Cuma, 02 Eylül 2016 14:27

17 Ağustos 1999 depreminin 17. yılında: İstanbul ve Adalar için birkaç söz

Prof. Dr. Haluk Eyidoğan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Ne ilginçtir ki, Yassıada ve Sivriada’nın tarihi ve doğal sit alanı özelliklerini kanunla devre dışı bırakıp imara açan, yüzlerce milyon dolarlık yerli kaynak bularak Yassıada’ya beş yıldızlı otel ve lüks tesisler inşa ettirmeyi beceren karar merkezi, Prens Adaları’nın diğer adalarında depremde büyük kayıpları ve acıları engelleyecek “koruma ve kollama amaçlı dönüşüm” için kaynak bulmayı ve deprem hazırlık projelerini özendirmeyi akıl edememiştir!

02 Marmara tum depremler 280x10 Temmuz 1894 İstanbul Depremini (büyüklük 7,0) Kandilli Rasathanesi Müdürü Coumbary ve yardımcısı Emile Lacoine ile birlikte inceleyen ve depremden zarar gören yerleri ziyaret eden Atina Rasathanesi Müdürü Dimitrios Eginitis ayrıntılı bir raporunu Padişah II. Abdülhamid’e sunmuştur. Rapora göre en ağır hasar Prens Adalarındadır. Eginitis şu saptamayı yapmıştı: “Büyükada’da tuğla ile yapılan bir hanenin ortası taşdan olmağla taşdan yapılan kısmının yıkılup tuğladan olan kısmının selametde olduğu görülmüştür. Bu dahi tuğla ile güzel inşa olunarak ve demirler ile bağlanan hanelerin hareket-I arza dayandıklarını isbat eder”. Artık taş veya tuğla yığma bina inşaası yok denecek kadar azaldı ama bu cümle bizi öz olarak şöyle uyarıyor; “depremde yıkılmak istemiyorsanız giderek büyüyen ve yükselen şu binaları zeminiyle, malzemesiyle ve işçiliği ile mühendislik kurallarına uygun yapın”. Deprem ve diğer afetler için buna benzer saptamalar ve çözüm önerileri bu topraklarda yüzyıllardır yapıldı ama UNDP’nin araştırmasına göre Türkiye afet kayıplarında dünyadaki 191 ülke arasında 5. sırada yer almaktadır. Afet nedeniyle yılda ortalama 900 ölüm sayısı ile dünyada üçüncü sıradayız.

17 Ağustos 1999 depreminin verdiği derslerin ödevlerini tam olarak yaptığımızı ne yazık ki söyleyemiyorum. Deprem tehlikesi yüksek olan yerlerde kayıp risklerini azaltmak istiyorsak bilimsel raporlarda yıllardır yinelenen çözümleri değerlendirmek zorundayız. Deprem kayıp risklerini azaltma işi çok yönlü ve kapsamlı çalışmaları ve bu çalışmaların bütüncül bir anlamada ele alınmasını gerektiriyor. 2004 yılında yapılan Deprem Şurası’nda Türkiye’nin deprem güvenli bir ülke olması için şu konu başlıkları altında raporlar oluşturuldu ve tartışıldı: Kurumsal Yapılanma, Mevzuat, Afet Bilgi Sistemi, Mevcut Yapıların İncelenmesi ve Yapı Denetimi, Yapı Malzemeleri, Kaynak Temini ve Sigorta ve Eğitim. İşte, Türkiye 1999 Gölcük depreminin 17. yılında bu başlıklar altındaki birçok konuda ödevlerini gereği gibi yapamadı. Nüfusunun % 75’inden fazlasının şehirlere yığıldığı, dolayısıyla ‘şehir depremleri’ sürecinin başladığı bu dönemde deprem ve diğer afetlerle ilgili kayıp risklerini azalttığımızı söylemek fazla iyimserlik olur.

Tehlike ne kadar?

03 KAF buyuk depremler 280xKuzey Anadolu Fayı’nın en önemli kolu olan Kuzey Marmara Fayı İzmit Körfezi’nden girerek Marmara Denizi’nde İstanbul’un güney kıyılarından 10-15 km uzakta Saros Körfezi’ne doğru uzanmaktadır. Bu fay ve dalları Marmara’da dört yılda büyüklüğü 1 ile 5 arasında 5.200 deprem oluşturmuştur (Şekil 1). Doğu Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki yerleşimleri zaman zaman tahrip eden büyük depremleri Marmara’daki bu faylar yaratmıştır. Son 2000 yılda büyüklükleri 6,8 ve daha büyük olan 44 depremin başta İstanbul olmak üzere Marmara Denizi çevresindeki yerleşimlerde önemli hasar ve kayıplara neden olduğu tarihsel kayıtlara geçmiştir (Şekil 2)

1999 Kocaeli ve Düzce depremleri sonrası Marmara Bölgesi’ndeki tarihsel ve aletsel dönem deprem verileri ve fay bilgileri yeniden derlenmiş ve deprem tehlikesinin olasılıksal değerlendirmesi yeniden yapılmıştır. Bulgulara göre 2004 yılından başlayarak önümüzdeki 30 yıl içerisinde büyüklüğü 7 ve daha büyük bir depremin oluşma tehlikesi İstanbul için % 60 civarındadır. Bu çok yüksek bir değerdir ve İstanbul’da tehlike giderek artmaktadır.

Marmara Bölgesi ironik bir durumla karşı karşıyadır. Deprem tehlikesi böylesine yüksek olan Marmara bölgesi aynı zamanda en yüksek nüfus artışının yaşandığı ve Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılası’nın en fazla olduğu bir yerdir. 500 büyük sanayi kuruluşundan 250’si Marmara bölgesindedir. Nüfus ve yatırım artışına paralel olarak zaman içerisinde kayıp riskleri de sürekli artmaktadır. Marmara bölgesi için 7 ve daha büyük bir depremin büyük bir yerleşim birimine yakın olması durumunda kişi başına fiziksel kayıp değeri 10.000-15.000 dolar arasında olabilecektir. Merkezi ve yerel yönetimlerin bu nüfus artışını azaltma ve Marmara’nın çekim merkezi olmasını durdurma gibi bir strateji ve politikaları yoktur. Tam tersine bir gidişat vardır.

05 tablo agir hasar 540xBu saptamalara göre acaba ne yaparsak deprem kayıp risklerini azaltabiliriz? Risk azaltma sürecinin hem yerel idareyi hem de hükümeti ilgilendiren boyutları vardır. Mevcut afet mevzuatı afet anı ve sonrası müdahale ağırlıklıdır. Risk yönetiminin en önemli bileşeni olan önlem ve hazırlık çalışmaları çok yetersizdir. Eskimiş imar mevzuatı ve yamalı bohçaya dönmüş afet mevzuatı arasında kalınan, 20 yaşında bir deprem tehlike haritası kullanılan, arazi kapmacılığının planlı yerleşim olduğu sanılan, deprem yönetmeliksiz ve başına buyruk yüksek binalar inşa edilen ve yapı denetiminin çoğu yerde “mış” gibi yapıldığı ülkemizde deprem risklerinin azaltılması olanaksızdır.

Başta İstanbul olmak üzere Marmara bölgesi halkıyla, idarecisiyle, sanayicisiyle ve politikacısıyla bu gerçeği görmek ve deprem kayıp risklerini azaltma yönünde zaman kaybetmeden bilimsel rapor ve eylem planlarında önerilen planlamaları ve yeniden yapılanma çalışmalarını hızlandırmak zorundadır.

Deprem Hazırlık İçin Ne Yapıldı?

İstanbul’daki kamu binalarının depreme hazırlanması amacıyla oluşturulan İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) çerçevesinde 2006 yılından bu yana 4 farklı uluslararası bankadan 1 milyar 300 milyon Avro kredi alınmıştır. 2013 itibariyle 640 okul binasının güçlendirme, onarım ve yenilemesi; 148 okulun yıkım ve yeniden yapımı;  9 hastane ve 40 poliklinik-aile sağlığı merkezinin güçlendirme, onarım, yenilemesi; 1 hastane ve 2 polikliniğin yıkım ve yeniden yapımı; 7 yüksek öğrenim yurduna ait 20 binanın güçlendirme, onarım ve yenilemesi; Atatürk Öğrenci Yurdu Kampüsü yıkım ve yeniden yapımı; 8 çocuk yurdu ve huzurevine ait 16 binanın güçlendirme, onarım ve yenilemesi; 39 idari binanın güçlendirme, onarım ve yenilemesi yapılmıştır. Başta hastaneler olmak üzere çok sayıda kamu binası yeteri kadar para olmasına rağmen hala beklemekte, proje çok yavaş yürümektedir. Çok sayıda afet tahliye alanı imara açılmıştır.

2012 yılında “Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkında kanun” çıkarılmıştır. Halk arasında “kentsel dönüşüm kanunu” olarak adlandırılan bu kanun Türkiye’de yavaşlayan inşaat sektörünün hareketlenmesine yaramıştır. Ne yazık ki bütüncül bir imar planını, toplu dönüşümü ve katılımcılığı esas alan; çağdaş, hak sahibini ve kültürel ve sosyal dokuları koruyan bir dönüşüm eylemi gerçekleştirilememiştir. Deprem risklerini azaltması beklenen proje uygulamalarının büyük emsaller, donatı alan yetersizlikleri, nüfus yoğunlaşması ve inşaat standartları açısından deprem risklerini ne kadar azalttığı tartışmalıdır. Dönüşüm alanlarındaki sosyal ve kültürel yapı değişikliklerinin de ayrıca sosyal riskler açısından ele alınması gerekmektedir.

Çağının gerisinde kalmış ve hukuk hataları ile dolu bir “kentsel dönüşüm kanunu” ile yapılan dönüşüm uygulamaları tamamen ticari bir kimlik kazanmış ve gayrimenkul geliştirme işine dönmüştür.

Yerleşik alanlarda hak sahibi-müteahhit-belediye arasında bir uzlaşma üçgeni kuramayan ve yeniden tasarlanmış yaşanabilir alanlar yaratma kavramını içermeyen bir kanunla toplu kentsel dönüşüm gerçekleştirilememektedir. Riskli alan ilanları bilimsel önceliklere dayanmamakta, dönüşüm özellikle getirisi yüksek alanlarda parsel bazında yık-yap-sat uygulaması olarak sürdürülmektedir.

04 Eski Ruhban Okulu 840x1894 İstanbul depreminde, Adalar’daki binalar da zarar gördü. Heybeliada Ruhban Okulu büyük ölçüde yıkıldı.

 

Adalar’da Ne Yapılmalı?

Ne ilginçtir ki, Yassıada ve Sivriada’nın tarihi ve doğal sit alanı özelliklerini kanunla devre dışı bırakıp imara açan, yüzlerce milyon dolarlık yerli kaynak bularak Yassıada’ya beş yıldızlı otel ve lüks tesisler inşa ettirmeyi beceren karar merkezi, Prens Adaları’nın diğer adalarında depremde büyük kayıpları ve acıları engelleyecek “koruma ve kollama amaçlı dönüşüm” için kaynak bulmayı ve deprem hazırlık projelerini özendirmeyi akıl edememiştir!

Adalarımızın durumuna bir bakalım. Adalar beklenen büyük depreme en yakın konumdadır. Adalarda ayrıntılı zemin etüdleri, tehlike hesapları ve tsunami modelleri yapılmıştır. Ancak 2002 yılında kabaca yapılan bir deprem senaryo çalışmasının dışında Adalar dahil İstanbul’da riskleri daha sağlıklı belirlemeye yarayan güncel bir bina envanteri ve risk sınıflaması yoktur. 2002 yılı resmi verileri kullanılarak yapılan deprem senaryosuna göre en fazla hasar ve kayıp olacak 10 ilçe Tablo 1 de gösterilmiştir. Bu tabloya göre Adalar ilçemiz oransal olarak en fazla can kaybına maruz kalabilecek bir coğrafyadadır.

Adalar hariç diğer ilçelerde 2000’ den bu yana bina sayısı ve nüfus artmıştır. Bu dönem içerisinde Fatih ve Eminönü ilçeleri birleştirilmiştir.

Adalarda deprem güvenli dönüşüm için bina envanteri ve deprem kayıp senaryosu güncellenmelidir. Adaların SİT alanı oluşu, tarihi kimliği, koruma ve kollama ihtiyacı, imar artışı verilememe gibi özel koşulları ancak kendine özgün bir dönüşüm modelinin kurulmasını gerektirmektedir. İstanbul’da Tarihi Yarımada için de benzer sorunlar vardır. Halbuki özellikle tescilli binaları çok fazla değiştirmeyecek güçlendirme yoluyla yenileme ve deprem dayanıklı duruma getirme işleri hem daha kısa sürede yapılabilmekte, hem de daha ucuza mal olmaktadır. Ne yazık ki kentsel dönüşüm mevzuatı güçlendirme yoluyla yenilemeyi ve deprem güvenli yapı oluşturmayı özendirmemektedir. Güçlendirme ve restorasyon daha fazla uzmanlık gerektirdiğinden ve kar marjı düşük olduğundan müteahhitlere cazip gelmemektedir. Ancak bunun için özendirici kredi ve parasal kaynaklar yaratılması durumunda bir hazırlık dönemi başlayabilir. Kentsel dönüşüm kanunundaki “dönüşüm projeleri özel hesabı” ve DASK havuzundan paylar böyle özel durumlar için öncelikle kullanılabilir. Tarihi, arkeolojik ve doğal sit özelliği olan Prens Adalarının tarihi kimliği ve kültürel özellikleri kullanılarak UNESCO ve AB projeleri oluşturulabilir ve koruma-kollama esaslı dönüşüm için ek kaynak bulunabilir. Ne ilginçtir ki, Yassıada ve Sivriada’nın tarihi ve doğal sit alanı özelliklerini kanunla devre dışı bırakıp imara açan, yüzlerce milyon dolarlık yerli kaynak bularak Yassıada’ya beş yıldızlı otel ve lüks tesisler inşa ettirmeyi beceren karar merkezi, Prens Adaları’nın diğer adalarında depremde büyük kayıpları ve acıları engelleyecek “koruma ve kollama amaçlı dönüşüm” için kaynak bulmayı ve deprem hazırlık projelerini özendirmeyi akıl edememiştir!

Son değişiklik Çarşamba, 07 Eylül 2016 20:54
Yorum yapmak için oturum açın