14 Temmuz 2017’de Adalar Müzesi orta bahçesinde hem göze, hem duygulara hem düşüncelere hem de kolektif üretime hitap eden muhteşem bir sergi açıldı: “Sürgün Kayıkları” Aynı alanda ve tarihte, Akillas Millas’ın 30 yıllık emeğinin ürünü usta işi çizimlerinden oluşan bir sergi daha açıldı. “Pazar kayıklarından Şehir Hatları’na İstanbul’da Seyrüsefer”. Ayrıntılarıyla son 250 yılın yük ve yolcu taşıyan teknelerinin çizimlerinden oluşan sergi tarih izleği gibi...
Sürgün Adalar’ın tarihinin önemli bir parçası. Sürgün Kayıkları sergisi en çok da bu tarihin yüzyıldan günümüze uzanan köprüsü gibi...
Adalı Dergisi’nin Temmuz 2017 tarihli 145. sayısında serginin içeriğini ve serüvenini anlatmıştık. Bu sayımızda açılıştaki sergi ve imecesinin sahiplerinin düşüncelerine sıcağı sıcağına yer vermek istiyoruz. Bu ruhu sizlere yazıyla taşımak için kelimelerin yetersiz kalacağını biliyoruz. Umarız bir parça olsun o coşkuyu yaşatabiliriz sizlere. İyi okumalar.
Gül Bolulu
Ve aylarlık emek sonrası sergi açılışı yapıldı. Şu anı ve duygularını paylaşır mısın Adalı Dergisi okurlarıyla Sevgili Gül Bolulu...
Şu an çok heyecanlıyım. Şubat’tan beri yaptığımız çalışmanın keyfini yaşıyorum. Çok heyecanlı bir süreçti benim için. Ben kendimi son üç gündür çok heyecanlı hissediyorum. Ki ben hiçbir sergimde bu kadar heyecanı hissetmemiştim. Bugüne kadar 67’ye yakın sergi açtım. Ama bu sergi adalılara karşı bir sorumluluk duygusu muydu bilmiyorum; öyle bir duygu var bende. Adaya karşı sorumluymuşum gibi... Ada ve sürgünler... Sürgün hikâyelerini anlatmalıyım sorumluluğunu taşıdım. Çünkü ben sürgün hikâyelerini yalnız başıma okurken çok duygulanıyordum, hâlâ da duygulanıyorum.
Serginin içinde geçen hikâyeleri anlatırken çok etkilendiğim, gözlerimin dolu dolu olduğu hikâyeler var. Bu sergide bunları paylaşabildim mi, izleyiciler ne düşünüyor, ne hissediyor şu an bunları merak ediyorum. O yüzden çok heyecanlıyım, gerçekten!.
Bu sergideki emeğiniz, katkınız tartışmasız. Az önce bu sergide yer alan iki kayığın Aya Nikola Koyu’na getiriliş öyküsünü dinledik. Bu kayıkları taşıyan kişi olarak sizden dinlemek istiyoruz bu kayıkların yol hikâyesini.
Aziz Kaptan (Aziz Yılmazer)
Serginin bir numaralı dayanışmacısı ve gönül emekçisi olarak bu sergi ile ilgili ne anlatmak istersiniz?
Burada yer alan iki yarım kayık var. Ben onları Fenerbahçe dalyandan getirdim. Onlar macunlanacak durumda değillerdi. Çok eski 50 yıllık kayıklardı. 4,5 metrelik bot kayığı. Bir tanesini sera naylonuyla sardım, üstlerinden çivileri çaktım. Onun üzerine de bir yarımı vardı. Baş tarafını da başka birisi almış, dekor yapmış. Ben de diğer yarısını aldım. Onun üzerine koydum. Bu iki kayığı paketledikten sonra kendi teknemle çekip, buraya getirdim. Şeytan arabamız var, bu paketi onun ortasına koyup, bu bahçeye taşıdık, yerine koyduk. Çünkü buraya başka bir şey girmiyor, şeytan arabasıyla bunu hallettik.
Sergiye katkınız takdire şayan boyutta...
Bu serginin hazırlanışı sırasında keşfettiğim bir şey oldu. Belediyenin atıklarının bulunduğu yerde eski dalyan kazıkları gördüm. Balık tutulan ağlar var, ağları ortasından tutan kazıklar var. İşte bu kazıkları ya da direkleri keşfettik. O direkleri ortadan bölüp, bu kayıklara direk yaptım. Halatları palanga sistemli bağladım. Serginin kayıklarının tümünün halatlarını ben bağladım.
Ben bu serginin hazırlık aşamasında yaptığım her şeyi çok keyifle yaptım, elimden de gelen işlerdi bu işler. Gül Bolulu’ya benim kadar yakın olan yoktu, ben de zevkle hiçbir katkı ve emeğimi esirgemeden hem Gül’e, hem de sergiye sundum. Bu şekilde yardımcı oldum.
Halim Bulutoğlu
Üç ya da dört ay önceydi, Gül beni aradı. Dedi ki; müzedeyiz, ben Ayten, Volkan kahvaltı yapıyoruz. Kahvaltıdan önce üçü de kıyıları dolaşmışlar. O arada kendi haline bırakılmış, yalnız kayıkları görmüşler. Kimisi sağlam, kimisi ortasından ikiye ayrılmış, kimisi artık toplanması mümkün olmayan kayıklar... Demişler ki, zaten Gül’ün daha önceden yaptığı bir iş vardı. Yine satılmış olan bir kayıktan dokuduğu yelkenlilerle bir fuarda sergilediği bir iş. O günden sonra zaten kendisini rahatsız eden, “ben bunu devam ettirmeliydim” diye kafasını meşgul eden bir işmiş. Neden olmasın şimdi düşüncesi eşliğinde müzeyi de geziyorlar. Şunu da belirtmek isterim, adaya uzaklığı nedeniyle midir bilinmez ama ne yazık ki adada yaşayanların sanırım ancak yarısının gördüğü-gezdiği bir yer Adalar Müzesi. İşte bu arkadaşlarımız da ilk defa müzeyi gezerken Müze’nin Bizans Bölümü’nde sürgün kayıkları hikâyesiyle karşılaşmış Gül. Proje orada canlanmış Gül’ün kafasında. İşte o bölümü gezerken aradı beni. “Böyle bir sergi düşünüyoruz ve bunu da Müze’de düşünüyoruz. Ne dersin?”
“Deli misiniz?” dedim. Aslında deli olduklarını biliyorum. “Evet, biz adada yaşayan bir grup deli, böyle bir projenin altına girdik. Ne dersin?” Cevabım tabii ki evet, oldu. Üç-dört ay boyunca devam eden bu çalışma başlamış oldu.
Bu çalışmada isimli isimsiz son derecede fazla insanın emeği var. Şimdi bu büyüklükte ve iddiadaki işler, ne yazık ki ülkemizin bu kıraç topraklarında ancak çok ciddi bütçelerle hazırlanabiliyor. Hele adada, adanın olanakları ya da sıkıntıları içerisinde bunu hazırlamak iyice cesaret işi. Ama evet, yola çıkıldı. Hiçbir kaynak olmadan. İhtiyaçlar imece usulü karşılandı başlangıçta. Önce kayıklar toplandı. Hiç de kolay olmadı. Özellikle de alana getirmek. Kumaşlar, boyalar, elektrik tesisatı vs. için Adalı dostlarımız imdada yetişti. Kısacası nasıl yapacağız, yetiştireceğiz diye düşünürken birçok destekçimiz olduğunu gördük. Yani gönül emeğiyle, alın teriyle ortaya çıkan bir iş oldu bu.
Benim için çok anlamlı bir sergi bu. Çünkü müzenin, adaların çok önemli bir hikâyesini canlandırıyor burada. Ve ona yorum katıyor, emeğini katıyor. Bunu bir denizci görse bu halatlara bir anlam veremez. Ama bu Gül’ün yorumu! Biz hiçbir şekilde Gül’e karışmadık; sen ne istiyorsan onu yap dedik. Ama halatların bir bölümü sonradan satın alınmış olsa da, bir bölümü de gerçek. Bu halatlar ve kayıklar da adalarda kullanılmış; belki yüzyıldır kullanılıyor!
Ben gerçekten çok heyecanlıyım. Çok teşekkür ediyorum. Bu müthiş işe imza atan, emek veren herkese yürekten teşekkür ediyorum.
Umarım burada yeni deliler buluruz da bu sergileri devam ettiririz.
Zehra Başar
Serginin tanıtım metni size aitti. Ve sergi şu an açıldı. Bu serginin hem metin yazarı, hem de Gül’ün yakın arkadaşı olarak şu an ne hissediyorsunuz Sürgün Kayıkları sergisi ile ilgili?
Bu sergi birçok kişiyle ortaklaşa hazırlanmış bir sergi. Fakat başlangıcını Gül ile birlikte yaşadım, tanık oldum diyebilirim. Gül şahane bir sanatçımız ve benim dostum aynı zamanda.
Sandallarla ilgili projesini anlattı bana. Eski sandalları dokumak istediğinden söz etti. Daha önce de buna yakın Bodrum’da küçük bir projesi olmuş. Küçük dediğim bu boyutta değil. Eski bir sandal ve üzerinde kendi dokuması.
“Anlattığım projeye bir isim koyalım Zehra...” dedi. Tabii Adada yaşıyoruz ve anlattığı an hemen aklıma gelen ilk isim “Sürgün Kayıkları” oldu. Hem ada bağlantılı, hem de ada sürgünlerle müsemma biraz da.
Gül projeyi anlatırken zihnimde adaya doğru yavaş yavaş, süzülerek gelen kayıklar canlandı. Ve içlerinde sürgünler... Ama bunla kalamazdı tabii ki; derhal güncelleşti olay ve mülteci bağlantısı şekillendi. Hatta daha da ileri gitti kafamda olay, gönüllü sürgünler gelmeye başladı gözümün önüne. Yani gönüllü olarak da bir insan bir yerden bir yere gitmek isteyebilir. Hatta benim kafamda daha da ileriye gitti; insanın içindeki gitmek fikriyle birleşti. Yani hem kalmak, bir yere ait olmak isteği, hem de bir yerden bir yere gitmek isteği...
Daha sonra ben bir oyun yazdım, burada sahnelenmek üzere. Bir buçuk ay falan çalıştım. Şu an teknik eksiklerimiz var, Eylül’e yetiştirmeye çalışıyoruz.
Ben çok mutluyum böyle bir projenin içinde yer aldığım için. Çünkü ben yalnız çalışan birisiyim. Okuma-yazma işi biraz da böyle şekilleniyor. İlk defa ortak bir çalışmanın ucundan tuttum. Çok mutluyum.
Adalar Kent Konseyi Başkanı, Prof. Dr. Sinan Özbek
Açılış konuşmasından:
Ben değerli dostumuz ve Kent Konseyi Sanat Çalışma Grubu Başkanı’mız Gül’e, bu güzel sergiyi bizlere izletme imkânı verdiği için çok teşekkür ediyorum. Onun sağ kolu, Kent Konseyi Genel Koordinatörümüz Ayten Sele’ye de teşekkür ediyorum. Onlarca insan emeğini kattı bu güzel sergiye. Bu sergi aynı zamanda adamızın tarihine ilişkin bir hafızayı da canlandırıyor. Bu sergi başka bir güzelliğe de vesile oldu. Bizleri bir araya getirdi. Umuyorum bizler başka etkinliklerde de tekrar bir araya geliriz, buluşuruz. Hatta beraber başka işlere de imza atarız. Teşekkürler...
Adalar Belediye Başkanı Atilla Aytaç
Açılış konuşmasından:
Adalar’da böyle bir etkinliği hayata geçirdikleri için öncelikle Kent Konseyimize, Adalar Vakfı’na ve değerli sanatçımız Gül Bolulu ve ekibine çok teşekkür ediyorum. Bölgemizde, coğrafyamızda çok ağır bir gündem var. OHAL şartları altında yaşıyoruz. Bu şartları en az Adalar’da yaşıyoruz derken birtakım olumsuz haberleri almıyor da değiliz.
Adalar tarihi itibariyle Prens Adaları olarak biliniyor. Prens Adaları derken burada onların özgürce yaşadıkları yerler değil, sürgünde yaşadıkları yerler. Ve Sürgün Kayıkları da içerik anlamıyla sanırım adaları en güzel tarif eden isimlerden biri olarak bu sergi olsa gerek. Bu anlamda sergiye emeği geçen tüm ekibe çok teşekkür ediyorum. Bu tür etkinliklerin dostluğumuzu, barışımızı kalıcı kılmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Hovsep Özacar:
Duygulu gözlerle sergiyi izliyorsunuz. Nedir sizi bu denli kendinizden alıp götüren?
Bu sergi, benim için son yıllarda gördüğüm, izlediğim en etkileyici sergilerden biri. Özellikle Aziz Kaptan’ın anlatımıyla buraya getirilen iki kayığın yol hikâyesi beni çok duygulandırdı. Fenerbahçe’den getiriliyor bu iki kayık. Aziz Kaptan bulmuş bunları. Biri çok, biri daha az kötü. Az kötü olanın içine çok kötüyü koymuş. Altından da bunları çok kalın bir naylonla su almayacak şekilde paketlemiş. Bu hacimlerde iki kayığı düşünün, paketli bir şekilde yola çıkarılışını...
Aziz Kaptan bu paket kayıkları kendi teknesiyle getiriyor buraya. Bunları kendi teknesine iple bağlıyor, Fenerbahçe’den Aya Nikola’ya bu paketi getiriyor. Düşünün!.. Beni çok etkiledi bu hikâye. Gül Bolulu’nun bu sergi için verdiği emeğin, çabanın büyüklüğünü gösteriyor aslında bu iki kırık kayığın Müze’ye getiriliş öyküsü.
O gün ikinci bir sergi daha açıldı demiştik. “Pazar Kayıklarından Şehir Hatlarına İstanbul’da Seyrüsefer” sergisi.
Serginin sahibi Akillas Milas, açılışta ne yazık ki aramızda olamadı. Telefon aracılığıyla, cıvıl cıvıl coşku ve heyecan veren sesiyle aramıza karışıverdi. Evet, Adalar Vakfı Başkanı Halim Bulutoğlu, “Pazar Kayıklarından Şehir Hatlarına İstanbul’da Seyrüsefer” sergisinin sahibi Akillas Milas’la telefon bağlantısı kurdu.
İşte o telefon konuşması:
“Merhaba Akillas Bey,”
“Selamlar, sevgiler hepinize. Şu an adada yanınızda değilim, ama çok şey akıyor yanıma. Çam kokusu geliyor mesela, biraz da deniz kokusu. Hava da açıktır. Ben gelemedim maalesef, gelemezdim de. Atina’da dereceler 44’ü gösteriyordu. Bugün birkaç derece inse de hava çok sıcak yine de...
Ne de olsa ben eski günleri anımsıyorum. İstanbul’un nüfusunun bir milyon olduğu dönemleri... O dönem adalar sakindi, hep sakindi. Bugün o kalabalığı düşündüm, hem de sıcağı... Gelemezdim!
Tekrar tekrar Adaya, sizlere, sergiye gelenlere, emeği geçenlere dışarıdan sevgilerimi, selamlarımı, hürmetlerimi ve de teşekkürlerimi iletiyorum. Sağ olun.