Ada kültürünün vazgeçilmezidir ailecek kurulan rakı sofraları. Marmara Adası’nda üç kuşak birlikte kadeh tokuşturur kimi zaman böyle akşamlarda. Hele aylardan Eylül ise, mangalda pişen balığın kokusu tüm mahalle kedilerini toplamıştır bahçeye. Küçüklüğümden beri kerahet vakti gelip çattığında, heyecanla alırdım sofradaki yerimi. Kadehler dolup boşaldıkça nice anılar dökülürdü bu zeytin güzeli akşamlara. Uyukladığım da olurdu, can kulağıyla dinlediğimde. Ne zaman ki parmak banmaya başladım bu anason kokulu kadehlere, payıma düşen anılar takip etti beni hep. Bazen hüzünlendirir, bazense kahkahayla güldürür tüm bu yaşanmışlıklar. 8-9 yaşlarındaydım otel satıldığında, tüm ayrıntıları bilmesem de derin bir keder ve pişmanlık alırdı babamın gözlerini otel konusu her açıldığında. Bazı sorular cevapsız kalırdı, ta ki karşılıklı oturup soframızı donatana dek. İşte o vakit anılar denizindeki yolculuğuna başlardı babam.
Ölen Otel’in izinde;
Osman Saim Sarıgöllü tarafından 1960’ların başında yaptırılan Sarıgöl Oteli’ni, rahmetli İbrahim dedem 1970’lerin başında çalıştırmaya başlamıştı. Saim Bey yaşı dolayısıyla artık işleriyle uğraşamadığı oteli satmaya karar verdiğinde, babam ve dedem ortak olmuş ve 1976 yılında oteli satın alarak ismini Marmara Otel olarak değiştirmişlerdi. Bir aile işletmesi olarak 1994 yılına kadar çalıştırdığımız bu otelde kalanlar müşteriden ziyade artık ailemizin bir parçası olmuştu. Uzayıp giden sofralarda akşamları birlikte oturur, pikapta çalan şarkılarla dans ederdi büyükler... Her yaz görmeye aşina olunan isimler otelde alışkın oldukları odalarda kalır, aynı masalara oturur, yazlık site sakini misali, bu lüks olmayan ama sıcak atmosferde buluşurlardı. Çocukluk yıllarıma denk gelenler olduğu kadar tevellüdümün yetmediği birçok misafiri de ağabeyimin ve babamın (yani, namı diğer İnce Memed’in) anlatımlarından öğrenmiştim. Her defasında sevgiyle yâd ettikleri arasında öyle iki isim vardı ki, bunlar edebiyat dünyasının yakından tanıdığı Turgut ve Tomris Uyar çiftiydi.
1977 yılında ilk olarak Çınarlı köyündeki ‘Gondola Otel’de konaklayan Turgut-Tomris Uyar çifti, Turgut Uyar’ın sağlığının kötüleştiği 1985 yılına kadar her yaz 1-1,5 aya yakın oğulları Hayri Turgut Uyar’la birlikte bizim Marmara Otel’de konaklamışlardı. Müşteriden ziyade dost oldukları için sezon dışında yani sonbahar veya ilkbaharda da dinlenmek -kendi düşün dünyasına çekilmek- için gelirdi Tomris Hanım Marmara Adası’na. Kapalı olan otelin kapıları açılır, mutfağını da istediği gibi kullanabileceği tembihlenirdi. Nitekim bu anları, Gündökümleri-1 adlı kitabında 24 Kasım başlığı altında anlatmıştır. Otelin Bolu’lu aşçısı Osman ustanın olmadığı günlerde canları mantı çektiğinde kolları sıvayıp mutfağa girmiş ve mantı açmışlardı Mefharet (Cansever) Hanım’la birlikte. Birkaç sefer de Krepen pasajındaki Neşe Lokantası’nda masa eskittikleri arkadaşları Heykeltraş Gürdal Duyar, Ressam Ömer Uluç, Edip Cansever de eşlik etmişti onlara. Sabah kahvaltıdan sonra vişne-votka ile başlardı güne Turgut Uyar, açık tenli olduğu için pek güneşe çıkmayı sevmez, genelde otel önündeki meşhur taşlıkta tente altında otururdu. Tomris Hanım ve küçük Hayri Turgut denize girdiğinde ise şair, Kole Plajı’nda Camcı Mehmet’in (Taşkıran) plaj lokantasında alırdı soluğu. ‘Kayayı Delen İncir’ adlı şiir kitabını bu salaş plaj lokantasında Temmuz sıcağında kadehini yudumlarken yazıp bitirmişti. Adanın doğasından imgeler toplayan şair, lokantanın hemen ardında yükselen falezlerdeki çatlaktan boy veren incir ağacından etkilenmiş olacak ki kitabın ismini bugün de ayakta olan bu incir ağacından esinlenerek koymuştu. Hayri Turgut ve Tomris Hanım kimi zaman Kasket Mustafa’nın sandalı ile Manastır veya Aba plajlarına giderlerdi. Tomris Uyar gittiği her yerde insanlarla özellikle lokanta sahipleri ile sohbet eder, Ada hakkında bir birinden renkli hikâyeler dinlerdi. ‘Kuşluk Rakısı’, ‘Yürekte Bukağı’ ve ‘Uzun Ölüm’ adlı hikâyelerinde adalı birçok simaya yer vermişti. Halit (Erdoğmuş) Reis, Kahveci Seyid Kocatepe, Hasan Mersin, Pehlivan Ahmet ve Kara Osman(Kır). Birbirinden değerli bu insanlar bugün ne yazık ki aramızda değiller.
Tomris Uyar, ‘Yaza Yolculuk’ adlı kitabında yer alan ‘Ölen Otel’in Müşterileri’ başlıklı hikâyesinde gündelik otel yaşantılarını tüm çıplaklığıyla anlatmış, hikâyede adı geçen bazı karakterlerin isimlerini de değiştirmeden kullanmıştı. Ercüment Kaptan, Çınar, Günal ile Tülin, Numan Bey ve Camcı Mehmet, hatta, nonnamın köpeği ‘Flöri’... İsmi değişenler ise ‘Gilda’ filmindeki Rita Hayworth’la özdeşleştirdiği Azer Hanım, Balıkesir’de sahne alan ‘Kız Ercan’ (geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Marmara’lı ses sanatçısı Alin Kocatepe), köpekleri Kara Kız ile gemiden inenler Turhan Bey ile Nermin Hanım, vurgun yemişliği olan ve kayığı bakımsız kalan karakter ise adalıların sevip saydığı İhtiyar Balıkçı lakaplı Feridun Reis’ti.
Marmara Otelde akşam yemekleri geç saatlere kadar devam ederdi. Fakat elektrikler gece saat 12’de kesilirdi. Akşam denize girme faslını çok seven Tomris Uyar’a rahmetli Deniz dayım eşlik eder ve havlusunu taşırdı.
Babamın ‘Vartkes’ adında bir arkadaşı vardı, kalabalık bir arkadaş grubuyla gelirlerdi. Sezon boyunca da kalırlardı. Çok eğlenceli insanlardı. Yanlarında çeşitli kıyafetler getirir, keyfi olarak herhangi bir gece ‘kıyafet balosu’ ilan eder ve bu elbiseleri giyerek danslar eder, gülüp eğlenirlerdi. Otel alındıktan sonra amcalarım ve halalarım tatillerini geçirmeye gelirdi yaz aylarında. Otel her daim kalabalık bir insan topluluğuna ev sahipliği yapıyordu. Dayım, yengelerim, kuzenlerim ve Edirneli akrabalarımızla otel adeta evimiz olmuştu. Uzun süreler otelimizde kalan bir diğer isim ise Beyoğlu’ndan ünlü meyhaneci Refik’ti. Ömer Uluç otelin lokanta katındaki duvara bir soyut resim yapmıştı. Fakat tadilat esnasında bütün tembihlemelere rağmen badana boya yapan ustaların gazabına uğramıştı bu sanat eseri!
Bütün bu yaşanmışlıkların yanında 90’larda adı duyulmaya başlayan ege sahilleri ve Marmara Denizi’nin yeşil renge bürünmesiyle el ayak çekilmeye başlamıştı Marmara Adaları’ndan. Odalar boşalmaya yüz tutmuştu, yemekler dökülüyordu ve bunun yanında bina eskiyordu. İki sene de kiraya verilen otele kredi çekip yatırım yapmak şarttı. Dedem pek yanaşmamıştı bu işe. “Madem iş yapmıyor, o zaman satalım!” demişti. 1994’te bugünkü sahibine satılan otel, o gün bugündür babam için üzüntü ve pişmanlık karışımı duyguların kaynağıdır. Yüreğinin derinliklerinde hissediyordu kaybettiği birçok dostunun kıymetli hatıralarını... Acısıyla tatlısıyla tüm bu güzel günlerin büyüsü bozulacak düşüncesiyle 23 yıldır o otelin önünden geçmiyordu bile! Gerçek anlamda memleket olarak kabul ettiğimiz bu dingin coğrafyada fazla konuşmak istemiyordu bu konuyla ilgili. Maddi olarak da yerine konulamayacak bir kayıptı çünkü bu. Büyüdükçe onu daha iyi anlıyordum. Birçok kimsenin yaşayamayacağı çok özel anılar biriktirmişti kutusunda. Tüm bu anlatı ve anılardan sonra sanıyorum gerçekten Tomris Uyar’ın hikâyesindeki gibi ölmüştü Otel. Neredeydi o eski günler dedirtircesine cansız ve sessiz derin bir uykuya çekilmişti... Turgut Uyar’ın 1985 Ağustosu’ndaki vefatının ardından Tomris Hanım’la görüştüklerinde, Turgut Uyar’ın dudaklarından dökülen son kelimelerin “Beni Mehmet’e götürün” olduğunu öğrenmiştim.
Bu anıları yazmaya karar verdiğimde ilk işim H. Turgut Uyar’a ulaşmak oldu. Beyoğlu’nda bir kafede gerçekleştirdiğimiz söyleşinin ardından bir-iki kez daha görüşüp Marmara Adası’yla ilgili anıları ailemden dinlediklerimle birleştirip netleştirmiştik. Dile kolay yaklaşık 30 yıl öncesinin anılar denizinde bir yolculuktu yaptığımız. 14 yaşında bir çocuktu son geldiğinde bu otele... Belleğinde kalan adalı simaları tek tek bulup çıkarttık. Yazlık sinemada Kemal Sunal’ın ‘Gol Kralı’ filmini izlediğini, Kole Plajı’nda ve Manastır’da denize girdiklerini, uzayıp giden akşam sofralarını ve büyüklerle eşit bir birey gibi yenilmeye çalışmadan nasıl poker ve satranç oynadıklarını ilgiyle dinlemiştim. Deniz dayımı ve diğer kaybettiklerimizi özlemle yâd ettik. Hâlâ en sevdiği denizin Kole Koyu’nun denizi olduğunu da bu sohbetimizde dile getirmişti. 5 Haziran 2017’de gerçekleştirdiğimiz buluşmada duygu dolu anlar yaşamıştı her iki tarafta. Bazı anılar vardır ki yazılmaya, nesillere aktarılmaya değer... Özümüze işleyen ada sevgisi ve ada kültürünü yaşatmak için ne kadar hüzünlü de olsa deşmeye değer bu anıları. Türk Edebiyatı’nın ve İkinci Yeni akımının bu kıymetli üstatlarını sevgi ve özlemle anıyoruz. Işıklar içinde olsunlar...
Bu yazı hazırlanırken;
H. Turgut Uyar, Filiz-Mehmet-Ozan Yücel, İsmail Mersin, Turgut Organ anlatımlarından, H. Can Yücel ve Turgut Uyar kişisel arşivlerinden yararlanılmıştır.