Çarşamba, 01 Mart 2017 05:15

Zor izdivaç

Ögeyi değerlendirin
(1 Oylayın)
Zor izdivaç Fotoğraflar: Viktor Albukrek

‘Zor İzdivaç’, yeni bir dizinin adı olduğunu sanmayın. Yıllardan beri aklıma takılan ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun son program kitapçığında okuduğum birkaç satırdan sonra, zihnimi yeniden kurcalayan bir evlilikten bahsedeceğim.

Sabahları, bilhassa önümüzdeki baharı müjdeleyen ılıman Mart ayının güzel günlerinde, evden çıktığınızda, ortamın havasına uygun bir şarkı söylemek ihtiyacını his etmez misiniz? İçinizden böyle bir istek doğmaz mı? Islık çalarak veya sessizce, hatırladığınız ya da uydurabileceğiniz bir beste yaratamaz mısınız?

Veya değişik adımlar atarak, mesela çocuk gibi zıplayarak, vücudunuzu şöyle bir kıpırdatarak, kırıtarak yürümekle, zihninizde bir melodi belirmez mi?

Nasıl bir müzik çıktı? Alafranga mı, Alaturka mı?

2 280xSahi, müzik nasıl doğdu? Atalarımız, şarkı söyledikten sonra mı dansı keşfettiler veya sallanıp dans ettikleri andan sonra mı şarkı söylemeyi arzuladılar?

Şüphesiz ki ilk insan, ellerini çarpmakla, iki dudak arasından nefesi itmekle, avlanmak için kullandığı yayın ipini germekle, sesin üç kaynağını keşfetti: Vurma, üfleme ve ipin titreşimi.

Afrikalılar, ritme önem vererek değişik darbe sesleriyle müziklerini yarattılar.

Asyalılar, tek sesli şarkılarla, notaları germek suretiyle, bir sirenin çıkardığı ses gibi kullanarak, hislerini monofonik olarak ifade ettiler.

3 x280Avrupalılar, Hıristiyan dininin tek düzen sesli baskısından sıyrıldıktan hemen sonra, değişik sesleri üst üste koyarak, yani notalarla inşaat yaparak polifoniyi yarattılar.

Afrika’daki kabileler, ilahlara sunum için çeşitli vurmalı araç-gereçlerle “tamtam” seslerini yarattılar. İbraniler haberleşmek için “şofar” dedikleri hayvan boynuzundan imal ettikleri üfleme aletini kullandılar. Grekler ise “lir” denilen ilk telli çalgıyı geliştirdiler. İlkel vurmalı, üflemeli, titreşimli müzik aletleri böylelikle ortaya çıktı.

Değişik arkeolojik araştırmalarda bulunan en eski taş kabartma ve mağara resimlerinde, biri birlerini tanımayan insanların dahi, medeniyetin ilerlemesiyle, benzer amaç ve durumlar için, benzer müzik aletleri geliştirdiklerini görüyoruz.

Doğudan batıya, davul ve trampet, aynı sivil ve askeri alanlarda kullanılıyordu. Her bir toplum, kendi uygarlıklarına, karakterlerine uygun müzikler çalıyor, şarkılar söylüyordu.

Medeniyet ilerledikçe, müzik, ilkel durumundan sıyrılarak, her bir yörenin, her bir toplumun şarkı ve danslarına uyacak şekilde gelişti ve her üç sistem de kabul gördü.

***

4 280xZamanla, değişik müzik nağmelerin ve fikirlerin bir hedefte buluşmasıyla üniversal bir lisan addedilen ‘Müzik Düşüncesi’ ortaya çıktı ve bu sanat dalı: “Seslerin kulağa hoş gelmesi için yapılan kombinasyonların sanatı” olarak ifade edildi.

Afrika’daki kabileler, müziklerini, ritim olarak algılamaya devam ederken, doğu ve batı dünyası, müziklerini birbirlerine tamamen zıt iki değişik yolda geliştirdiler.

Asyalılar, içsel sükûneti ve zarafeti, yatay bir çizgideki sonsuz aralıklarında aramaktayken, Avrupalılar sesleri üst üste koyarak dikey çalıştılar ve gam diatonik adlandırılan düzenle solfej’in, armoni’nin ve kontrpuan’ın temellerini attılar.

Doğu dünyası, mutluluğu huzurda, batı dünyası ise, refahta arıyordu.

Doğu, tek sesle, yani aynı anda tüm aletlerin ve şarkıların aynı notayı çalması prensibine ısrarlıyken, batı, çok sesli yani aynı anda değişik notalar çalan müziğe yöneldi.

Birileri notaların gizemini yatayda ararken diğerleri dikeyde aradılar.

Birileri yedi notanın, yani bir gamın sağına ve soluna (kanunda olduğu gibi), birer gam ilave ederken, diğerleri sağa ve sola üçer gam ilavesiyle (piyanoda olduğu gibi) yedi gam kullanarak müziklerini geliştirdiler.

Birileri iki nota arsındaki tüm komaları bellerken, diğerleri tam ve yarım ton aralıklı notalardan ibaret yalınız on iki sesle yetindiler.

Birileri besteleri için yüzlerce makam kalıbı yaratırken, diğerleri 24 kalıp üzerinde durdular.

Birileri bir dolap (mezür) içindeki ölçüleri çok karışık oranlarda hesaplarken, diğerleri tam ve basit oranları tercih etti.

Bizler de doğu müziğine refakat etmek için “haydi, şarkı okuyalım” diyorken, batınınkiyle “haydi, şarkı söyleyelim” demekteyiz.

Doğu müziğiyle “kalk da oynayalım” diyorken, batınınkiyle “kalk da dans edelim” demekteyiz.

5 280xEvet, biz İstanbullular, iki kıtanın arasında bulunmakla ve her iki müziği de devamlı dinlemekle, bu iki konsepti, tüm farklılıklarına rağmen, çok iyi kavramaktayız.

Avrupalılar, notaları, büyük bir hassasiyetle bir inşaatın geometrik taşları gibi yontarak ve matematiksel bir düzen içerisinde dizerek, hatta üst üste koyarak harmoni ve “contrepoint” denen müziğin esasları geliştirmiş olmalarına rağmen, Asyalıların nota aralıklarda hissettikleri ekspresif, yani manalı ve emosyonel, yani hassas heyecanları anlamaktan yoksundurlar.

8 280xAsyalılar ise, Avrupalıların bu tür üst üste koyarak aynı anda çaldıkları notaları, kaba ve anlamsız bulmakta...

Bazı durumlarda, bizlerin ışık yerine nur veya koku yerine rayiha kelimelerini kullandığımıza karşılık, yabancı lisanlarda bu inceliğe, bu ayırıma, bu hassasiyete rastlanmadığı gibi...

Alaturka okuyucusu bir gamın, malum bilinen yedi esas notanın aralarından elli dört değişik notanın sesini terennüm edebilmekte iken bir alafrangacı, aynı aralıkların içerisinden genelde yalınız on iki notayı belleyip kullanır.

Dolayısıyla, doğu müziği dinlemeye alışmış olan kişi için armonik denklemler fazla bir şey ifade etmediği gibi, batılılar için de bir hat üzerinde gerilmiş melodiler üzücü ve sıkıcı gelir.

Hangisinin üstünlüğü hakkında fikir yürütmeye gerek yok! Her halükarda, her iki yolda eser yaratan değerli bestecileri ve icracıları, hürmetle yâd edelim.

***

7 x280Sevgili okurlar,

Üç yıl kadar evvel, tanıdık bir dostum, bir televizyon dizisinin fon müziği için: “Doğu ve batı müzik türlerini harmanlamaya” çalıştığını bildirmişti bana. “Çok zor, hatta imkânsız olduğunu” söylememe rağmen, adamcağızın hevesini kırmamak için “yap da bana getir, göreyim” dediysem de, bugüne kadar halen gözükmedi.

Gençliğimden beri, değişik batı müziği amatör orkestralarında keman çaldıktan sonra, iki yıldır, merak ettiğim alaturka müziğini yakından tanıyabilmek için, ‘Genç Emekliler Korosu’ olarak adlandırılan ve çok değerli bir kemençe üstadımızın şefliği altında toplanan bir koroya katılıyorum ve konserlere çıkmaktayız. Araştırmalarımın neticesi olarak, yine de, doğu ile batının bağdaşabileceğine inanamıyorum.

Şimdilerde, “Yeni Türk Müziği Hareketi” veya “Batı ve Doğunun yeniden kucaklaşması” adları altında, birçok müzisyen ve bestecinin uğraştıklarını görüyorum. Geçen asırda mantıksız veya absürt, yani kabul edilemez, anlamsız, saçma addedilen, lakin, synthesizer ve elektronik aletlerin gelişimi ile yaygınlaşan, diğer taraftan atonal, olarak gelişen muhtelif akımlar, sonraları kabul gördüğüne göre, bu girişimden de ümit kesilmez.

CRR konser salonunun son program broşüründe, “Müziğimizin geleneksel kalıplarını, batı müziğinin ritim anlayışlarıyla birleştirerek bir dünya müziği yaratmak fikriyle başlatılan” bir projeden bahsedilmektedir.

Sizce, doğu ve batı müziğinin izdivacı tahakkuk edebilecek mi?

Bu meseleyi çok ciddi bir şekilde önemsemekle ve hemen düşünmeye başlamakla, günlük dertlerinizden arınabileceğinizi ümit ediyorum; zira “müzik” kelimesi her şeye kadir...

Nisan’da buluşuncaya dek, müzikle şen ve esen kalın sevgili dostlar.

 

Son değişiklik Perşembe, 02 Mart 2017 18:04
Yorum yapmak için oturum açın