman silah altında tutmadan, askerlik çağına gelmiş olanları, kendi bölgelerinde az masrafla ve kısa aralıklarla eğiterek savaş anında işe yararlanacak hale getirmekti.

İç güvenliği sağlamada bir yöntem de köy ve kasabalarda şehirlere göçü önlemek için, seyahat özgürlüğünü sıkı kurallara bağlamaktı. Bu uygulamanın adına da “Men-i Mürür” (geçişin engellenmesi) deniyordu.

Bir diğer ilginç uygulama da şuydu: Osmanlı Devletinde Müslüman ve Gayrimüslimlerin yurt dışına çıkışlarında pasaport işlemlerini yabancı ülkeler yapıyordu.  Yurt içi seyahat iznini şehir yöneticileri ve mahkeme görevlileri veriyordu. Bu izin belgesine de “Mürür Tezkeresi” (geçiş belgesi) deniyordu.

Yazımın sonunda kıssadan hisse çıkartmak size düşüyor. Düşünüyorum da Osmanlı’nın güvenlik konusundaki bazı uygulamalarını tekrarlamak için bugünlerde bir çaba var mı acaba? Benimkisi bir şüphe de olsa, 17. yüzyıldan bize seslenen İngiliz filozofu Francis Bacon’ın şu sözlerini yazmadan bitiremeyeceğim: “Düşüncelerimiz arasında şüpheler, kuşlardan yarasaya benzer. Yarasalar gibi hep alacakaranlıkta uçuşurlar.”

 

* Mutasarrıf: Vilayet ile kaza arasındaki bölümün idare memuru.

** Mütesellim: Beylerbeyi veya Sancakbeyinin bulunmadığı zaman kendisine vekalet eden.

*** Voyvoda: Slav dilinde kumandan, prens.

Son değişiklik Çarşamba, 07 Eylül 2016 21:45
Yorum yapmak için oturum açın