Salı, 15 Ağustos 2017 11:27

Heybeliada’da bir dalgakıran: Arka Güverte

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)
Heybeliada’da bir dalgakıran: Arka Güverte Fotoğraflar: Semra Askeri Uzuner

Aslında biz bu hayatı burkan bir şey yaptık; rutinin dışına çıktık, statüko harici bir irade beyan ettik. Örgütlü bir iradedir bu. Biz ah vah eden, içki masalarında konuşulanlar dışında somut pratik adım atılmayan bir yaşamdan öte hayata ve yaşama dair işler yapan ve üreten, eylem yapan adalıya dönüşen bir irade olduk ve bunu ilan ettik.

Adalara yerleşmiş, işe gidiş ve dönüşte vapurun arka güvertesinde buluşup yol boyu muhabbet eden birkaç Heybeliadalının bir araya gelmesiyle yeşeren bir fikir ile oluşmuş bir yapı, bir sivil girişim... Kurulduğu günden beri birey, yurttaş olma ve yaşam yükümlülükleri konusunda bir bilinç oluşturmada hayli deneyim biriktiren bu oluşumun yol hikâyesini ve bugününü, Adalı Dergisi okurlarıyla paylaşmak istedik.

arka guverte 2 280xReyhan Beler, Hüseyin Sarısayın, Siber Tunçberk, Ahmet Aslan, Tolga Bektaş

Şimdiden Adalar tarihinde yer alan bir Arka Güverte adı var. Adıyla müsemma bir örgütlenme olarak hep anılacak olan bu oluşumun çıkışı nasıl oldu?

Adanın 18.40 vapurunun arka güvertesinde oturanlar, adanın birbirine yakın duran, demokrat kesimi oluyor. Biz de bu kesim içinde yer alan, aynı adada oturan birkaç kişi ile ilerlettiğimiz muhabbetler sonucu bu konuşma düzeyinde kalmasın, “bir şeyler yapalım, adım atalım” niyetine girdik.

Tolga Bektaş: Gürsel Caniklioğlu’nun elinde adalarda oturan duyarlı-demokrat kesimlerin bir listesi vardı. O dönem Gürsel’in de içinde yer aldığı seçimlere dair bir Demokratik Adalar Girişimi (İstanbul’un Adalar bölgesinde yaşayan ve Demokratik Adalar Girişimi adı altında toplanan 26 isim, 2009 yerel seçimleri öncesinde sağlık, ulaşım, çevre ve tarihi kültürel yapının korunmasını içeren bir girişim oluşturmuşlardı) vardı. Sol-demokrat kesimlerin seçimler için bir araya geldiği bir girişimdi. Yanılmıyorsam adaların ilk geniş kapsamlı datası da oluştu o toplantılarda. Derli-toplu bize de ulaşan son dataydı o. Gürsel; “elimde şöyle bir liste var, listedekilere bir davet gönderelim mi?” dedi. Ben de bir facebook ve mail grubu oluşturarak çağrıyı yaptık. İlk toplantı 1 Nisan’da yapıldı, şaka gibi olsun bu tarihi seçelim dedik.

Anladığım kadarıyla muhalif bir demokratik güç örgütlemek amaçlanmış. Bir araya gelme nedeninizi böyle adlandırabilir miyiz?

Tolga Bektaş: Evet, ilk çıkış amacımız buydu. Doğru! Çağrının direkt sol ve sosyalistlere yapılmasını önermiştim. Bu minvalde üç kişi çağrıyı yaptık. İlk toplantımızı Heybeliada Luz Kafe’de yaklaşık 40 kişiyle yaptık. İlk toplantımızda aldığımız karar sol ve sosyalistlerin bu işi bir siyasi sıfatla yapmamasıydı. Yıl, 2012’ydi... Gezi’den 1,5 yıl önceydi.

Çağrımız karşılık buldu. Ve ada için şu söylenebilir: 80’lerden sonra ada tarihi açısından oldukça kesat-kıt bir dönem yaşanıyor. Rumlardan, Ermenilerden, Yahudilerden sonra burjuva ve sosyetenin tatil yeri ve anlayışı Bodrum, Antalya, Muğla ilçeleri, güney vb. yerler olunca buralar çoraklaşmış. Yani azınlıklar gidince buralar iyice çoraklaşmış. Bir de çevresel faktörlerden dolayı da kirlenmiş, dolayısıyla tercih edilmeyen bir yer olmuş.

90’lardan sonra şehrin artık kusmaya başlamasıyla buradaki entelektüel çevre-kesim şehirde yaşamak zorunda olup, şehirde yaşamamak istemesini tercih etmesiyle bir “a plus”, iktisadi demeyelim ama kıymetli kültürel politik olarak yerler olmuş ada-adalar... Adaya periferi olarak göç başlamış. Bu anlattığım kesimlerden biriyiz bizler de şu an...

2012 yılında ada-adalar Arka Güverte’nin adını duydu; çağrılar adreslerini buldu ve kuruldunuz. Ve adalar kamuoyu benim de anımsadığım kadarıyla 2012 yılının Heybeliada Hıdrellez Şenliği’nde sizi etkinlik bazında somut olarak gördü ve tanıdı...

siber tuncberk ahmet aslan tolga bektas 280x

Tolga Bektaş: Doğru... Ama bu çıkışımızın ve şenliğin örgütleyicisi olarak bizden başlamak, bize mal etmek doğru olmaz.

Bunun hikâyesini Süleyman Durmuş’la ele almak gerekir. Burada adaturka kafe sahibi Süleyman Durmuş’un ada projeleri oluyor. Süleyman, başlı başına ele alınması gereken bir ada kişiliği bence. O zaman Süleyman’ın projesi ve öncülüğünde başlayan bir Heybeliada çevre temizliği vardı. Periyodik olarak her hafta bir bölge temizleniyordu. Biz de bireysel olarak katıldık bu faaliyete. Orada biz kurumsal olarak da bu etkinliğe destek verelim dedik ve Arka Güverte olarak Süleyman’ın projesinin destek çağrıcısı olduk.

Festival fikri işte bu temizlik kampanyasından çıktı. Temizlik kampanyasının yorucu ve umut verici sonuçlanması sonucu Süleyman bari bir şeyler yapalım kendimizi ödüllendirelim dedi. Hıdırellez’e de yakın günlerdeydik. Bu bayram da doğanın uyanışını temsil ediyordu aynı zamanda. Ve dinler üstü, milliyetler üstü bir kabulü var bu bayramın. O vakit Hıdrellez ve Çevre Festivali yapalım dedik. Ve kabul gördü bu öneri. Gelenekselleşen festivalin fikri böyle bir ortamdan çıktı ve gerçekleştirildi.

Ahmet Aslan: Arka Güverte olarak nasıl bir demokratik katılım istiyorsak, festivale öyle hazırlanalım dedik ve ortaya gerçekten halkta da kabul gören güzel bir kolektif ürün çıktı. Bu festival bize moral verdi ve Arka Güverte için yolun iyi bir başlangıcı oldu. Ve kurulmuş olduk. Seyir böyle başladı.

Biz nasıl bir ada ve yaşam istiyorsak, onun sivil toplum kuruluşuyuz. Biz temiz bir ada; kıyılarından denize ücretsiz girebileceğimiz bir ada, kamusal alanın daha fazla olduğu bir ada, 1/5000’lik ya da 1/1000’lik plana dahil olmak istediğimiz bir ada istiyoruz. Bu fikriyatta ortak mıyız dedik ve Arka Güverte serüveni, yolu bu minvalde gelişmeye başladı.

Arka Güverte yaptığı çıkışla birlikte aldığı övgü kadar eleştiri ve anti-propagandanın da hedefi oldu. “Solcu, komünist” bunlar denerek bir karalama kampanyasının hedefi de oldu. Elbette “solcu-sosyalist” olmanın ne demek olduğunu on yıllarca anlatamamanın yanında egemenlerin de kara propagandasını eklemek gerekir diye düşünüyorum. Arka Güverte bu konuda ne yaptı? Bu yaftayla nasıl başa çıkmaya çalıştı?

Tolga Bektaş: Kuruluş toplantımızda da çağrımızda irite olunan nokta buydu: Sol-sosyalist olmak.

Kendi adıma solu şöyle görüyorum ben: Solu senin gibi olmayan insanlarla bir arada olma yeteneği, hoşgörüsü, rasyonelliği ve çalışabilme yetisi olarak tanımlıyorum. Yoksa solu aynı tip insanların daha çok olması olarak kurgulamıyorum. Çağrıdaki sol-sosyalist bir çalışma derken benim tahayyülüm bu şekildeydi. Ama maalesef bu anlaşılmadı. Ben birbirini yıpratan ilişki ve düşünce yapısının adaya taşınmasını istemedim. Bu anlaşılamadı sanırım. Gittiğimiz yere yorgunluğumuzu, kendi yıpranmışlıklarımızı, açmazlarımızı götürmeyelim dedik. Bu haklı bir hassasiyetti. Ama grubun kuruluş içeriğindeki çağrı metnindeki kavram bununla karıştırıldı, tam anlaşılmadı diye düşünüyorum.

O zaman şöyle dedik, madem bu sol-sosyalist kavram yanlış anlaşılıyor şu çağrıyı yapalım, şöyle diyelim kendimize: Biz nasıl bir ada ve yaşam istiyorsak, onun sivil toplum kuruluşuyuz. Biz temiz bir ada; kıyılarından denize ücretsiz girebileceğimiz bir ada, kamusal alanın daha fazla olduğu bir ada, 1/5000’lik ya da 1/1000’lik plana dahil olmak istediğimiz bir ada istiyoruz. Bu fikriyatta ortak mıyız dedik ve Arka Güverte serüveni, yolu bu minvalde gelişmeye başladı.

Bu mesele aşıldıktan sonra Arka Güverte çalışmaları adanın medarı iftiharı gibi bir şey oldu. Peş peşe etkinlikler, ada-adalar için projeler geliştirmeye başladınız. Geniş bir katman yelpazesiyle bir araya geldiniz. Bu süreçten bahseder misiniz?

Reyhan Beler: Diğer STK’lara, hatta sadece kurumlara değil, çok zengin, burjuva demokrat, dindar, adalı yurttaşlar ve bireylere adalılık duygusu üzerinden bir aidiyet duygusu taşıdığımızı hissettirdik. Bir iki yıl zorlandık ama pes etmedik. Bu temelli iletişim başlayınca destekler de başladı. Bundan sonra adada çıkan yayınlar, belediye, kaymakamlık da destek oldu. Buna bir örnek vermemiz gerekirse; hatırlarsanız geçen yıl bombalar patlarken, ülke kan revan haldeyken kaymakamlık bizim hıdrellez şenliğinin yapılmasına izin verdi ve halk eğitim korosunu da gönderdi. Eğer etkinliklerin böyle olduğunu bilseydik tabii ki daha önce de destek verirdik dediler. Bu bize moral oldu. Bu yıl da kaymakamlık hem izin verdi, tereddütsüz hem destek verdi hem de katılım gösterdi.

Tolga Bektaş: Arka Güverte şunu da başardı: Adada birbirleriyle bir araya gelemeyecek kesimleri de bir araya getirdi.

Bu mantalitenin Arka Güverte’nin mayasında oluşmasında-gelişmesinde Orhan Silier’in katkılarını, emeğini anmadan geçmemeliyiz. Arka Güverte üzerinde kara bulutlar dolanırken bir toplum kuruluşu nasıl çalışır, yol haritası nasıl olmalıdır konusunda ve her konuda hem destek verdi hem de birey olarak çalıştı.

Orhan Silier bize şunu nakşetti: Yurttaşlık mayasının önemli olduğunu, yurttaşlığın hem kurumsal hem de bireysel olarak temsil ve katılımı ne kadar çok olursa meşruiyetin de o kadar çok olacağını... Burada ısrarla tüm STK’ların bir arada olacağı bir iletişim ağının tesis edilmesinin, paydaşların bulunması için de şart olduğunu öğretti. Yani nerede anlaşıp anlaşamadığımızı öğrenmek için önce bir araya gelinmesinin önemini fark ettirdi. Bunu kendimize misyon edindik ve bu mecraları yaratma çabası içinde olduk.

Yine Heybeliada Gönüllüleri Derneği’nin o dönemki başkanı Faruk Berksan’ın adını da anmadan geçmeyelim. HGD çağrısı ve Arka Güverte’nin katkısıyla Faruk Bey’in önderliğinde bir dernek, STK nasıl çalışmalı konusunda belki de bir ilk Türkiye örneği olarak tarihe geçen bir demokrasi örneği yaşanmıştı. Yerel seçimler öncesi tüm partili adayların bir araya getirilmesi ile bir toplantı yapıldı. Vaatlerinin açıklanmasının istendiği toplantı kayıt altına alındı ve verilen sözlerin yerine getirileceğine dair bir sözleşme imzalandı. Bugün hayal olarak kalabilecek değerli bir toplantıydı. Ve o vakitler sadece belirli partilere tv ve medyada yer verildiğini düşünürsek kıymeti daha da anlaşılır.

Siber Tunçberk: Arka Güverte olarak benzer bir toplantıyı biz muhtarlık seçimlerinde yaptık.

Arka Güverte olarak yaşadığınız sıkıntılar neler oldu?

Ahmet Aslan: Birçok alanda şu çatışmayı yaşadık. Eski adalı, yeni adalı... Örneğin ilk şenlikte Kürtçe şarkı çalındığı için “bunlar PKK’lı” dendi. Çocuklar için etkinlikler yaptık “bunlar Alman ajanı” dendi. Hippiler geldi “bunlar uyuşturucu içiyorlar, eğlenip meşk eden keşler” dendi. Daha neler neler, öteki olarak düşman addedilecek bütün sıfatlara maruz kaldık. Bugün bunları yüzde seksen aştık.

Aslında biz bu hayatı burkan bir şey yaptık; rutinin dışına çıktık, statüko harici bir irade beyan ettik. Örgütlü bir iradedir bu. Biz ah vah eden, içki masalarında konuşulanlar dışında somut pratik adım atılmayan bir yaşamdan öte hayata ve yaşama dair işler yapan ve üreten, eylem yapan adalıya dönüşen bir irade olduk ve bunu ilan ettik.

Ve biz bir süre sonra şununla karşılaştık: Şu konuda bir şeyler yapılmalı dendiği zaman, “hadi Arka Güverte’ye gidelim söyleyelim” denmeye başladı. Mesela adada Akvaryum Koyu diye bir koy var. İşgal koyu. Devletin göz yummasıyla biletli olarak girilen koylar var, kimisi de işgal ücretli koylar var. Bundan rahatsız olan halk Arka Güverte çözer diyor, ya da adımızı kullanarak “biz Arka Güverte’yiz, bizden para alamazsın” diyorlar.

Bu konuda bir kampanya yürüttüğümüzü söyleyelim. Karşılığında silahlı tehdit ve tacizlerle yıldırılmaya korkutulmaya çalıştık. Plaj sahipleri, kadın arkadaşlarımızın kapılarına dayandılar. Hatta bu toplantılardan birine Orman Bölge Şefi de katıldı ve dozer gönderip yıktıracağız dedi. Bir sonraki toplantıya gelmedi. Hatırlatmakta fayda var.

Arka Güverte 1,5 yıllık bir yükselme döneminden sonra bir düşüş yaşadı. Bu genel toplumsal süreçlerden ayrı değil elbette. Nedenini öğrenebilir miyiz? Ne tetikledi bu durumu ve Arka Güverte bu depremden ayakta kalarak çıktı mı?

Reyhan Beler: Bu durum AG’nin yaşadığı özel bir durum değildi aslında, ülkenin siyasal atmosferiyle de alakalı oldu.

Rüzgarı arkamıza alıp, dalgaları yararak gemimizi rotamızda ilerletirken, dalgalardan etkilenip farklı rota tercih edenlerimiz oldu. Bu durumun başlangıcını Gezi yılına götürmek gerekiyor.

Tolga Bektaş: İlk ayrışmalar ve tartışmalar Gezi sürecinde oldu. Ülkeyi ilgilendiren, dünyada da gündem yaratan bir ayaklanmanın adaya taşınmaması kararı alındı. Bu politik olayın adaya taşınmaması Arka Güverte için sıkı bir tartışmanın da başlangıcı oldu. Bugün o düşünceyi taşıyan arkadaşların hemen çoğu adada yoklar, taşındılar. Yani elek süreci orada işledi ve AG bugünlere böyle geldi.

Şu anda STK’ların çalışma yapma olanağı neredeyse kalkmış durumda bu konuda ne dersiniz?

Hüseyin Sarısayın: Ben 2007’den beri adadayım. İlk Hıdrellez şenliğini izleyici olarak takip ettim. 2013 yılından itibaren adadaki sivil toplum kuruluşlarına daha fazla katkıda bulunabilmek için böyle bir şeye giriştim. Sonrasında kütüphane derneği oluşumunda ve kuruluşunda yer aldım. Sonrasında da Arka Güverte’ye ucundan kıyısından destek vermeye çalıştık. Ben Arka Güverte’nin fikir yapısında yer almadım. Ama yaptığı işleri beğendiğim için destek veriyorum. İş bazında her türlü katkıyı vermeye çalışıyorum. Bu adada bir şeyler yapılması gerektiğine inandığım için destek vermeye devam ediyorum. Ben kendi adıma sol-sosyalist bir kavga ve tartışma içinde olmamak adına adaya yerleştim. Bu nedenle fikri oluşumunda yer almadım diyorum. İş bazında da çok beğeniyorum bu yapıyı, elimden geldiğince katkı vermeye çalışacağım. Duruşum bu...

Siber Tunçberk: Son zamanlarda Türkiye’deki baskıların, daralmaların etkisini biz de AG olarak hissettik ve yaşıyoruz. Yerel seçimlerde bir dalgalanma oldu. Arka Güverte olarak bilinen görünen arkadaşların siyasal çalışmalarda yer alması sıkıntı yarattı. Kırılmanın en temel nedenlerinden birisi de sivil toplum çalışmasında eksik kalmamız, bilmememiz. Süleyman Durmuş bu konuda bize gerçekten çok şey kattı eleştirileriyle. Bugün bu çekilme gibi görünen sürecin biriktirdiğimiz ve öğrendiklerimizle yeniden hamleyle dönüş yapacağından eminim.

Tolga Bektaş: Yine çekilme olarak adlandırdığımız o süreçte aslında Gezi sonrası yapılan forumlarda, genç arkadaşlar Arka Güverte’nin değil, Forum yanında durdu. Ve faaliyetlerini forumdan yana gerçekleştirdiler. Sonrasında forumda yaşananlar, kısır tartışma ve parsacı yaklaşımlar gençleri oradan da kopardı. Küstürüldüler.

Hayır Meclisleri çalışmasında bizler yeniden geçmişten öğrendiklerimizle ve eleştirilere sağlıklı yaklaşım sonucu oluşan bilgi birikimle, eski hataları yapmadan geniş kesimlerle kucaklaştık. Arka Güverte olarak biz de referandum çalışmalarında aktif yer aldık, Arka Güverte olduk yeniden.

Arka Güverte burada esas olarak neyi başardı, Adalarda neyi kırdı?

Şimdi AG aslında gittiğin, yaşadığın her yer bir mücadele alanıdır algısını oturttu, yerleştirdi. Biz şu an Adalar’da bunu az da olsa başarabildik diyebiliriz. Yaşadığı yere dair bir sorumluluk, bir mücadele anlayışını mayaladı mı, bir parça evet cevabını vermek mümkün. AG burada Heybeli’de bir yerellik mücadelesini, coşkusunu, anlayışını oturttu. Belki de bugün 2017 yılında bir kurum olarak anılıyor olmak ve yaşamak bunun en somut göstergesi.

Siber Tunçberk: Mesela Arka Güverte olarak azalmaya, kırılma noktaları oluşmaya başladığı zamanda yapılan yemek etkinlikleri bizi tekrar bir araya getirdi. Yörelerin mutfağını ve kültürünü tanıtma ve tanımaya dönük yapılan bu etkinlik AG’yi sürekli kılmanın da bir adımı oldu. Yani kahvelerinde, çay bahçelerinde AG’ye toplantı yaptırmayan mantıktan, annelerini de alıp yöresel mutfak etkinliklerine gelen bir mantığa evrildi. AG’nin dirilişi oldu.

2017 Hıdrellez’i de böyle oldu. Bütün ülkede moral bozukken, insanlar bu yılki Hıdrellez’in çok iyi olduğunu, buna ihtiyaç vardı; bir araya gelmek güzeldi dediler.

Tolga Bektaş: Sebatla biz varız dedik ve demeye devam ediyoruz. Taş üstüne taş koyduğunuzda hem karşıya hem de içeriye bir etkisi olur. Bugün bir yerimiz var. Dişimizle tırnağımızla kazıyarak, çalışarak ve bize yapılan bu yer bağışı sayesinde Arka Güverte’nin bir mekânı var artık. Kerli ferli pek çok kurum yok olurken, bir bir dağılırken biz, rüzgârdan savrulmadan orada burada zar zor yapılan toplantılardan bir adrese, yere-yurda sahip olduk.

15 Temmuz sonrasının yoğun baskı koşulları, OHAL, muhaliflere yönelik gözaltı, tutuklama, baskılar... Nefes almak bile zorlaştı. Yerelde Arka Güverte bundan sonra nasıl yoluna devam edecek? Bundan sonra nasıl olacak?

Darbe, -askeri ya da sivil- darp kelimesinden gelir. Ve darp ettiğin zaman karşındakinde bir travma yaratır, korkutur. Ve bir korku toplumu yaratmak için darbe yapılır. Darp edilir. Topluma korku dalgası salınmak için yapılır yani. Ve bu bugün yapıldı.

Bugün KHK’lara karşı Ankara Yüksel Caddesi’nde bir direniş var. Yani bu korkuya karşı bir cevabı olan mutlaka çıkar demenin adıdır da bu direniş. Korku ve OHAL koşullarında bir referandum yapıldı. Ve toplumun yarısından az fazlası “hayır” diyerek, yaratılan ve yaşatılan korkunun üzerine yürüyeceğini, teslim olmayacağını ifade etti. Boyun eğmedi yani... Boyun eğmemiş laikler, milliyetçiler, devrimciler, Kemalistler, Kürtler, dindarlardan oluşan bir irade var demektir bu. İstediğin kadar hesap kitap yap; hayat başka bir şeydir. Ne yaparsan yap hayatta istemediğin halde bir ayrık otu çıkar, burnunun dibinde biter. Hayat budur. Hayat başka bir yerden akıyor yani...

 

Son değişiklik Çarşamba, 16 Ağustos 2017 20:01
Yorum yapmak için oturum açın