Salı, 16 Temmuz 2019 12:47

İnanılmaz Hindistan: 1

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)
İnanılmaz Hindistan: 1 Fotoğraflar: Ayşegül Bayraktar - Nezih Bayraktar

jaipur sehir sarayi 280x Şehir Sarayı’nın muhteşem kapısı önünde

Hindistan ve Nepal’i kapsayan gezimizin ilk bölümü Hindistan’ın altın üçgen denilen Kuzey doğu kısmında bulunan Jaipur, Agra ve Delhi'nin yanı sıra Varanassi'yi içine almıştı. Yolculuğumuz 2 Mart 2019 tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanı’nda başladı. THY uçağı ile 3 Martta Yeni Delhi Havalimanına indik.

2-4 Mart, Jaipur

Yeni Delhi gezimiz dönüşte. Biz doğrudan Jaipur’a hareket edeceğiz. Kahvaltıyı bir otelde yaptık. Jaipur şehrine doğru yol alıyoruz. İlk gördüklerimiz renkli giyimli esmer insanlar, (safran rengi burada kutsal sayılıyor) sokak satıcıları, Budist tapınakları, kırık dökük çatıları olan derme çatma mahalleler, keçiler, domuzlar.

Jaipur'a vardığımızda otelimize yerleşip, valizlerimizi bıraktıktan hemen sonra şehri turluyoruz, öncelikle yerel rehberimiz Lalit ile tanışıyoruz. Lalit, esmer tenli, sevecen bakışlı, tipik bir Hintli genç adam, onu çok seveceğiz. Hawa Mahal’in önünden geçiyoruz. Burası renkli giysi, ayakkabı ve aksesuarların satıldığı bir caddenin üzerinde; yılan oynatıcıları, maymunlar, filler, inekler, rahipler etraf çok şenlikli ...

Ülkenin en büyük eyaleti Rajastan’ın merkez şehri Jaipur, “Pembe şehir” olarak biliniyor. Kralların şehri anlamına gelen Rajastan, genellikle Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu bir bölge. Bu eyalatte her yapının bir rengi var. Eski zamanlarda her şehrin kralı, şehirdeki evleri dilediği renge boyatmış. Jodhpur şehri mavi, Udaipur ise beyaz şehir olarak anılıyormuş, ama mimarisi en iyi planlanmış şehir Jaipurmuş. Şehir, bir zamanların başkentiymiş.

agra amber sarayina cikis 280xFillerle Amber Kalesi’ne çıkış

Babürlüler zamanında rajput adı verilen prensler bu havaliyi yönetirmiş. Amber yakınlarındaki kalesinde yaşayan Mihrace, Moğolların zayıfladığını düşünerek ovaya inmiş ve 1728 yılında Jaipur’u kurmuş.

Şehir Sarayı olarak tanımlanan pembe saray, Rajhastan ve Babür mimarisi karışımı, avlulu ve bahçeli bir kompleks yapı. Sarayın 2 girişi var. Ana avludan sonra, Maharacaların evi olan 7 katlı Chandra Mahal geliyor.

Divan-ı Am’ın (halk salonu) özelliği el yazmaları, mermer döşeli Divan-ı Has’ın özelliği de, dünyanın en büyük gümüş objeleri olan, 1.6 metre büyüklüğündeki 2 devasa kap. Maharaca Madho Sing, bu dev kaplar içinde Ganj Nehri’nin suyunu, İngiltere ziyaretinde yanında götürmüş.

jaipur hawa saray esintili saray 280xPembe şehir Jaipur’un esintili sarayı

Pitam Niwas Chowk Avlusu’nun kapıları ilkbahar, yaz, sonbahar, kış temalarıyla 4 mevsimi temsil ediyor. Özellikle sonbahar kapısındaki tavuskusu motifi çok meşhur.

Gezimiz Albert Hall Müzesi ile devam ediyor. Zamanında Galler Prensi iken Birleşik Krallık Kralı Albert, Jaipur’u ziyaret etmiş. İşte görkemli yapı da onun adına 1876’da yapılmaya başlanmış. Tüm Rajasthan eyaletinin en eski müzesi ve Rajasthan Eyalet Müzesi olarak kullanılıyor. Müzenin halılar, fil dişi objeler, değerli taşlar, heykeller, kristal işler ve yağlı boya tablolardan oluşan çok zengin bir koleksiyonu var.

 Akşam olmaya yüz tutmuşken Lakshmi Narayan Temple ve Marble Temple adlarıyla da anılan, ünlü Hindu tapınağını geziyoruz, avluda ayakkabılar çıkarılıyor, zamanla buna da alışacağız.

4 Mart Pazartesi

Sabah erkenden uyanıyoruz çünkü bugün tepede bulunan Amber Kalesi ve Sarayına filler ile çıkacağız. Fillerle yolculuğumuz masalsı ve unutulmaz bir deneyim. Jaipur’un 11 km dışında bulunan sarayın içinde birçok salon, tapınak ve bahçe bulunmakta. Çok güzel taş, ayna ve kalem işlemelerine sahip romantik yapıları, göl ve şehir manzarasıyla çok etkileyici. Sarayın bahçesini süpüren kadınlar esmer tenlerinde güneş gibi parlayan sarı renkli sarileri içinde fotoğrafçıların dikkatini çekmek için orada bulunuyorlar. Amber Kalesi'nin karşısındaki dağ boyunca oldukça etkileyici, Çin Seddi’ne benzer bir yapı var.

Girişindeki avluda Sila Devi tapınağı ve zarif işlemeleriyle Ganesh Kapısı bulunuyor. Bilgelik ve iyi şansın tanrısı Ganeşa, fil kafalı figürüyle en meşhur Hindu tanrısı. İlk avludan merdivenle Diwan-i-Aam’a ulaşılıyor, Halk salonu sayılan geniş avluda, insanlar dönemin padişahına isteklerini iletiyorlarmış. Ganeşa Kapısından girince dönemin soylularının yaşadığı bölgeye giriş yapmış oluyoruz. Ayna Sarayı olarak da adlandırılan Jai Mandir burada bulunuyor. Ayna işlemeleri, mozaikleri ve renkli camların oluşturduğu harmoni ülkenin zarif zanaat geçmişini gözler önüne seriyor.

Sarayın içindeki en eski yapı, padişahın yaşadığı yapı Man Singh da burada bulunuyor. Sarayın son bölümünde harem bulunuyor ve farklı binalarda yaşayan eşlerin kapılarının hepsi aynı koridora çıkıyor. Bu sayede padişah kimseye görünmeden istediği eşini ziyaret edebiliyormuş.

Amber Sarayının avlusunda filler ile bizi fotoğraflayan fotoğrafçılar, satıcılar çevremizi sarıyorlar. Pazarlıklar ve alışveriş eşliğinde yokuş aşağı iniyoruz. Bizi bekleyen jipler ile buradan ayrılıyoruz. Aşağıdaki semt pazarında filler sahipleri ile alışverişe çıkmışlar. Otobüsümüzün durduğu yere doğru jipimizle ilerlerken salına salına yürüyen bir fil önümüze geçiyor. Camdan onun koca bedenini şaşkınlıkla izliyoruz. Yaşadığımız Hint masalının içine iyice nufuz ediyoruz...

Sırada, Jal Mahal diğer adıyla anılan Su Sarayı var. Jaipur’da, bir baraj gölü olan Man Sagar’ın içinden yükselen büyüleyici bir yapı. Aslında dışarıdan görünmese de suların altına da gömülü 4 katı daha var. Yakın zamana kadar sarayın çevresinde tekne turları da oluyormuş ama sonra yasaklanmış, fotoğraflar çekiyoruz...

Şehir Sarayı’nın arka ucunda Jaipur’un en ilginç binası 5 katlı Hawa Mahal (Esintili Saray) bulunuyor. Ön yüzü şenlikli ve şehrin en işlek caddesine bakıyor. 1799’de Maharaca Pratap Sing tarafından, kumtaşından yapılmış bu orjinal yapının cephesi 953 küçük pencere, balkon ve ince paravan işiyle bezeli. Saray hareminin kadınları, zamanında, festival etkinliklerini ya da dış dünyayı bu esintili cepheden seyredermiş.

 

fatehpur sikri 1 840xFatehpur Sikri, Ekber Şah tarafından kurulmuş, sonra terkedilmiş bir güzel hayalet şehir.

 

fatehpur sikri 3 280xFatehpur Sikri

Agra

4 Mart sabahı otobüsümüze binip, yeni yerler tanımak üzere, yola çıkıyoruz. Fatehpur Sikri yani Zafer Şehri, Hindistan’ın Agra kentine 40 kilometre uzaklıkta bulunan, Türk- Babür imparatorluğunun kralı Ekber Şah tarafından yaptırılmış, mimarisi ve tarihi ile çok etkileyici ve susuzluk dolayısıyla terkedilmiş bir hayalet şehir ve Unesco tarafından koruma altına alınmış durumda. Moğol mimarisindeki külliye modeli burada da hakim. Şehirde kırmızı kumtaşından yapılmış medrese, saat kulesi ve camii de bulunuyor. Kentin en önemli özelliği, binalardaki motiflerin çeşitli dinlere ait figürlerden oluşması. O zamanki şah, burada karma bir inanç sistemi oluşturmaya çalışmış. Eşleri değişik dinlere mensup olduğu için de motiflerin karma olmasını tercih etmiş.

Dünyanın en muhteşem hayalet kentlerinden olan dört yüz küsür yıllık Fatehpur Sikri’nin İlginç bir öyküsü var. Ekber Şah on iki yıldır tahttadır, imparatorluk git gide büyümektedir, ancak Ekber Şah’ın bir kaç eşi, hareminde cariyeleri bulunmasına karşın bir türlü çocuğu olmamaktadır. Ekber Şah, Sikri’de Şeyh Selim Çisti adında bir veliyi ziyaret eder. Şeyh bir kehanette bulunur. Şah’ın yakında üç çocuğu olacağını söyler. Hemen ertesi yıl, Şah’ın Sikri’de bir oğlu doğar. Sonrasında birincinin hemen ardından iki oğlu daha oluverir.

Ekber Şah’ın eşlerinden biri Müslüman, biri Hristiyan ve diğeri Hindudur. Ona çocukları veren eş Hindu olduğu için kentte Hindu eşin evi daha görkemlidir.

Ekber Şah, şeyhe yakın olmak ister ve şeyhinin dergâhının yakınlarında Fatehpur Sikri şehrini kurar. Başkent, Agra'dan buraya taşınır. Ancak, kentin su kaynakları çok yeterli değildir. Bu şehirde bir süre yaşanır ancak Fatehpur Sikri’nin su kaynakları tükenir ve kentte yaşam çok sıkıntılı olur. Bunun üzerine terk edilen Fatehpur Sikri kenti tam olarak hayalet kent olur.

Şehre Babür Bahçelerinden geçerek giriliyor. Divan-ı Aam da halka yakın olunuyor. Divan-ı Has da devlet adamları ile görüşülüyor. Şahın kaldığı saray ve kütüphanesi ile hanımlarının saraylarını geziyoruz. Çok sevdiği fili Hiran'ın anısına yaptıdığı kuleyi görüyoruz. Hepsi mimari ve sanat yönünden muhteşem.

Jama Mescit yani Cuma Camiinin avlusunda çalgıcılar ağdalı, dokunaklı Hint ezgileri çalıp söylüyorlar. Adet olduğu üzere avluya girerken ayakkabılarımızı çıkarıyoruz. Galoşlarımızı giyiyoruz. İşin ilginç yanı camiye gidene kadar en az500 metre yol yürünüyor, o arada ayaklar kirleniyor, sonra camiye giriliyor, bu şekilde secdeye varılıyor. Değişik bir temizlik anlayışı.

Burası Hindistan, burada hiçbirşeye şaşırılmaz diyor rehberimiz Derya hanım. Jama Mescit’e giriyoruz. Burası gerçekten mimarisi ve oyma ve nakış işçiliği ile benzersiz, çok güzel. Arılar, balpeteklerini giriş kapısının üstüne yapmışlar, ballar güneş ışığında parlıyor. Harika fotoğraflar çekiyoruz.

Hindistan'da günlerimiz birbirinden ilginç geçiyor; devam ediyoruz yolumuza. Artık her sabah otobüsümüze bindiğimizde ellerimizi çenemizin altında kavuşturup Oom diyoruz,bir çeşit şükür ile güne başlıyoruz. Derya hanımın hergün giydiği birbirinden renkli ve şık Hint giysilerine özenip biz de takıp takıştırmaya başladık, Lalit, Hintçe şarkılar ve danslar öğretiyor bize. Günlerimiz huzurlu, neşeli, aktif ve kültür bombardımanı ile geçiyor. Halimizden çook memnunuz. İnekler heryerde, deve gibi hörgüçleri var. Heryer çok kalabalık, sokaktaki insanlar çok fakir görünüyorlar ama yüzlerinde tatlı bir dinginlik var. Konuşulanlar arasında seçebildiğimiz kelimeleri duyunca irkiliyoruz. Hinduca’da tanıdığımız ortak pek çok kelime var. Dünya, nazar, dost, birader, bahane ve daha onlarca kelime. Kendimizi insanlara nasıl da yakın hissediyoruz.

 

taj mahal 840xHindistan’ın “Dünyanın Yedi Harikası” listesindeki ünlü Taj Mahal.

 

5 Mart. Taj Mahal

Sabah sabah, kompleksin görkemli kapısından daha içeri girerken büyüleniyoruz. Karşımızda dünyanın en güzel aşk anıtı durmakta... Kapının yanındaki taş levhada şunlar yazıyor: “Taj Mahal adındaki bu mermer şahaser, Şah Cihan tarafından en sevdiği karısının anısına yaptırılmıştır.” Babası Cihangir'in vezirinin kızı Banu Begüm ile evlenen şah, çok kıymetli karısı 14. çocuğunu doğururken ölmesi ile derin bir kedere bürünür. Ona bir türbe yaptırmaya karar verir. Bu türbe, asırlar sonra dünyanın yedi harikasından biri olarak anılacaktır. 1666 yılında öldüğünde kendisi de sevgili karısının yanıbaşına defnedilecektir..

Türbenin tuğlalaları hazırlanırken, ülkenin dört bir yanından, İran ve Osmanlı'dan mimarlar çağrılır. Dış yüzeyler için Rajastan, Makrana'dan beyaz mermer getirtilir. Yapının maliyeti milyonlarca rupiye ulaşır. İmparator Ekber'in torunu Şah Cihan'ın ince mimari zevkinin ışığında Moğol mimarisi doruk noktasına ulaşır. Üstad İsa Efendi (İsa Efendi, Mimar Sinan'ın öğrencisidir ve İstanbul'dan gelmiştir) projenin planını hazırlamış, Üstad Ahmet Lahori projeyi yönetmiştir. Ali Han Şirazi kaligrafileri, Keşmirli Ran Mal bahçe düzenini gerçekleştirmiştir. Taj Mahal'in planı bileteral simetriyi temsil eder. Merkezde türbe ve dört minaresi bulunur. Cami ve toplantı salonu ile çevrilir. Taj'ın yüksekliği ve eni 55 metredir. Duvarlara pietra dura adı verien bir sanat ile yarı değerli taşlar nakşedilmiştir.

Yarı saydam mermer duvarların rengi, şah Cihan'ın bu türbe ve bahçe ile dünyada bir cennet yaratma tutkusunun sihrini yansıtmak üzere gündoğumundan gün batımına kadar sürekli değişir. (Pembeden altın rengine kadar.) Yapı Moğol mimarisinin en görkemli el işi sanatıdır ve dünyanın harikasıdır.

İşte Taj Mahal, bu zarif ve nefes kesici beyaz bina, dünyanın yedi mimari harikasından biri, Hint-Türk imparatorluğu olan Babür İmparatorluğu’nun altıncı hükümdarı Şah Cihan tarafından, o zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan’ın Agra şehrinde tam 20 yıldaYamuna nehrinin kıyısına yaptırıldı.

Tac Mahal, sadece Hindistan’ın değil, dünyanın da en çok ziyaret edilen tarihi yapılarından birisi olarak bilinir.

Kubbe üzerinde, altından bir alem var. Rehberimiz Derya hanımın verdiği bilgiye göre en tepede parlayan devasa elmas, Hindistan bir İngiliz sömürgesiyken parçalanarak kırılmış ve bu parçalar şu an İngiltere Kraliçesinin tacını süslemekteymiş. Anıtın dört yanında Hattat İsmail Efendi tarafından, Yasin Sure’sinin tamamı yazılmış. Tac Mahal, mehtaplı gecelerde aydan bile daha parlak görünürmüş...

Şah Cihan, Tac Mahal’in yapımından kısa bir süre sonrasında bunalıma girmiş, oğlu Alemgir tarafından tahttan indirilmiş ve hayatını Agra kalesindeki Tac Mahal manzaralı odasında hapis hayatı yaşayarak geçirmiş. Hikayenin en acı veren kısmı bu olsa gerek...

Agra Kalesi’ne gidiyoruz. Askeri amaçla Ekber Şah tarafından yaptırılan kale Şah Cihan tarafından saray olarak kullanılmıştır. Ve karısı öldükten sonra oğlu Alemgir tarafından sekizgen kuleye hapsedimiş, 8 sene sonra da ölmüş. Revakları, bahçesi, ayna ve taş işçiliği ile muazzam görünüyor.

Bir pietra dura atölyesine uğruyor, bu mermere nakşetme sanatı ile ilgili bilgi alıyoruz.Samosa ikram ediyorlar yine. İçinde acılı baharatlı harç bulunan bir çeşit kızarmış börek yani.Hindistan'ın milli lezzetlerinden...

Akşam Bollywood show a gidiyoruz. Şah Cihan ile Mümtaz Mahal’in romantik ve hüzünlü hikayesi anlatılıyor bu teatral showda.

6 -7 Mart

varanaside bir sadu 280xKutsal nehir Ganj kıyısındaki Varanasi, bir başka dünya. Sokakta bir Sadu.

Sabah erken otobüsümüzle hareketle 5 saatlik yolculukla Delhi'ye gidiyoruz, çünkü Varanasi uçağına oradan bineceğiz.

Hint Havayolları’na ait uçakla Varanasi’ ye gidiyoruz. Mistik yapısıyla Hindistan’ın en kutsal şehirlerinden biri olan ve kutsal Ganj nehrinin kenarına kurulmuş olan Varanasi, tanrı Şiva’nın kutsal yeri olarak biliniyor. Şehre adım attığımız andan itibaren başka bir dünyaya gelmiş hissine kapılıyoruz. Labirent dar sokakları, şehirdeki satıcıların gürültüsü, birbirine teğet geçen tuktukların, bisiklet ve motosikletlerin, yarattıkları kaosu, mükemmel bir uyuma dönüştürmeleri bizi hayretler içinde bırakıyor.

Otelimize yerleştikten sonra dışarı çıkıyoruz, tuk tuk adı verilen sürücüsü ve motoru olan 4 kişilik minik arabalarla şehrin labirent sokaklarına dalıyoruz. Bu şehirde hayat nefes kesici, hızlı, tozlu, kalabalık ve sürekli çalınan kornalarla çok gürültülü, çok renkli, çok özel...

Tuk tuktan inip yürümeye başlıyoruz. Rehberimize yardımcı olan sağır dilsiz gençler, bizi koruma altına almışlar, yolları gösteriyorlar ,acemice hareketler yapıp gruptan kopmamızı, kaybolmamızı veya bir aracın altında kalmamızı önlüyorlar. Yol kenarında dükkanlar, tezgahlar, açıkta satılan yemekler, naan adı verilen ekmek ile yemek yiyenler, sadular, hacılar, Hint fakirleri, bir rüyaya ışınlanmışız; şaşkınlıkla bu fantastik rüyayı izleyerek ilerliyoruz. Bundan sonra gezimiz çok daha farklı bir anlama bürünüyor.

varanasi ganjda yikananlar 2 280xGatlar, gece gündüz Hinduların nehirle ilişkisini sağlıyor. Kimi kendisini, kimi çamaşırlarını yıkıyor.

Varanasi'ye akşam çökmekte. Ganj kenarına gidiyoruz. Burada gat adı verilen setler ile kesilen merdivenler ile nehir kenarına iniliyor. Merdivenlerden iniyoruz. Sandal irisi bir tekneye biniyoruz. Hintlilerin en kutsalı, Ganj nehrinin üzerindeyiz. Kıyı boyunca gatlar üzerinde ilginç mimarilere sahip tapınaklar, Babür imparatoru Alemgir tarafından yapılan Jama Mescit, Krematoryumlar yükseliyor..

En önemli krematoryumun önünde duruyoruz. Dış mekanda ateşler ve dumanlar yükseliyor, on kadar yakma işlemine şahit oluyoruz. Odunlar yığın yığın, sarı çiçekler ile süslenmiş cesetin ayakları, ailenin büyük oğlu nezaretinde, Ganj'ın sularında yıkanıyor. Sonra ceset, kafasından tutuşturuluyor, üzerine odun takviyesi yapılıyor. Küller sağa sola savruluyor. Nefesimizi tutmuş bu olayı izliyoruz. Artık akşam oldu, karanlık çöktü. Işıklar, alevlerin kıvılcımlarına karıştı...

İleride teknelere bindiğimiz iskelenin tepesindeki gatta şarkılar, Brahmalar yani Hindu rahipler tarafından ilahiler söyleniyor, tütsüler yakılılıyor, ateş oyunları yapılıyor. Biz, Ganj nehrinin üzerindeyiz ve sandalın içinden büyülenmişçesine seyrediyoruz; unutulmaz bir deneyim yaşadık, anlatılmaz ama yaşanır cinstendi. Gerçekten buradaki mistik atmosferi fotoğraflarla veya kelimelerle anlatmak imkansız; dönüşe geçiyoruz. Sağır dilsiz gençler bize eşlik ediyor. Yolda yakılmak üzere Ganj kıyısına götürülen bir ölü görüyoruz. Üzeri sarı çiçeklerle kaplanmış. Cenaze alayına teğet geçiyoruz. Yaşam ve ölümün içiçe geçtiği sokaklardan yürüyoruz, yeniden tuk tuka biniyoruz...

Otele dönüyoruz. Üzerime sinen toz, toprak, nehir, kül ve tütsü kokusundan uzaklaşmak istercesine duşun altına giriyorum, musluktan akan suyun Ganj nehrinin suyu olması olasılığını düşününce irkiliyorum. Neyse ki o sırada dışarıdan gelen yüksek sesli müzik ve neşeli şarkılar ile kendime geliyorum; otelin yanındaki salonda bir Hint düğünü var. Hemen bu düğüne dahil oluyoruz. Bizi hiç yadırgamıyorlar, hatta sempati ile kucaklıyorlar.

varanasi ganjda gun dogumu 280xGün doğumu ayrı bir seremoni.

Ertesi sabah gün doğumunu izlemeye Ganj kıyısına gidiyoruz. Dünyanın en etkileyici gün doğumlarından biri bu sanırım.Yeniden iri sandallara biniyoruz. Muz yapraklarından yapılmış kaseler içinde mumlar getiriyorlar. Dileklerimizi Ganj anaya bırakıyoruz. Ganj kıyısı boyunca yıkanan insanlar görüyoruz, bu birçeşit ibadet ve kutsanma, renkler çok güzel, gün doğumunun pembeliği altında safran ve toprak rengi tonları manzaraya yağlıboya tablo izlenimi veriyor. Bir kısım Sadular (hayattan elini eteğini çekmiş Hint fakirleri) çıplak suya giriyorlar. Tekneden kıyıyı seyrediyoruz.

Kıyıya indiğimizde yoga yapanların, yeni günü karşılıyanların, Hint fakirlerinin yanından geçiyoruz. Geldiğimiz sokaklardan geri dönerken Varanassi'de hayat yeni bir güne uyanıyor, inekler, keçiler, insanlar ilk yemeklerini yiyorlar...

Varanasi'de ipek dokuma atölyesini de ziyaret ediyoruz,eski geleneklere dayanarak kök boyalarla boyanmış ipekle el tezgahında dokunuyor, pahalı ama mükemmel.

Buda tapınağına gidiyoruz. Lotus çiçekleri ile bezenmiş havuzun arkasında oldukça büyük bir Buda heykeli bize bakmakta. Hinduizm'e inanan Hintliler Buda'nın felsefesini de yaşamlarında uyguluyorlar, biz de zaten gezimizi Buda'nın doğduğu topraklarda Nepal'de bitireceğiz...

7 - 9 Mart

gandi mezar aniti 280xYeni Delhi’de Gandi mezar anıtı.

Varanasi 'den uçakla başkent Yeni Delhi ye dönüyoruz. Otelimiz Hilton zincirine bağlı çok şık, temiz, kaliteli. Yemek salonu özenli, kahvaltısı zengin, yemek seçenekleri bol ve güzel. Burada tandır benzeri bir et yemeği de buluyoruz. Büryan pilavı ve dondurma herzaman ki favorilerimden, Hint yemeklerine pek yanaşmıyorum baharatları oldukça keskin çünkü. Akşam yemeğinde başları türbanla sarılı erkekler ve çok şık ipek sariler giymiş kadınlardan oluşan bir gruba rastlıyoruz. Zengin bir Hint düğününün davetlileri, gelin ve damadı bizimle aynı otelde kalıyor.

Oteller bölgesi şık bir Avrupa semtine benziyor, 14 şeritli bir bulvardan buraya ulaşılıyor. Bu bölgenin biraz dışına çıktığımızda binaların, yaşam biçimi ve kültürünün diğer şehirlerdeki gibi olduğunu görüyoruz. Kalabalık, gürültü ve trafik keşmekeşi hiç değişmiyor. Delhi’de tam da bir şehir merkezi yok. Şehir parça parça konumlanmış. Çok kalabalık oluşu ve karmaşık trafik nedeniyle de epey vaktimiz trafikte geçiyor.

Sabah erkenden yola çıkıyoruz. Mustafa Kemal Caddesi'nden geçiyoruz.Burada Mahatma Gandhi'nin sağlığında yaşadığı ev bulunuyor. Temiz, düzenli ve şık bir semt, yabancı elçilikler de burada bulunuyor. Caddeye ismini veren Ata'mızla bir kez daha gururlanıyoruz...

Parlemento binasını görüyoruz. Bahçesi ve çevresindeki binalar ile görkemli görünüyor. Büyük bir parkın sonunda Zafer Takı görünüyor. Hindistan kapısı, India Gate: İngizler tarafından 1. Dünya Savaşı’nda ve Afgan Savaşı’nda ölen 80 bini aşkın Hint Gurka askerinin anısına yapılmış. Anıtı çevreleyen park oldukça güzel ve canlı.

Rashtrapati Bhavan: yolunun bir ucunda India Gate, diğer ucunda bu devasa saray bulunuyor. İngiliz hükümdarlığı döneminde inşa edilen dünyanın en büyük başkanlık sarayının içerisine girmek yasak.

Bu bölge de diğer mahallere göre çok farklı, Avrupai...

yeni delhi adali gezginler 280xGrup, yerel giysilerle Delhi’de.

Önce Rikşaya binip Cuma Camii’ne, ardından da Gandi’nin mezarına ve vurulduğu yere gideceğiz. Cuma Camii’nin bulunduğu yer, şehrin Müslüman ağırlıklı kesimi. Çok da güzel bir pazar yeri var hemen yanı başında.

Gandi’nin mezarı, kendisi gibi son derece mütevazı. Burası onun küllerinin bulunduğu yer. Okul çocukları ziyarete gelmişler. Buraya Raj Ghat diyorlar. Gandhi’nin 1948’de öldürüldükten sonra yakıldığı taş, parkın içinde anıta dönüştürülmüş.

Daha sonra Gandi’nin öldürüldüğü yer ve son saatlarini geçirdiği yeri ziyaret ediyoruz. Yatağı, masası, felsefesini anlatan sözler burada yer alıyor. Fotoğraflarla hayat hikayesini okuyoruz. Buranın adı Ghandi Smriti: Gandhi’nin son 144 gününü geçirdiği ve öldürüldüğü ev, müzeye dönüştürülmüş. Öldürüldüğü noktaya doğru yürürken yerdeki ayak izlerinin ölümsüzleştirilmesi çok etkileyici.

sikh tapinaginda aysegul ve nezih 280xSikh tapınağında.

Buradan sonra Sikh tapınağına gidiyoruz. Başlarımızda takmamız gerektiği söylenen sarı bandanalarımız ve çıplak ayakla içeriyi dolaşıyoruz. Çıkışta elleriyle helva dağıtıyorlar. Burasının ismi, Gurudwara Bangla Sahib: Şehir merkezi Connaught Place’a oldukça yakın olan Sikh Tapınağı Delhi’deki ruhani havayı en iyi yaşatan yer. Altın kubbesiyle görkemli, içindeki havuzu ile dingin ve huzurlu bir atmosfer yaratılan tapınak, her an okunan ilahileri, elleriyle irmik helvası dağıtan görevlileri, ilginç kıyafetli insanları ve genel adetleriyle Delhi’deki en etkileyici yerlerden.

Son değişiklik Salı, 16 Temmuz 2019 22:38
Yorum yapmak için oturum açın