Cuma, 29 Nisan 2016 14:33

Güle güle centilmen

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)

02 koco 280xBüyükada Çarşısı’nda, Hüseyin Karayaprak’ın fırınının karşısındaki gümüşçü dükkânı, bundan 70 sene önce Niko Kasapoğlu’nun erkek berberiydi. İçeride üç berber koltuğu vardı. Giriş kapısına yakın olanda baba Niko, onun yanındakinde büyük oğlu Apostol, üçüncüsünde de küçük oğlu Koço müşterilerini tıraş ederdi. Hatırladığım ilk saç tıraşımda Koço ağabey, koltuğun kolçaklarına koyduğu bir tahtanın üzerine beni kucaklayarak çıkarıp oturtmuş, beyaz önlüğü boynumun arkasından iğneleyip sıfır numara el makinesiyle saçlarımı kesmişti. Onun yaşı henüz 14-15, benimki  5-6 idi. 

Şimdiki Çarşı Büfesi, o zamanlar “onbaşı” lakaplı Yorgo Yapışıkoğlu’nun manavıydı. Onbaşı öğlen uykusu için evine giderken dükkânını sarı kireç badanası boyalı tahta kepenkleri ile kapatırdı. Berber Apostol ve Koço kardeşler, balıkçı Minas, kasap İsmail ve Emin hemen bir tenis topu çıkarıp futbola başlarlardı. Kaleye Minas ağabey geçer, tek kaleye paslaşarak şut atarlardı. Kale; onbaşının tahta kepenkleri olurdu. Tenis topunun tahta kepenklere her vuruşunda badanalar dökülürdü. Hele bir de yer ıslaksa topun izi kalırdı. Bu oyun bir saatten fazla sürerdi. Onbaşının dükkâna gelişini, 100 metreden ıslıkla haber verdiklerinde oyun bozulur, oyuncular dükkânlarına dönerdi. Onbaşı, dökülen badanaları süpürür, badana tenekesini ve fırçasını çıkarıp söylene söylene kepenkleri bir kez daha boyar, kuruduktan sonra dükkânını açardı. Oyun sırasında uzağa giden topları koşarak toplar, onlara pas olarak verirdim. Bazen de bana pas verirler kaleye şut atmanı isterlerdi. Futbol sevgimin tohumu, işte bu oyunlarda atılmıştı.

Adalar Gençlik Kulübü’nde amatör olarak başladığı futbolu, Beyoğluspor’da devam ettirmiş, Beşiktaş’ın transfer listesine girince birkaç deneme maçında oynamış, nedense İstanbulspor’u tercih etmişti. Berber dükkânının duvarında Beşiktaş’ta oynadığı maçlarda takım olarak çekilmiş iki adet siyah-beyaz fotoğrafı asılıydı. O fotoğraftan aklımda kalan futbolcular; Dr. Vedii, baba Recep, Coşkun, Bülent, Ercan, Eşref ve tabii ki Koço Kasapoğlu. Kasapoğlu’nun Beşiktaş sempatizanı olduğunu hepimiz bilirdik. Bir de Fenerbahçe forması ile takım halinde çekilmiş fotoğrafı vardı. Moskova’ya özel bir maç için giden Fenerbahçe kafilesine, uçak korkusu olan Lefter girmemiş, yerine Kasapoğlu’nu önermiş ve gitmesini sağlamıştı. Sanırım bu anılarımı benim yaşımdaki birkaç arkadaşım hatırlayacaktır. 

03 koco 840xAyaktakilerden soldan üçüncü Koco Kasapoğlu Adalar formasıyla

Milli formayı giymiş Büyükadalı üç futbolcudan ilk vefat eden, Galatasaray genç takımında beraber oynadığım, sonradan Giresunspor’a giden Faruk Bağdatlıgil, sonra futbolun ordinaryüsü Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis ve son olarak İstanbulspor’un penaltılar kralı Koço Kasapoğlu. Her üçünü de rahmetle anıyorum.

Futbolu bıraktıktan sonra Saat Meydanı’nda, şimdiki Prenses Otelin yanındaki Starbucks’ın olduğu yerdeki iki dükkândan birinde oyuncak satarak geçimini sağlarken, 1975 yılında bir gecede (aniden kaçar gibi) Atina’ya gitti. Atina’ya her gidişimde bütün Büyükada göçerlerini ziyaret edip sohbet ederken Kasapoğlu’na da uğrardım. Kukaki denen mahalde, Olimpic hava yollarının binasının arkasında bir manav dükkânı işletiyordu. Dükkânının duvarları futbol hayatından ve Büyükada’dan fotoğraflarla süslüydü. Beş sene önce emekli olunca dükkânını kapattı, kızının açtığı bir kafede ona yardım ediyordu. Emekliliğinde Atina’da bir kafede sohbet ederken Büyükada’dan aniden gidişini sorduğumda gözleri doldu, sustu, gözlerimin içine bakarak; “bilmiyor musun Ahmetaki?” derken ağlamaklıydı. Ben sorumu değiştirerek “pardon Koço ağabey aniden gitmedin, kaçırıldın değil mi?” diyerek bir kez daha cevaplaması için zorladım.  Aslında bildiğim cevabını onun ağızından duymak istiyordum. “Senin ağzının içine silahı sokarak, ölümle  tehdit  edilirsen sen de kaçardın Ahmetimu!”

Soy isimleri oğlu ile biten Ortodoks Rumların Karamanlı, Hristiyanlığı kabul etmiş Türkler olduğunu bilir miydiniz? Kasapoğlu ailesi de Hristiyanlığı kabul etmiş, öz be öz Türk’tü. Bunu da belleğinize yazın.

İnsan olmanın, insan kalmanın zor olduğu bu dünyada, Shakespeare’in dediği gibi “insanın iyisi, talihin kötüsünde belli oluyor.”  Güle güle centilmen, Tanrı seninle olsun.

 

Son değişiklik Pazartesi, 02 Mayıs 2016 18:11
Yorum yapmak için oturum açın