Heybeliada Halk Eczanesi eski sahibi, Heybeliadalılar Derneği kurucu başkanı Arslan Gürçay, anılarını, otobiyografi formatında topladı.
Heybeliada’nın iki tarihi eczanesi vardı. Biri Thoma Thomades’in kurduğu eczane, diğeri de bu eczanede kalfa olarak işe başlayan, ardından da kendi eczanesini kuran Anastas Prokos’un ünlü Halk Eczanesi.
Bu iki eczane de yok şimdi.
Halk Eczanesi’ni 1992 yılında Andon ve Kiryakiçe Prokoslardan satın alan eczacı Arslan Gürçay, anılarına yer verdiği ve Adalı Yayınları’ndan çıkan “Kadının Adı Arslan” adlı kitabında, Heybeliada günlerinden ve Halk Eczanesi’nin öyküsünden de uzun uzun söz ediyor.
“1992 yılı başlarıydı. Oktayla birlikte yine yolumuz düştü Heybeli’ye ve eczaneye. İçeride çini soba yanıyordu. Eczanedeki o koku, yeşil dolaplar, vitrindeki o sadelik ve o çok eskiyi anımsatan objeler... Belki herkesi değil ama bizi çok etkilemişti bu ortam. Biz bu eczaneye sahip olmalıyız gibi bir duyguya kapıldık. Zaten devretmeyi de düşünüyormuş, çok isteyenler olmuş ama her gelen belirli objeleri parça parça satın almak istemiş, ama Andon’un gönlü buna hiç razı olmamış. Altıyol’da eczanesi olan bir insan için buraya talip olmak çok akıl karı değildi aslında. Çünkü adanın potansiyeli belliydi. İş kapasitesi. Karlı bir işletme olmayacaktı. Ama ilgilendik, çünkü eğer biz almazsak, burayı alan korumayacak diye düşündük, yazık olacak diye düşündük. Prokoslar bizleri de çok sevdiler ve sonunda oturduk anlaştık ve dükkanıyla birlikte satın aldık. Dükkânın bitişiğinde de ayrıca bir odaya; odunluğu, banyosu, mutfağı olan, hani bir kalfanın, yardımcının yatacağı bir müştemilata da sahipti eczane.”
Gürçaylar, 2000 başına kadar bu karlı olmayan işletmeyi sürdürdüler. Arslan hanım, güzel eşi Oktay Beyi 2002’de kaybetti. Artık eczane için de son günlerdi. Arayıştaydı. Bu müze eczanenin tüm tarihi objelerinin eskicilerinden elinde tarumar edilmesinden korkuyordu. Sonunda bir karar verdi. Eczane müze olarak kalmalıydı. Önce Türk Eczacılar Birliği ile görüştü olmadı, sonra Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ile ilişki kurdu, ilgilenmediler. Sonunda bu arayışları sürerken, Abdi İbrahim İlaç İşletmeleri yönetim kurulu başkanı Nezih Barut aradı ve ziyaret etmek istediğini söyledi. Buluştular ve anlaştılar. Eczane Abdi İbrahim İlaç Şirketi’nin genel müdürlük binasında özel müze olarak yeniden kuruldu ve özel izinle ziyaret edilebiliyor.
Arslan Gürçay, eşini Heybeliada mezarlığına defnetti ama uzun süre adadan da kopmadı. Tüm yaşamı boyunca son derece aktif bir kadın olmuştu. Görev yaptığı her yerde sosyal sorumluluk işlerinde ön plandaydı. Kadıköy Altıyol’da Huzur Eczanesi günlerinde Kasev Huzurevi’nin kuruluşuna öncülük etti, KADER Kadıköy Şubesi’ni kurdu ve bir dönem başkanlığını yaptı ve yine Heybeliada’ya adımını attığı 1992 yılı ortalarında, hızla oluşturduğu çevresiyle Heybeliadalılar Derneği’ni kurdu. Dernek, yine o günlerde, bugünlerde olduğu gibi çıkan bir orman yangınında ağaçlandırma çalışmaları için girişimci oldu, okul öğrencilerinden Deniz Lisesi Komutanlığına, Halki Palas’ın sahibi olan Net Holding’den Tanmanlara kadar herkesi hareketlendirdi. Sadece bununla kalmadı, bir dizi etkinliğe de imza attı, öncülük etti.
8 çocuklu bir ailenin üçüncü kızı olarak dünyaya gelen Arslan Gürçay anılarını, otobiyografi formatında topladı. Sunuş yazısında şöyle diyor:
“Eskittiğim yıllarımın birikmiş anılarını paylaşmaya ne zaman sıra gelecek diye çok düşündüğümü hatırlıyorum....
Çok güzel bir tesadüf, bu cesareti bulabilmeme yardımcı oldu. Heybeliada’daki son günlerimde, çalışmalarını uzaktan izlediğim Adalar Vakfı Başkanı ve Adalar Müzesi kurucusu Halim Bulutoğlu ile yıllar sonra yeniden yollarımız kesişti. O bana, Çarşamba’daki güzel günlerimden hatıraydı. Önce müzede benden bir köşe, ardından da kitap için çalışmaya başladık. Neredeyse 1 yılı bulan bir çalışma sonucunda bu kitap ortaya çıktı.”