23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimleri kazasız belasız sonuçlandı da, hepimiz nefes aldık. Herkesin yüreğinde “hak yerini buldu” duygusu vardı. Oy verenlerin de, eminim ki vermeyenlerin de.
Seçimleri bütün gün izleme imkanı buldum, Büyükada’da Şehit Murat Yüksel İlkokulu salonlarında. Benim izleyebildiğim kadarıyla, son yılların en barışçı seçimiydi denebilir. Farklı partilerden çok sayıda dostla selamlaştık, konuştuk.
Rahatlık herkesin yüzünde okunuyordu. Artık bitsin şu gerginlikler, tartışmalar da işimize, önümüze bakalım der gibi.
Dara düşüldüğü zaman siyasi söyleme dönüşen cinsten değil ama, gerçekten de hepimiz aynı gemideydik.
Mesela şu Adalarımızın sorunları hepimizi aynı derecede ilgilendiriyor, etkiliyordu. Daha önce yine bu sütunlarda yazdığım gibi, farklı dünya görüşlerinden, farklı eğilimlerden de olsak, Adalar olunca beklentilerimiz, taleplerimiz, şikayetlerimiz ortaklaşmaktaydı.
Aramızda aşılamayacak engeller kalmıyordu. Yeter ki, konuşmayı, tartışmayı, uzlaşmayı bilelim.
Bu duygularla o akşam ekran başına oturduk. Fazla beklemeye gerek kalmadı, yarışan adaylardan Binali Yıldırım, sandıklar açılmasının üzerinden yarım saat geçmeden, rakibini tebrik eden bir konuşma yaptı. 31 Mart akşamı nire, 23 Haziran akşamı nire diye düşünmeden edemedik. 2 ay içinde nasıl her şey böylesine değişti? Sevindik. Hem adada, hem de şehirde yapılan kutlamalar saygı sevgi ve birlikte yaşamayı pekiştirecek cinstendi. Ötekileştirmeden, hep birlikteyiz vurgusuyla. Hepimizin, 16 milyon İstanbullunun başkanı olacağım diyordu İmamoğlu. Her şey daha güzel olacak vurgusu, kimseyi dışarıda bırakmıyordu. Zaten bu nedenle böyle bir fark oluşmuştu.
Bu seçimin bir başka kazananı “gönüllülük” oldu. “İstanbul gönüllüleri” sadece CHP’lileri değil, belki de onlardan daha çok yaşamı boyunca hiç partili olmamış genci ihtiyarı herkesi bünyesine taşıdı.
Gönüllü yönetimi zor iştir bilirim. Belli bir projeyle sınırlı kalırsa ve iyi yönetilirse başarılı olur, en başta da gönüllüler tatmin duygusu elde ederler ve yeni bir talep geldiğinde koşarlar diye düşünürüm. Ama başı sonu belli olmayan, iyi yönetilmemiş gönüllü çalışmalarının da tam ters sonuç verdiğine de çokça tanık oldum. Bu en kötüsü olur, dikkat derim.
Seçim bitti ve biz ada gündemine döndük ya. Büyük bir iyimserlikle...
Sonra Adalar Kent Konseyi’nin yapılamayan, iptal edilen genel kurulu önümüze düştü. Ne dememiz gerektiğini bilemediğimiz günlerdeyiz. Söylenecek her şey yetersiz kalacak çünkü.
Bu genel kurul öyle ya da böyle yapılır. Ama sormak gerekir, son 2-3 aylık süreçte yaşananlardan sonra, son 5 yıl konseyin her şeyine karşılık beklemeden koşan gönüllüler başta olmak üzere hangi gönüllüler mobilize edilebilecek yeni dönemde? Gönüllü yönetimi ciddi bir iştir dedik ya, yapılabilecek en büyük kötülük bu oldu işte...