Cumartesi, 06 Kasım 2021 11:59

Yıllar Önce Basında Adalar

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Halit Ziya Uşaklıgil’in yıllar önce Büyükada’yı nasıl gördüğü,  Adadaki dostlarını nasıl anlattığını merak eder misiniz?

Adaların sorunları yıllar içinde nasıl değişiklikler gösterdi? Bir zamanlar Adalılar nelerle ilgileniyordu? Sorunlarımız zaman içinde çözüme kavuştu mu?

Buna benzer pek çok sorunun cevabını yıllar öncesinin gazetelerini tarayarak bulmaya çalışıyoruz.

Buyurun…

 

Büyükada

Eski Andaclardan

Büyükada

Halit Ziya Uşaklıgil

Altı sene biz, ana baba, ilk iki evlad acısından sonra, bu üçüncüsünü kurtarmak için, onu elimizden almak istiyen zalim ölümle pençe pençeye, göğüs göğüse cenk ettik; altı sene içinde aItı gün tam bir emniyet içinde geçemiyen, ümidle ye's arasında bocalıyan bir hayat, nihayet, artık galebe bizde zannındayken birdenbire müthiş bir darbe ile çöküvermiş oldu. Bu bir afetti ki yangın olsaydı yakıp kavuracak, bir saat içinde herşeyi yok edecekti, bir zelzele olsaydı belki bizi de beraber ezen bir çöküntü ile evi bir dakikada bir enkaz yığını yapacaktı, bir veba salgını olsaydı onu, fakat bizleri de beraber alıp götürmüş ve bununla her iş bitmiş olacaktı; bu ne bir yangın, ne bir zelzele, ne de bir vebaydı ölümün kadid eli çengel tırnaklarını uzatmış, göğüsleri delerek içinde ne varsa avcuna almış. bir daha bırakmamak üzere büke büke kıvırmıştı.

Bu acının deliliği içinde şaşırdık. Bu afetin vukuuna sahne olan yerden, o muhitten, o sokaktan, oraları dolduran şeylerden, hatta artık aramızda ağlarken «yavrucak !..:» diye yadederek Güzin adından bile kaçmak ihtiyacını duyduk. Geceleri arka sokaktan geçerek hazin bir neşideyi daima tekrar eden Orgue de Barbarieden, gündüzleri mutlaka kapının önünde durup dudaklarının arasına sıkışmış kamışla ve garib türkçesile bir hava tutturarak pencerede onu görmeğe çalışan Rum kuklacıdan, hatta akşamüzeri yoğurtçunun, gevrekçinin sesinden, bütün onun iştirak ettiği bu sokak hayatından uzak olmak; sonra her köşesinde bir hatırası bekliyen evden, her parçası onun varlığından birşeyler saklıyan eşyadan, hatta kendi kendimizden, hatta hayattan kaçmak için önüne geçilemez bir ihtiyaç duyduk.

Nereye gidecektik? Öyle bir yer olmalıydı ki bizi umumi hayattan çıkarmış, dünya ile bağlarımızı gevşeterek hemen hemen çözmüş olsun. Birden hatıra Büyükada geldi, oradan bizde kalmış öyle intibalar vardı ki aranan üzletin ancak orada mümkün olacağını vadediyordu. Herşeyi bırakıp yaz kış, senelerce orada, kendi üzletimizin içine gömülerek uyuşmağa çalışacaktık. Orada bir ev tanırdım ki zengin bir aileden kalmış eski, fakat geniş sofalarile ve odalarile yayvan, denizleri, ufukları en geniş ölçüde rüyeti dairesine almıştı. Herşeyden evvel onu temin ettim, bir yandan da Galatada bir handa iki oda tutarak evde ne var, ne yoksa, hatta kitablara kadar, oraya tıktım; Ada evinin basit eşyasına ancak pek lâzım olan şeyleri alarak göç ettik. Ve bütün bu işi üç dört gün içinde bitirmiş olduk.

Bir gün kendimizi orada, sanki bir balondan düşmüş, idrakini kaybetmiş, sersem, bu sersemliğin içinde uyuşmuş bir halde bulduk.

Ada bana hiç yabancı değildi, onun her parçasını ayrı ayrı sevmiştim; ve burada bütün dünyadan ayrılmışçasına, sanki hayat âleminden koparak eteklerini beline dolayıp denizlerin bu bucağına çekilivermiş olan şu toprak parçasında ben de, iş saatlerinden kurtulup sinmeğe muvaffak olunca, şehirde kalan varlığımla olanca bağlarımı çözmüş oluyordum.

Burada Adanın resmi ve umumi hayatından kaçmak mümkündü; ev öyle bir noktadaydı ki kalabalığın, gürültünün dışında kalıyorduk. Sonra Büyükada benim için nekadar sevilmiş bir yer idiyse o kadar sevilen dostlarla da doluydu. Bunlar kimlerdi? Daima şetaretile, cevval fikrinin her dakika başka bir renkte inkişaf eden türlü şakrak ve şakraklığının arasında her vakit pek ince tecellilerile Salâh Cimcoz vardı. Darüşşafakadan çıktıktan sonra sarayda Cebihümayun katibliğine alınan ve o karışık âlemde ruhunun temizliğine küçük bir leke gölgesi bile isabet etmemiş olan, Karadenizli olduğu için aramızda Laz diye andığımız, Hakkı vardı. Sonraları Evkaf Müzesi müdürü olan bu Hakkıyı Abdülhamid sarayı çökünce, yeni sarayın katibliklerinden birine almıştım. Beni bu karara sevkeden onun namusuna, iffetine olan itimadımdı; fakat pek keskin zekasına rağmen telkinata pek ram olan Mahmud Şevket Paşa, ki o zaman Hareket Ordusu kumandanıydı, eski saray adamlarından diye beni, icbar ederek üç beş gün içinde Hakkıdan istifasını istemeğe mecbur etmişti. Hakkı bununla hiç kaybetmedi, fakat meşrutiyet sarayı pek değerli bir unsurdan mahrum kalmış oldu. Daha kimler yoktu? Göztabibi Esad o zaman pek meraklısı olduğu kotrasile oradaydı. Hacı Naşid Paşa zade Fahri Paşa da kotrasile sık sık görülen dostlardandı. Mimar, musikişinas, edib, ressam olan, ve bir noktada istikrar imkanını bulamıyan zekası hergün bu sıfatların birinden diğerine atlıyan Celal Esad, Büyükadada bir İzmir ailesine damad olan Selim Sırrı her vakit bize inşaat işlerinden, piyasa hareketlerinden bahsetmeğe fırsat bulduğu için daima sarakalarımıza uğrıyan, ve sarakaya uğradıkça bizimle beraber kendisi de gülen Celal Muhtar ... Bu fihrist böyle uzayıp gidebilir. Bütün bu dostlarla arasıra buluşmak, hele Salah Cimcozun arabasile dolaşmak beni öyle oyalıyan, uyuşturan şeylerdi ki bunların herbirinden kalan hatıralar en tatlı izler açarak uzun senelerden sonra hala ruhumda yaşıyor. Bu araba seyranları esnasında ben susardım; Salâh ta yanıbaşında susmakta inad eden bu adamın vücudünden sanki bihaber, durup dinlenmek bilmiyen dimağından mutlaka birşeyler çıkarırdı: Meselâ kaside okurdu; bir kaside ki hemen o sırada biribirini tutmaz kelimelerin eklenmesinden teşekkül etmiş, fakat mevzun ve muvaffak, ve baştanaşağı saçma, saçma olduğu için pek tuhaf bir saniha olurdu. Bunu nereden bulur, nereden çıkarırdı? Sanki ezberlenmiş te bir çırpıda irad edilmiş bir  kaside ... Hiç durmadan bir makaradan çözercesine onun böyle söylenişleri olurdu; yahud yavaş, sağır bir sesle bir şarkı tutturur ve tam meyanında nakarata atlıyacağına gene meyan perdesini vererek onu böyle on kere, yirmi kere tekrar ederdi. Ben şimdi artık nakarata geçecek diye beklerken o gene meyanı tutturunca sinirlenir, baygınlıklar geçirir, fakat gene bunu pek tuhaf bularak gülerdim.

Bu araba seyranları için Adanın en tenha zamanlarını en ıssız gecelerini intihab ederdik; bizde hep gürültüden, kalabalıktan kaçmak için fıtri bir meyil vardı. Bazan da kotra seyranları olurdu. Ada açıklarında, Maltepe ve Kartal kıyılarında, bazan Fenere kadar olurdu, ve kotra yaslanıp köpükler içinde suları yararak akıp giderken, bence de benliğimden süzülüp ayrılan, müstakil ve mücerred bir varlıkta yüzen duygu olurdu.

Bu dakikada bu Ada hayatını düşünürken bütün yadigar kalan hatıralarda tevakkuf etmek istiyorum, fakat buna imkan yok. Bence pek kıymeti olan bu intibalar tesbit edilirse hükümden düşecek, mahiyetinden asıl lâzım olanı kaybedecek korkusundayım. Şu satırı yazarken dostlardan birini daha görüyorum ki onu kaydetmeden geçemiyeceğim.

Bu dost Mabeyin mütercimlerinden Rasim Beydi. Kendi halinde, kendi âleminde yaşar, herkesten kaçar, yalnızlığın içine gömülüp kendi kendine icad ettiği şeylerle vakit geçirir bir adamdı ki garb lisanlarına vukufundan başka Yunanistan darülfünunlarından birinde yüksek tahsilini yapmış olduğu için eski yunancaya tamamile mutasarrıftı, ve bunun içindir ki Mabeyinde mütercimdi. Mabeyinle münasebeti de ancak bundan ibaretti. Bizim evin arkasında ve bizim evle bahçeden muvasalası olan bir küçük evceğizde sakindi. Burada türlü türlü, çeşid çeşid eğlencelerinin arasında başlıca musiki merakı vardı, ve bu merak piyano, kitar, mandolin, daha bilinemezlerle, fakat asıl bir gramofonla temsil olunurdu. Bunlardan hangisini çalardı. belki hepsini, belki hiçbirini... Yalnız bir tanesi vardı ki saatlerce etrafı doldururdu: Gramofon...

Herkesten çekinen, hemen hiçbir yerde görünmiyerek üzletinin içinde kapanan bu adamın bir dostu vardı: Oğlum Vedad ...

Vedad o zaman iki ile üç yaşı arasındaydı ve Adaya geçergeçmez onu yakalıyan boğmaca öksürüğile  hırpalana hırpalana yaşından daha küçük görünen, koca kafalı, ince boyunlu, sapsarı, kuru ve cılız, «bunu da mı kaybedeceğiz?» korkusunu veren, bulunduğu yerde yaslanıp kımıldamak istemiyen, yalnız iri kara gözlerile yaşıyor görünen, oynamaz, söylemez bir çocuktu. İşte Rasimin hergünlük dostu buydu. Hemen her sabah onu çağırtır, çocuk bir koltuğun içine gömülerek uslu uslu otururken o ya çalgılarından birini tıngırdatır, yahud, daha ziyade gramofonunu işletirdi.

Bu iki ahbab, biribirile meşgul olmıyarak, fakat biri onun musikisini dinliyerek, öteki bu kendi kendine oturup kımıldamıyan çocuğun yalnızlığı havasına verdiği canlılık nefesile kendisini mes'ud bularak saatlerce vakit geçirirlerdi.

Rasimi dostlar arasında hatırlarken onu asıl bu iki üç yaşında çocuğun dostu sıfatile yadetmek doğru olur. Vedad o zaman sade Rasimin değil bütün dostlarımın dostuydu: Akşamüstü dadısile beraber ya rıhtımda yahud Maden yolunda seyran yapardı. Kırmızı bir fesi, mavi bir püskülüi, üşümesin diye paltosu, boynunun bir sargısı, rutubetten mahfuz kalsın diye ayaklarında lastikleri, sonra … Gayet müteazzım ve vakur olduğu için, haysiyetile mütenasib düşsün diye elinde bir ince bastonu vardı.

Ne zaman benim dostlarımdan bir zümreye tesadüf etse, ya rıhtımda ya Maden yolunun bir kahvesinde, vakarından hiçbir şey kaybetmiyerek, bastonunu sağ elinden sol eline alır, ve fazla iltifatı zaid bularak, babasının dostlarına bir temenna bahşederek geçip gidermiş. Dostlarımın onu taklid ederek bunu bana bir hikaye edişleri olurdu ki beni hem güldürür, hem de bu mahzun ve durgun çocuktan ne çıkacak diye düşündürürdü. HALID ZIY A UŞAKLIGİL

Cumhuriyet, 9 İkinciteşrin (Kasım) 1935, Cumartesi


 

Burgazda elektrik

Burgazda elektrik

Şirket cereyan vermeğe muvafakat etti

Burgazadası halkı, Heybeliadaya kadar getirilen elektrik cereyanından istifade için bayındırlık bakanlığına başvurmuştu. Öğrendiğimize göre, elektrik sosyetesi Burgaza cereyan vermeğe muvafakat etmiştir.

Ancak bunun şartları hakkında hükümet başmüfettişliğile sosyete arasında müzakere cereyan etmektedir. Uzlaşma elde edilmek üzeredir. Abone olmak isteyenler 200 den fazladır.

Sosyete, tesisat masrafının fazlalığını ileri sürerek İstanbulda olduğu gibi muayyen bir istihlâk taahhüdü almak suretile işe girişmeğe yanaşmış ve masrafa abonelerin iştirak etmelerini istemiştir.

Abonelere aid masrafın az olacağı temin ediliyor. Elektrik cereyanı getirildikten sonra Burgazın bayındırlık bakımından çok gelişeceği umuluyor.

Bahara kadar tesisat bitirilmiş olacaktır.

Akşam, 8 Teşrin-i sani (Kasım) 1935, Cuma


 

Heybeli deniz harb okulunda Atatürk heykeli

Heybeli deniz harb okulunda Atatürk heykeli

Heybeliada deniz harp okulu tarafından yaptırılan Atatürk büstü dün birçok davetliler ve komutanların huzurile parlak bir törenle açılmıştır.

Törene tam saat on beşte istiklâl marşile başlanmıştır. Büstü amiral Şükür Orhan açmıştır.

Açılma töreninde komutanlar öğretmen ve talebe tarafından söylevler verilmiştir.

Törenden sonra mektep talebesi bir geçid resmi yapmışlardır. Törene bir çay şöleni ile son verilmiş ve davetliler mektebi gezmişlerdir.

Akşam, 24 Teşrin-i sani (Kasım) 1935, Pazar


 

Fırtına dün durdu

Fırtına dün durdu

Birçok gemiler birbiri üzerine düştü, Adalarda kayıklar battı

Adalarda birçok kayık motör battı

Bundan başka denizde daha birçok vukuat olmuştur. Büyükadada Kumsalda demirli duran İbrahim kaptanın idaresindeki yelkenli dalgaların şiddetine dayanamıyarak batmıştır. Kaptanla tayfalar denizden bin zorlukla kurtarılmışlardır.

Heybeliadada Hamamcı Mehmede aid motör, dalgaların tesirile taşlara çarparak parçalanmıştır. Fırtına yüzünden bilhassa Heybeli civarında deniz çok dalgalanmış ve vapur iskelesini tamamen parçalamıştır. Ayni zamanda Heybeliadada birçok evlerin camları kırılmıştır.

Kaptan Recebe aid 2 tonluk Aziz adındaki mavna da Heybeli rıhtımına çarparak parça parça olmuştur.

Heybeliadada rıhtıma bağlı duran balıkçı İlyaya aid balıkçı kayığını dalgalar almış, götürmüştür. Balıkçı Vasile aid büyük alamana kayığı da dalgaların tesirile parçalanmıştır.

Tecimen Kemale aid gezme motörü, Heybeli limanında demirli dururken rıhtımın üstüne doğru demir taramış, rıhtıma çarparak parçalanmıştır.

Büyükadada demirli duran Ahmed reisin 3 tonluk yelkenlisi de dalgalar yüzünden batmıştır. İnsanca zayiat yoktur. Şileli Ali reise aid yirmi tonluk kömür yüklü kayık Büyükadada demir tarayarak karaya düşmek üzereyken Ali reis bir balta ile kayığın seren direklerini parçalamiş ve kayığı kurtarmıştır.

Cumhuriyet, 1 İkinciteşrin (Kasım) 1935, Cuma


 

Heybelinin kadastrosu yapılıyor

TAPU VE KADASTRODA

Heybelinin kadastrosu yapılıyor

Heybeliada İsmetpaşa caddesinin 99 sayılı Manokyan apartımanı kadastro tarafından tutulmuş ve Adanın kadastrosu işine başlanmıştır.

Cumhuriyet, 22 İkinciteşrin (Kasım) 1935, Cuma


 

Lûtfi Fikrinin Adadaki Köşkleri Satılıyor

Lûtfi Fikrinin

Adadaki Köşkleri Satılıyor

Beyoğlu Dördüncü Sulh Hukuk Mahkemesinden: Terekesine mahkemece elkonulan İstanbul barosu eski reisi avukat Lütfi Fikrinin mutasarrıf bulunduğu: 1) Büyükadada Nizamda Ziyapaşa sokağında yeni 3,9 ve 3 mükerrer ve 3,3-1 ve 7 ve 7·2 No.lu 5484 metre murabbaı sahası üzerinde köşk hane ve bahçesi açık arttırma suretile 16.12.935 pazartesi saat 16 da satılacaktır. Tahmin edilen kıymeti 7019 lira 50 kuruştur: Dellâliye resmi ve ihale pulu müşterisine aittir. İstekli olanların kıymetinin yüzde yedi buçuğu nisbetinde pey akçesile gösterilen gün ve saatte Beyoğlu dördüncü Sulh Hukuk mahkemesinde hazır bulunmaları lâzımdır. Arttırma bedeli muhammen kıymetin yüzde yetmiş beşini bulduğu takdirde ihale edilecektir. Aksi halde en son arttıranın taahhüdü baki kalmak üzere 15 gün daha temdid edilerek 6.1.936 tarihine raslıyan pazartesi günü ayni saatte yapılarak ihale edilecektir. Tafsilatı: 2) Kapıdan girerken soldaki bina (7,2, 7,3-1, 3) numaralardır. Ahşap bir köşk kârgir bir ahır ve bir bahçeden ibarettir: ahşap köşkün dahili ve harici yağlı boyadır. Alt kat zemini çini taşIık ve iki oda ve bir mutfak ve üst katı bir sofa ve sokak cihetinde iki oda ve bir halâ vardır. Bu binanın ayrı kapusu olup başlıbaşına kiraya verilmektedir. 3) Kârgir iki katlı hizmetçilere mahsus binanın üst katında çini döşeli sofa ve bir oda ve bir mutfak vardır. Alt katı ahırdır: 4 Büyük köşk doğrudan doğruya zemin üzerine inşa edilmiş bir kattır: zemini renkli çini ile döşenmiş, yekdiğerinden ayrı iki taşlık ve beş oda ve bir mutfak ve bir banyo mahalli ve bir halâdan ibarettir: Dahil ve harici yağlıboya ile boyanmıştır. 5) Küçük köşk iki kattır. Alt katta ufak bir sofa vardır: merdivenle üst kata çıkıldıkça ufak bir sofa ve ufak bir odadan ibarettir. Yağlı boya ile boyanmıştır. 6) Bahçe güzel tarh ve tanzim edilmiş ve birçok yetişmiş çam ağaçlarını muhtevidir. Etrafı muntazam kargir duvarla çevrilmiş olup ayrıca sokağa kapısı vardır. Daha fazla malûmat istiyenler ile kroki ve şartnamesini görmek istiyenlerin 934-125 dosya numarası ile Beyoğlu dördüncü Sulh Hukuk Mahkemesi kalemine baş vurmaları ilân olunur. (16203)

Tan, 3 İkinciteşrin (Kasım) 1935, Pazar


 

Heybeli Açıklarındaki facia

HAKYERLERi

Heybeli Açıklarındaki facia

Geçen sene, Heybeli açıklarında Firuzan vapurile bir motör arasında çarpışma olmuş, motörün arkasına bağlı mavnada bulunanlardan 33 kişi denize dökülerek boğulmuşlardı .

Bu korkunç deniz faciasının suçluları sayılan Firuzanın kaptanı Hüsnü ve motör kaptanı Faikin dün ağır cezada duruşmalarına devam edilmiştir.

Genel savamanlık makamı, suçluların cezalandırılmalarını İstemiştir.

Duruşma, karar verilmek üzere başka bir güne bırakılmıştır.

Tan, 9 İkinciteşrin (Kasım) 1935, Cumartesi


 

KÜÇÜK HABERLER

KÜÇÜK HABERLER

Heybeliadada büyük tur yolu bittikten sonra rıhtım ile amut olan yolların tamir ve inşasına başlanmıştır. İkinciteşrinin on beşinde bütün bu yollar bitirilmiş ve belediyeye teslim edilmiştir.

Tan, 22 İkinciteşrin (Kasım) 1935, Cuma

 

Son değişiklik Cumartesi, 06 Kasım 2021 22:20
Yorum yapmak için oturum açın