Son günlerde Amerikan HBO kablo kanalının bir sezonluk "5 episode" çektiği "Chernobyl" dizisini ekran başında nefes almadan seyrettik. Korkunç bir olay, korkunç bir felaket izledik. Alınacak çok dersler var. Dizideki nükleer santrallerde tecrübeli, yetişmiş bilim insanları eşdeğerleri maalesef şu anda bizde yok. Ancak nükleer konusunda bilgisiz kalmanın bizim coğrafyada ağır bedeli de var.
Bunu kuzey komşumuzla beraber yapmak ne derece doğru? 4800 MWe kapasitede elektrik üretimini iç piyasaya hazine garantili olarak kw-saat'i 12.35 ABD cent üzerinden satmak uygun mu? Piyasamızda ortalama elektrik fiyatı bugünlerde 4-5 ABD cent üstünden gidiyor. Daha ucuz üretilen yenilenebilir- hidro, güneş, rüzgar enerjisi sayesinde ortalama fiyat gelecekte daha aşağılara çekilecek.
Paris çevresinde çok sayıda nükleer santral var, ancak tümünü Fransız mühendisleri inşaa etti ve Fransızlar çalıştırıyorlar. Almanya nükleer santrallerini Almanlar yaptı. Zaman içinde yavaş yavaş küçük kapasiteden büyüğüne gittiler. Bizim nükleer santrallerimiz ise bize ait değil. Teknolojisi hiç değil. Kontrolü, işletmesi bizim değil. Başkalarının yaptığı nükleer santral ile nükleer teknoloji sahibi olamazsınız.
Başkalarının inşa ettiği termik santrallerle, termik santral teknolojisi sahibi olamazsınız. Son 50 yıldır, yurdumuzda termik santral yapılıyor, başka ülkelerin mühendisleri tarafından yapılıyor, hala kendimize ait, tasarımını komple bizim yaptığımız bir termik santralimiz yok. Başkalarının yaptığı tasarımlar bize uymuyor, bizim yerli yakıtımıza uymuyor, işletmede devamlı zorluklar çıkıyor, termik santraller hızla yaşlanıyor, çok çabuk kullanılmaz oluyor.
ODTU Mezunları Derneği Ankara üyesiyim, aynı zamanda Makina Mühendisleri Odası Ankara Şube üyesiyim. Her iki örgüt Enerji Komisyonlarında gözlemci üyeyim.
ODTUMD, MMO ve TMMOB olarak nükleer konusunda belirli bir tavrımız var.
Bazı meslek odalarımız nükleer konusuna tamamen karşı. Bence bu fazlasıyla kolaycılık gibi geliyor.
EGE, İTÜ, Hacettepe Üniversiteleri nükleer konusunda çok ciddi akademik çalışmalar yapmaktalar. 1960-1990 arası Nükleer akademik geçmişi olan ODTÜ'nün Makina- Nükleer bölümünü 1990’larda kapatıp, o dönemin Sayın rektörünün ağzından "Bu konu (Nükleer) gündemimizde değildir" açıklaması hüzün vericidir. Nükleer bilim, Nükleer Teknoloji büyük oranda makina mühendisliği konusudur. Yani bir anlamda Makina Mühendisleri meslek odası görev alanına girer. Biz mühendisler kafamızı kuma sokup bekleyemeyiz. Nükleer farkındalık bizim- özellikle makina mühendislerinin has- esas işidir. Nükleer konusunda inisiyatifi ele almamız, yerel nükleer farkındalık politikaları geliştirmemiz gerekir.
Şu anda yapılmakta olan nükleer santrali projesine karşı olabiliriz, Akkuyu'da veya Sinop'ta yer seçimine karşı olabiliriz, yapılan uygulamayı beğenmeyebiliriz. Sivil toplum örgütleri, ilgili yerli kurumlar, meslek odaları bu işe soyunmaz/ görev/ sorumluluk almaz ise, bu işi yabancılar yapar, bu işin bilgisini- tecrübesini- ekmeğini- kazancını- parasını- ArGe'sini yabancı şirketler alır. Hayati kararları o zaman ulusal kurumlar değil, yabancı kurumlar/ organizasyonlar/ makamlar verir. Ciddi, uzun-vadeli bir yol haritası çizmemiz gerekir. Mevcut siyasi iradenin yayınladığı bir yol haritası var, ilgili kanun ve yönetmelikleri iyi incelememiz, paralel veya alternatif makul uygulanabilir çözümler üretmemiz gerekir.
Sivil Toplum örgütlerinin, yerli kurumların, Meslek Odalarının, ETKB ve TEAK ile birlikte nasıl bir çalışma yapma potansiyelinin olduğunu, ASME tarafından verilen akreditasyon ve eğitimler ile ilgili neler yapılabileceğinin, bir Nükleer bir santralin güvenlik ve çevre gibi gereksinimlerinin doğrulanmasının ulusal bir kurum veya şirket tarafindan nasıl yapılabileceğinin tanımlarını, hepsinin ayarını biz çizmeliyiz- biz vermeliyiz.
Nükleer konusunda yazı yazanların çoğunun bu konuda hiçbir akademik eğitimleri yok, ordan burdan toplama bölük- pörçük bilgilerle detay bilmeden haber yapıyorlar. Korku- bilimkurgu film senaryoları çiziyorlar. Bilenler ise bu karmaşada suskun kalıyorlar. Konuyu bilmeyenler cahil-cesaretiyle bu derece etkin olurlarsa, sonuç gayri ciddi olur.
Sivil toplum örgütleri, nükleer enerjiye karşı olabilir. Üyeler tek tek karşı olabilir. Ancak durum konu hakkında akıl yürütmesini, yeni politikalar ortaya çıkarmasını, farkındalık oluşturmasını engellemiyor. Nükleer teknolojiyi bilmemiz, öğrenmemiz lazım. Sadece "istemezük" demek bir çözüm değildir, “istemezük” ifadesi sadece kolaycılıktır.
Türkiye halen çevre ülkelerindeki 30 kadar nükleer ünitenin tesiri, olası etkisi alanındadır.
Biz kursak ta kurmasak ta zaten nükleer tehdit altındayız. Biz istemesek bile, veya biz olmadan da çevremizdeki coğrafyada bu süreç devam ediyor, düzenleyici kuruluşların olduğu kadar, doğrulama ve sosyal sorumluluk anlamında diğer kurum ve kuruluşların da süreç içinde görev alması gerekiyor.
Şu anda TAEK bu konuda yasal olarak görevlendirilen tek kurumdur. Ancak TAEK, doğrulama ve test gibi teknik işlerin sorumluluğuna almayacak/ alamayacak. Bu yüzden herhalde sadece onay ve regülasyon makamı olarak görev yapmayı planlıyor.
Bu uygulama orta ve uzun vadede tüm bu işlerin yabancılar tarafından yapılmasına neden olabilir. Bu işler yabancılara bırakılmayacak derecede önemli, hassas işlerdir. Gerekli eğitim yatırımları ile bu işin önüne kısmen ya da tamamen geçilebilir. Konuyu yakından takip edip, bilimsel olarak doğrularla desteklenmiş görüşlerimizi paylaşmalıyız. Yapılan işlerden, ülkemizin bunlara çok ihtiyacı olduğunu değerlendiriyoruz.
Kullanılacak teknolojiler; hangisi en yeni, hangisi en az nükleer madde ile çalışıyor ve atığı az, daha az soğutma suyu istiyor, ne kadarı Türkiye de yapılabilir, hangisinde kötü deneyimler var, nasıl önlem alınmış, hangi teknoloji asla Türkiye'ye hiç girmemeli, bütün bunları değerlendirmeliyiz. Akkuyu 20 sene önce seçildi, bugünkü kriterlerle belki de seçilmezdi. Nükleer santral soğutma suyunun soğuk olmasında daha yüksek randıman açısından fayda vardır. Yıllık ortalaması sıcak Akdeniz deniz suyu yerine, ortalaması daha soğuk Karadeniz kıyıları bu yüzden daha elverişlidir. Sinop sonrası sıra herhalde İğneada ve Hopa santralleri telaffuz edilmeye başlanacak. Siyasi kararla siyasi sipariş verirseniz, proje finansmanı da siyasi olur, ticari kredi bulamazsınız. Nükleer teknoloji için 50-MWe, 500-Mwe, 5000-Mwe kapasite genelde aynıdır, ancak 50-MWe kolay bir finansman paketi iken, 5000-MWe için ciddi ticari finansman gerekir.
Nükleer güvenlik konularında Avrupa Birliği bu konuda ortalama her ay bir veya daha fazla direktif veya tebliğ yayınlıyor. Türkiye AB piyasa direktiflerini hızla uyumlaştırdı. Ama nükleerle ilgili olanlarda ne yapılıyor? Bunların hiçbiri net değil. Nükleer santral için ciddi karar aşamasındayız ama gerekli güvenlik mevzuatında neredeyiz? Net bilinmiyor. Yerel çevre, halk nasıl korunacak? Nükleer santral işletilirken nasıl denetlenecek? Atıklar için kısa ve uzun vadeli çözümler ve gerekli denetimler ne olmalı? Acil tahliye planları var mı? Netlik yok.
"Sinop Japon nükleer santral projesi iptal edildi", haberleri çıktı, sonra yalanlandı. Bakanlık fizibilite incelemesi devam ediyor dedi. Akkuyu için şu sıra fazla çalışma görmüyoruz. Nükleer çekirdek altı basit temel betonunda problemler oldu. Satınalma garantili uzun dönemli yüksek fiyat, ciddi endişeler veriyor. Nükleer yerli yakıt imkanı nedir, birden fazla ülkeden yakıt ithal imkanı bulundu mu? Kullanılmış yakıt nereye, ne maliyetle gidecek?
Cevaplar yoksa, nükleer işinden vazgeçme imkanı nedir? Vazgeçmenin maliyeti nedir? İleriye dönük üretim ve tüketim tahminleri için en az maliyetli modeller ne zaman yapılacak?
Yapılacak teknolojik seçimlerinin -gerek üstlenici firma ve ülkesi ve gerekse yer seçimi- siyasi, ekonomik , hukuki olarak irdelenmesi gerekir. Örneğin son imzalanan modelin ne gibi sakıncaları, ne gibi avantajları var(!) bilelim. Başlayan proje ÇED raporunu zor hazırladı. Böyle konularda gayri ciddilik kabul edilemez. Çalışma gurupları kurarak bu konuda bilgili olanları, bu alanda uluslararası deneyimleri olan ülkemiz uzmanlarını davet etmeliyiz. Buradan çıkan sonuçları kamuoyu ile paylaşmalı, karar vericileri doğruya yönlendirmeliyiz.
Önemli bir diğer konu "tedarik işleri"dir. Sadece test-sertifikasyon ve onay değil, işletme ve tedarik kontrolünün de Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında olması gerek. Görevli kurum Mühendis Meslek Odaları olabilir. Bu işleri biz yapmazsak Rus/ Kore/ Alman mühendis yapar, sorumluluk almaz, bizim cebimizden daha çok para çıkar, sonra da meslek odaları bakar, ben de "daha çok istihdam" diye boşu boşuna yazmaya devam ederim.
Nükleer santral konusu günümüzde bir gerçektir, içinde bulunduğumuz coğrafyada zaruri bir ihtiyaçtır, biz istemesek te bu bir teknoloji, öğrenme ve tecrübe kazanma sürecidir, bu sürecin dışında değil içinde yer almalıyız, meslektaşlarımıza, ülkemize, insanlarımıza en uygun politikaları süreç içinde üretmek zorundayız. Bunun adı “bilgili- güçlü- uyumlu olanın hayatta kalması”dır.
Bizim coğrafyamızda, ülkelerin nükleer bilgisizlik yapma lüksü yoktur.
Prinkipo, 15 Haziran 2019