Çarşamba, 01 Mart 2017 05:13

Adalar’da Sualtı - Denizyıldızları: Dipteki Ölüm Kalım Savaşı...

Ögeyi değerlendirin
(2 oy)
Yenmek için midye toplanacaksa zeminden değil kaya ve mağaraların duvarlarından toplanmalıdır (Neandros) Yenmek için midye toplanacaksa zeminden değil kaya ve mağaraların duvarlarından toplanmalıdır (Neandros) Fotoğraflar: Ateş Evirgen

olu midye kabuklari 2 280xViranBağdaki Güvercin Çatlağı zemininde ölü midye kabukları tüm zemini kaplamış durumda. Kimbilir altlarında kaç kat ölü midye kabuğu var (Büyükada)Marmara Denizi’nde, özellikle Adalar Denizi’nde balıkların çok azaldığı bir gerçek. Balık olmayınca da deniz bomboş... Öyle ya, deniz ve balık birlikte; biri yaşayan, diğeri yaşatan! Ama bu bizim bakış açımız. Doğanın dili farklı; hep denge üzerine kuruludur. Hani deriz ya doğanın dengesini bozduk, bunda gerçeklik payı var şüphesiz. Hassas bir dengeye dokundunuz mu, denge bozulur. Doğanın dengesi de böyle. Kırılgan, çabuk bozulan ama asla yıkılmayan, yeni dengeleri hemen kurulabilen. Çevremizdeki deniz, bize bunu çok iyi anlatır. Balık yok, ama deniz dibi zengin, yeni dengeler kurulmuş ve kurulmaya devam ediyor. Örneğin, Adalar Denizi’nde yüzeyden 20 metrelere kadar her yer midye dolu. Birçok canlı yok olurken onlar çoğalıyorlar. O kadar iyi besleniyorlar ki sayılamayacak kadar çoklar. Deniz suyunu süzerek yaşayan bu canlılar, belli ki bizim kirli olarak nitelediğimiz deniz suyundan beklentilerinin çok üzerinde besin sağlayabiliyor. Planktonlar ve minik besin parçacıkları artık Marmara sularında çok bol. Midyelerin bu kadar artış göstermesinin sonucu da, onların yırtıcılarının da çevrelerine toplanması ve yeni bir denge kurulması demektir. Bu yırtıcılar içinde insan yine ilk sırada, ama en az onun kadar midyelere baskı kuran deniz dibi canlıları var; örneğin denizyıldızları. Denizyıldızları midyeler ile besleniyorlar. Bölgedeki midye popülasyonunun zenginliğinin keyfini çıkartarak yaşam sürüyorlar ve onlar da besin bolluğunda normalin üzerinde çoğalıyorlar. Ortaya çıkan tablo ise, deniz dibinde midyeler ile denizyıldızları arasındaki ölüm kalım savaşı. Yumuşak bir dokuya sahip bir canlı, sert kabuklu midyeleri nasıl avlayabiliyor? Öyle ya, elinde bir bıçak olmazsa, bir taşın yardımını almazsa bir insanı bile aciz bırakacak bir deniz kabuklusu nasıl bir denizyıldızına kolayca teslim oluyor?

midye ve marthasterias glacialis 280xAvlanmış bir boş midye kabuğunun yanında ve altında Asteria rubens ve Marthasterias glacialis (Büyükada)Bunun sırrı denizyıldızının anatomisinde saklı. Çünkü denizyıldızları gerektiğinde midelerini dışarı çıkararak dışarıda sindirim yapabiliyorlar. Tüyler ürpertici bir özellik ama doğa onlara bu beceriyi kazandırmış. Midyelerin kabuğunu tutan denizyıldızı yavaşça midyenin kabuğunu aralayarak dışarı çıkardığı midesini, midyenin içine kolayca sokarak yumuşak kısımları oracıkta sindirebiliyor. Midenin girebilmesi için kabuğun çok az açılması yeterli. Sonuçta, kısa sürede geriye kalan birbirinin simetrisi iki boş kabuk. Bu olay çok nadir olmuyor. Marmara’da özellikle İstanbul’u çevreleyen denizlerin dibindeki midye yataklarındaki ana faaliyet sanki bu! Sonuçta da midye kabukları, üst üste katmanlar oluşturup yıllar içinde deniz dibinin yapısını bile değiştirdiler ve hâlâ değiştirmeye devam ediyorlar.

olu midye kabuklari 280xViran Bağ’daki Güvercin Çatlağı zemininde ölü midye kabukları tüm zemini kaplamış durumda. Kimbilir altlarında kaç kat ölü midye kabuğu var (Büyükada)Marmara Adası’nda ilk SCUBA dalışlarımı yapmıştım. O dönemler nefes ile dalabileceğim derinlik sınırlarını sırtımdaki tüp yardımıyla geçmeye başladığımda çevremdeki her şeyi yeni keşfeder gibiydim ve gerçekten farklı bir dünyaya gittiğimi o zamanlar anlamaya başlamıştım. Dalışlarda ilk fark ettiğim şeylerden biri de dipteki açılmış içi boş midye kabuğu yığınlarıydı. İlk aklıma gelen, bu midyelerin, midyeciler tarafından yüzeye çıkarılıp, orada içleri çıkarıldıktan sonra kabuklarının yeniden denize atıldığıydı. Atılan bu kabuklar da deniz dibini kaplamıştı. Ama bunun nedenini dalışlarda deneyim kazanıp sonrasında çevremi daha iyi gözlemlemeye başladıktan sonra anladım. Denizyıldızları midyeler ile besleniyorlardı. Eti, denizyıldızı tarafından yenildikten sonra midyenin boş kabuğu deniz dibine düşüyor ve bu döngü yıllar boyu devam ediyor. Marmara’da deniz suyunun yapısı değiştikçe bu midyelere beslenme imkânı yaratıyor, bol besin ile oldukça hızlı ve fazla çoğalıyorlar, bunun sonucunda da midyeler ile beslenen denizyıldızı türlerinin bu bölgelerde popülasyonları artıyor. Dibe çöken midye kabukları da özellikle deniz dibinin yapısını eskisine göre farklı hale getiriyor. Ada denizlerinde dalış yaparken özellikle yüzeyden 20 metreye kadar olan derinliklerde deniz dibine temas edilirse kat kat midye kabuklarının meydana getirdiği yumuşak zemin dikkati çeker. Midye kabuklarının deniz dibi yapısını nasıl değiştirdiğini gözler önüne seren yerlerden biri de Büyükada’nın Viran Bağ kıyısıdır. Bilen bilir, Viran Bağ kıyısı diktir. Büyük Tur Yolu’nun en dik yamaçları bu taraftadır. Denizden bakıldığında “Güvercin Çatlağı” denilen mağaranın hemen önünden kayalar aynı sarplıkta sualtında da devam eder. Tam 18 metreye kadar. Ondan sonra dip yapısı yaklaşık kırk beş derecelik tatlı bir meyil ile 22 metrelerde kumluk deniz tabanı ile buluşur. Aslında, buranın gerçek dip yapısı önceleri böyle meyilli bir yapıda değilmiş. Bunu da yine Serço’dan öğrendim. Doksanlı yılların başına kadar burada kayalar dümdüz inip dip ile buluşurmuş. Burası “Sargo Petra” adıyla bilinirmiş. Sargos’lar (Diplodus sargus) en çok burada yuvalanırmış, kayaların dip ile buluştuğu yerlerdeki kovuklar onlar için ideal yuvalar olduğu için. Hatta sadece onlar için değil, Eşkina balıkları (Sciaena umbra) için de önemli yuvalanma yerleriymiş buraları. Her yıl sular ısınınca derin sulardan Eşkina sürüleri bu taşlara büyük sürüler halinde gelip yazları geçirirlermiş. Aynı leylekler gibi göç ederek. Bunu kendi kuşakları boyunca yapmışlar, içgüdüsel olarak. Yazın sular ısınınca derin sulardan gelmişler, kışın yüzey suları soğumaya başlayınca yeniden derin sulara dönmüşler. Ancak, kıyılardaki midye popülasyonu arttıkça avlanan midyelerin sayısı kat be kat artmış, kabuklar dibe yığıldıkça yığılmış. Öyle boyutlarda yığılmış ki, o Sargos’ların, Eşkinaların yazlığı olan taşlar, kovuklar midye kabuklarının altında kalmışlar. Dip yapısı değişmiş. Sonuçta balıkların barınacağı kovuklar yok olmuş. Böyle olunca balıklar da gelmez olmuşlar buralara. Yine Serço’dan öğrendim; buralarda doksanlı yılların başında, Eşkinaların yaz için göç ettiği dönemlerde daldığında Eşkinaların sürüler halinde taşların çevrelerinde toplandıklarını görmüş. Bu bekleyiş, bir iki sezon başında daha devam etmiş. Sonrasında girecek yuvalarını bulamayan Eşkinaların bu bölge hafızalarından silinmiş, sonradan gelen kuşaklar için artık buralar bilinmeyen yerler.

Sargoz’lar, Eşkina’lar artık yok; hani balık bitti lafını çok duyarız ya, işte nedenlerinden biri! Suları kirletiriz, bu bazı canlılar için daha iyi şartlar oluşturur, onların çoğalması daha fazla çökeleğe neden olur, bu çökelek balıklar için uygun bir yapıyı barınılmayacak duruma getirir ve bölgedeki balık türleri bir bir uzaklaşır. Sargos’lar, Lipsoz’lar ve Eşkina’lar. Artık yoklar, belki bir daha da geri dönmeyecekler. Buna neden olanlar ölen midyeler mi, öldüren denizyıldızları mı yoksa deniz suyunu bu hale getirenler mi?

mytilus galloprovincialis 280xİlk 15 metreye kadar Adalar denizinin büyük bir bölümü midyeler (Mytilus galloprovincialis ) ile kaplıdır. Midyeler üzerinde bir iskorpit görülüyor (Neandros)Denizyıldızları kadar, insanlarımızın da hedefinde olan midyelerin bölgemizde en yaygını “Akdeniz Midyesi” (Mytilus galloprovincialis ) olarak bilinen tür. Akdeniz Midyesi olarak isimlense de aslında daha çok İzmir çevresinden başlayarak Marmara ve İstanbul Boğazı çıkışındaki Karadeniz kıyılarında kadar fazlaca gözüken canlılar. Bazı kaynaklarda 60 metre derinliklere kadar yayıldığı belirtilse de ben Adalar çevresinde hiçbir yerde 15-20 metreyi aşan derinliklerde midyelere rastlamadım. Sığ sularda, iskele bacaklarında, hatta deniz seviyesindeki kayalarda bile yaygındır. Uzun süre su dışında da yaşayabildiğinden, sular çekilip kayaların üzerinde su üstünde kalsalar bile yaşamaya devam ederler. Boyları 4-5 cm’ye ulaştığında ekonomik değere ulaşırlar, maksimum boyları ise yaklaşık 15 cm’ye kadar ulaşabilir. Yüksek sıcaklık ve fazla tuzluluk oranından hoşlanmazlar; 13-14 dereceler en fazla gelişebildikleri ortam olduğundan bu şartları Marmara’da fazlası ile bulurlar. Uygun buldukları ortamlarda salgıları ile oluşturdukları iplikçiler ile herhangi bir yüzeye, zemine tutunurlar. Yaşamlarını da çoğunlukla burada tamamlarlar. mytilus galloprovincialis ve maja sp 280xMytilus galloprovincialis tür midyeler üzerinde Maja Sp. Tür bir yengeç (Neandros)Beslenmesi çok basittir, tutunduğu yerde iki kapağını aralar ve aradan geçen suyu süzerek içinde beslenmesine yarayan her şeyden yararlanırlar. Bu şekilde, suyu temizleyen canlılar arasında sayılabilirler, özellikle de toksik etki gösteren canlıları da tüketerek denizde oluşabilecek toksik etkiyi bünyelerinde toplarlar. İşte midyelerin besin olarak tüketildiğinde sorun olabildiği şartlar bu özelliğinin bir sonucu. Midye’ler hiçbir şekilde kirli ve zehirli canlılar değil. Aslında diğer deniz ürünleri gibi bünyesinde son derece zengin oranlarda selenyum, kalsiyum, demir, fosfor, A, B1, B2, B6, B12 ve C vitaminleri, magnezyum, omega 3 ve omega 6 yağ asitlerini barındıran midyeler, beslendikleri ortam nedeniyle toksik maddeleri biriktirmişlerse bu insanlar için tehlikeli olabildikleri bir durum oluşturur. Kısaca midyeler, insan atıklarından uzak olan denizlerden toplanmışlarsa sorun yok. Asıl sormamız gereken soru şu; acaba Marmara Denizi’nde böyle bir yer kaldı mı?

Ancak midyeler, nerede bulunursa bulunsun, bünyelerinde ne kadar toksik birikirse biriksin, onları hiç düşünmeden tüketen canlılar, denizyıldızlarıdır.

Marmara’da, hatta adaları çevreleyen denizlerde, ilk metrelerden itibaren deniz dibinin görüntüsü, tarlalara üşüşen kargaları andıran haldedir; midyelerin üzerine çökmüş denizyıldızları bazı yerlerde zemini tamamen kaplar. İlk bakışta bunun midyeler ile ilgili olduğu anlaşılmaz, çünkü her şey çok durağandır. Midyeler zaten hareket etmez, ama denizyıldızlarına bakarak da bir beslenme davranışında olduklarını belli etmezler. Ama geçen her dakikada, boşalıp bir önceki ölü midye kabuğunun üzerinde yerini alacak yeni bir çift kabuk ortaya çıkar. Bu ölüm kalım savaşının galipleri tabii ki hep denizyıldızlarıdır, avdan hiç eli boş dönmezler.

midyeler marthasterias glacialis 2 280xMidyeler üzerinde yığılmış durumdaki Dikenli Denizyıldızları (Marthasterias glacialis) (Neandros)
midyeler ve dikenli deniz yildizlari 280xMidyeler üzerinde yığılmış durumdaki Dikenli Deniz yıldızları (Neandros)
midyeler ve marthasterias glacialis 280xMidyeler üzerinde yığılmış durumdaki Dikenli Deniz yıldızları (Marthasterias glacialis) (Neandros)
 

dikenli denizyildizi 280xDikenli Denizyıldızı (Marthasterias glacialis) denizlerimizde özellikle de İstanbul Adaları çevresinde çok yaygındır (Büyükada)Denizlerimizde birçok denizyıldızı türü var. Adalar çevresinde de birkaç türü sıklıkla görülür. Ama bu ölüm kalım savaşının kahramanları Adalar çevresinde özellikle iki türdür. Bunlardan biri Marmara’da çok sık görülen Dikenli Denizyıldızı (Marthasterias glacialis)’dır. Doğu Atlantik kökenlidir ama Akdeniz’de de yaygındır. Ama asıl nüfus patlamasını Marmara’da yapar. Nasıl yapmasın ki, bu kadar bol midyenin olduğu bir denizi dünyanın neresinde bulabilir? Doğrusu, hiç de şık bir canlı değildir. Kirli sarı, kahverengiye kaçan rengi zaman zaman 40 cm’ye varan kol açıklığı ile zaten rengi kaçmış bir denize, biraz daha kötü görüntü verir. Ama yine de Marmara’ya hâlâ yaşayan bir deniz görüntüsüne katkı veren türlerden biridir.

 

asteria rubens 280xEgzotik bir tür olan Asteria rubens Marmara Denizi’ne çok hızlı uyum sağladı (Neandros)Midyeler ile beslenen diğer tür de Adi Denizyıldızı olarak bilinen tür (Asteria rubens)’dür. Bu yıldız türü, Dikenli Denizyıldızının aksine sarı, kırmızı, mor ve benzeri renk varyasyonları ile deniz dibine renk katar. Ama sadece Marmara’da! Çünkü bu denizyıldızı denizlerimize ait bir tür değil. Onun vatanı Kuzey Atlantik suları ve muhtemelen gemilerin balast suları ile taşınan larvaları nedeniyle Marmara’da yayılmış. Yani egzotik bir türdür. Onun larvalarını taşıyan gemiler balast sularını Akdeniz’in birçok yerinde boşaltmıştır kuşkusuz. Ama o anavatanındaki şartları Marmara’da bulmuş ki sadece buraya yerleşmiş. Varlığı da doksanlı yılların ortasında keşfedilmiş. Marmara’nın fiziksel şartları Akdeniz’den çok Kuzey Atlantik sularına yakın. Ama bir gerçek var ki, midyelerin çokluğu büyük olasılıkla anavatanındakinin çok üzerinde. Bu şartlar da onu bizim denizlerimizin bir canlısı yapmış ve sahnedeki yerini almış. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de bir su altı fotoğrafçısı olarak bu türün varlığından memnunum. Fotoğraflarımızın renklenmesine oldukça katlı veriyorlar.

Midyeler ve denizyıldızları! Sanki barış içinde birlikte yaşar gibi görülürler, aralarındaki savaşı belli etmezler ve buna karşılık birbirlerinin denizdeki varlığını dengelerler. Ancak bu savaşın sonucu deniz dibinin şeklini, yapısını değiştirmektedir. Sonucun olumlu olduğunu söylemek de pek mümkün değil. Bekleyelim görelim, önümüzdeki yıllarda deniz dibi acaba nasıl bir şekil alacak?

 

Midye yenecekse;

İdeal olan Tarım Bakanlığı’nın kontrolünde üretim yapan tesislerden elde edilmiş midyelerin yenmesidir.

Çok sıcakta açıkta satılan midyelerden uzak durulmalıdır.

Kaynağı ve çıkarıldığı bölgenin şatlarının bilinmediği durumlarda midyeler yenmemeli veya mümkün olduğu kadar az tüketilmelidir.

Eğer evde hazırlanacaksa, iyice temizlenmelidir.

Kum zeminden çıkarılan midyeler, içlerine kaçan kum tanelerini dışarı atamazlarsa onları inci haline getirirler. Eğer iyi temizlenmeden sofraya getirilirlerse bir diş kırığına bile neden olabilirler. Mümkünse dik kayalık yerlerden toplanan midyeler yenmelidir.

 

Son değişiklik Perşembe, 02 Mart 2017 18:04
Yorum yapmak için oturum açın