Pazartesi, 14 Ağustos 2017 17:30

Geleceği tartışabilmek

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)

 

Eşim Seval ile konuşuyorduk geçenlerde. Konu döndü dolaştı, “münakaşa”, “münazara” meselesine geldi.

Artık seyretmek bile istemediğimiz TV’lerdeki “güncel konular” üzerine “tartışma” programlarındaki hallere. Birbirini dinlemeyen, çeşitli argümanlarla karşısındakini mat etmeye, “çürütmeye” uğraşan, bol dil oyunu kullanan insanlara.. Hele konunun gerçek aktörleri de sansürlenince, gerçek mecraından çıkarılıp oyuna dönüştürülen, iyice çekilmez olan...

Nereden edinmiştik bu münazara alışkanlığını? Sağı, solu, liberali, İslamcısı fark etmemekteydi, hepimize bir şekilde bulaşmıştı.

Seval, Murat Belge’nin 7-8 önce yazdığı bir yazıyı hatırlattı. “Google” sağ olsun, yazı önüme düştü. Belge, o zamanlar yayında olan o güzelim Radikal gazetesinin 28 Mart ve 4 Nisan 2008 tarihlerinde konuyla ilgili peş peşe iki yazı yazmış. “Münazaranın” bizim kültürümüzde ne zaman ve nasıl yer ettiğini sorgulamaya çalışan yazılar bunlar. Sonrası geldi mi, bilmiyorum.

Yazıyı bulacaklar tamamını okuyabilir. Ama bu sınırlı alana şu kısa alıntıyı yerleştirmekle yetineyim: “Karşındakini’ ‘ikna’ etmek için ‘münakaşa’ edersin (tartışırsın); ‘münazara’ ise ‘karşıdaki’ ile pek fazla ilgili değildir. Onun ‘ikna’ olmayacağı zaten baştan bellidir. ‘Münazara’, daha çok bu olayı izleyen, seyredenleri ‘ikna’ etmek için yapılan bir şey, bir çeşit ‘gösteri’, bir çeşit ‘müsabaka’dır.”

Benim derdim, Belge’ye katkı yapmak değil. Derdim, ülke genelindeki ve yerelimizdeki sorunlarımıza, tartışarak, konuşarak neden ortak çözümler yaratamadığımızla ilgili. Üstelik konu, bugünle sınırlı kalmıyor, düne de uzanıyor. Dünün tartışan tarafları, bugün birbirlerini anlamak ve uzlaşmak için değil, tartışılan konuda nasıl haklı olduklarını, yani karşısındakini nasıl mat ettiklerini anlatmak için “ben demiştim” ile başlayan cümleler kuruyorlar. Böylelikle bugün, o taraflardan biri zaten ringden düşürülmüş, işi bitmiş, defteri dürülmüş oluyor. Ne güzel değil mi?

Zaten demokrasimizin yerlerde süründüğü, katılımcılığın lafının bile edilmediği bir evredeyiz. Ama öte yandan geleceği tartışabilmeye, konuşabilmeye şiddetle ihtiyacımız da var.

Korkularımızı artırmak, moralimizi bozmak için değil, bu topraklarda birbirimizin yüzüne bakabilmek, birbirimizi anlayabilmek için konuşabilmeye, tartışabilmeye ihtiyaçtan söz ediyorum. Hava kadar, su kadar önemli bir ihtiyaç bu. Hiç değilse yerelde, yaşadığımız küçük dünyada bunu yapabilmeliyiz.

Adalarımızın geleceği için 1/5000’lik, 1/1000’lik planlar çok önemli. 1/1000’lik plan şu anda Koruma Kurulu gündeminde. Adalarımızdaki çeşitli inisiyatifler, bulabildikleri erişebildikleri bilgi ve belgeler üzerinden bu konuyu tartışmaya, hazırlanıyorlar. Umarım bu önemli konuda katkı yapabilecek kanallar açılır ve bizler de bunu doğru kullanırız.

Bu sayımızda Özant Yüzak’ın yazısını da bu açıdan değerli buluyorum. Farklı düşüncelerimiz olabilir ama zaten Özant da bunu bir tartışmayı başlatabilmek için yazdığını söylüyor.

Umarım soğukkanlı bir şekilde değerlendirilir, konuşulur.

 

Son değişiklik Pazartesi, 14 Ağustos 2017 17:32
Yorum yapmak için oturum açın