6 Ekim 2018 Cumartesi sabahı Avrupa yakasından ve Adalar ile Anadolu yakasından katılan gezginlerin otobüsleri Bostancı'da buluşarak yola çıkıyorlar. Molalarla süslenmiş keyifli bir yolculuktan sonra öğle saatlerinde Düzce'ye varıyoruz. Öğle yemeğinde Binef At Çiftliği’nde Çerkez mantısı ve böreği yiyoruz.
Düzce, İstanbul'dan sadece 2,5 saat uzaklıkta, Batı Karadeniz'de şelaleler, yaylalar, göl ve göletler barındıran güzel bir ilimiz. Abhazlar, Çerkezler, Lazlar, Hopa ve Hemşinliler ve Rumelililer zengin kültürleri ile burada buluşmuşlar. Tarihi antik çağa uzanır, Konuralp'ın Bizans tekfurları ile yaptığı savaş sonucu Osmanlı topraklarına katılır. Düzce, Cumhuriyet döneminde gelişerek büyüdü. 2 büyük deprem yaşadı. 17 Ağustos 1999 depremi sonunda yaralarını sarması amacı ile il yapıldı. İstanbul - Ankara yolu güzergahındaki bu şirin ilimiz sayısız doğal güzellikleri ile mutlaka görülmesi gereken bir yer; bizim ikinci gidişimiz, tavsiye ederiz..
At çiftliğindeki atlarla haşır neşir geçirdiğimiz keyifli saatlerden sonra, Düzce ilininin alamet-i farikası Mucit Hasan Kum'un atölyesini ziyaret ediyor, kendisinden yeni geliştirdiği buluşları ve icat ettiği makineleri ile ilgili bilgi aliyoruz. Düzce'nin Gölyaka ilçesinde, 22 yıldır tek hobisi "icat" yapmak olan ve çevresinde "Kum mucit" olarak tanınan Hasan Kum'un en büyük hedefi Guinness Rekorlar Kitabı'na girmek. Gençliğinde Avusturya'da işçi olarak çalışmış. Kazandığı tüm parasını icatları için harcamış. Devletten destek görmediği için sitemkar. Yine de azimle çalışmaya devam ediyor. Son yıllarda bazı icatlarını satışa sunabilmiş, sevimli, akıllı ve aydın bir kişi. Atölyenin yer aldığı bahçede sıcakkanlı kediler ve köpekler ile hemen dost olup, kaynaşıyoruz. Kum'un icatları herkesde hayranlık uyandırıyor. Başarılar dileyip yolumuza devam ediyoruz.
Yolda adını Bizans tekfurunun kızı Eftelya'dan alan Efteni Gölü’ne uğrayıp mola vermeyi planlamıştık ama maalesef acı bir manzara ile karşılaştık, tarih boyu var olmuş gölün suyu hemen hemen tamamiyle çekilmiş. Sazlıklar arasından artık göl yerine kuru toprak ve yer yer su birikintileri seçiliyor. 2005'te su kuşlarını korumak amacıyla doğal koruma alanı ilan edilmiş bu sulak alanda, başta su kuşları olmak üzere değişik türden çok zengin hayvan çeşitleri yaşıyordu. Leylekler, yaban ördekleri, tepeli beyaz balıkçıllar, angıt, kuğular vardı. Nilüferler, süsen, düğün çiçekleri, kamış, söğüt ağaçları da vardı. Gölün, asırlardır barındırdığı bitki örtüsünün ve canlılarının akıbetini sormak boynumuzun borcu diye düşünüyoruz. Biz, bu kısa süre zarfında bu korkunç değişikliği farkettiysek çevre halkı ve yetkililer farketmedi mi? Efteni Gölü’ne ne oldu?
Abant'taki Von Resort otelimize yerleşiyoruz. Otel kompleksi villalardan oluşuyor, içinde çeşitli etkinliklerin yer aldığı dağ evi tarzı binaları ve koru içinde kalan geniş bahçesi ile çok keyifli görünüyor. Yemekleri, bulunduğumuz yörenin ününe yakışır lezzette, gündüzün ılık havasına karşın gecenin ayazında bahçede yakılan ateşin başında sıcak sohbet koyulaşıyor. Yemek salonunun şöminesi içeriyi ısıtıyor. Kahveler içilip biraz hoşbeşten sonra dağ evinde canlı müzik eşliğinde coşan gezginlerin neşeli dansları ile gece son buluyor.
7 ekim sabahı kahvaltı sonrası Yedigöller'e gitmek üzere yola koyuluyoruz. Yolda, köylü pazarında, bir mola verip fotoğraflar çekiyoruz, odun ateşinde pişen demli çay içip, yerel lezzetlerden satın alıyoruz. Bolu iline bağlı eşsiz güzelliklere sahip olan Yedigöller, kuzeyden güneye doğru sıralanmış 7 adet gölden oluşmuş.Bu göllerin isimleri: Sazlıgöl, İncegöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl, Kurugöl ve Seringöl. Göllerin çevresi; kayın, meşe, gürgen, kızılağaç, dişbudak, karaağaç, ıhlamur gibi geniş yapraklı ağaçlarla ve karaçam, sarıçam, köknar gibi iğne yapraklılarla kaplı. Özellikle sonbahar günlerinde sarıdan kızıl tonlara kadar her türlü renge bürünen kayınlar ve diğer geniş yapraklı ağaçlar ve gölün üzerindeki yansımaları şahane görüntüler meydana getiriyor. Memleketimizin cennet köşelerinden birtanesi. Büyükgöl’e yakın düzlükte tur şirketimizin bizim için özel hazırlattığı masa ve sandalyelere oturuyoruz. Yemekte tandır, içpilav, tulumba tatlısı ve içecek var. Lezzetli ve neşeli yemek faslının ardından bu harika orman içinde yer alan gölleri bir bir geziyor, köprülerden geçiyor, şelaleleri seyredip, patikalardan ilerliyor, minik iskelelerde molalar verip muhteşem manzaraları fotoğraflıyoruz. .
Akşamüstü otobüslerimize binerek dönüşe geçiyoruz.
"Adalar Çocuk Orkestrası” yararına düzenlenen Sonbahar gezimiz tatlı hatıralar bırakarak akşam saatlerinde son buluyor.