2003 yılında İstanbul’un gözbebeklerinden biri olan Burgazada’daki ormanın neredeyse tamamı yanmıştı. Akabinde hemen İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ndeki “uzmanlar” nezdinde dört yüz elli dönüm üzerinde ağaçlandırma yapıldı. Ağaçlandırmanın netice verdiğini görüyoruz. Gerçekten de aradan geçen on sekiz sene sonra resme baktığımızda ada yemyeşil! Ama bu yeşillik nasıl bir yeşillik?
Yangından sonra “uzmanlar” ormanı kendi haline bırakmak yerine maalesef derhal müdahale etme yolun seçtiler. Bu birinci hata idi. Müdahale bir kaç çeşit olabilirdi ama en fenası seçildi ve tatbik sahasına kondu, bu da ikinci hata oldu: Faal yenileme (aktifrestorasyon: tohum atmak) veya dolaylı yenileme (endirektrestorasyon: alana dal ve yaprak sermek) yerine doğrudan yaklaşık birer metre boyunda binlerce fide dikildi. Tatbik edilirken hatanın üstüne bir hata daha yapıldı; yangına dayanıklı ağaçlar seçildi. Bu da üçüncü hataydı. Prof. Doğanay Tolunay yangına dayanıklı ağaçlandırmanın yanlış olduğunu yıllardır ısrarla vurgulayan uzmanlardan sadece biri. Ama gel gör ki anlatamıyor! Neticede Burgazada’da arazi, yanlış ağaç seçimiyle tahrip edilmiş oldu, doğal dengesi (ekosistemi) bozuldu. Yooo bakınca gayet güzel görünüyor, diye düşünebilirsiniz! Avam böyledir, sabırsızdır. Otuz-kırk sene bekleyip çalılık görmek yerine hemen orman olsun ister. Burgazada da hemen oldu! Açıklayayım:
2003 orman yangınından önce dikilmiş olan kızılçamlar Burgazada’nın doğal bitki örtüsü değildi. Böyle sanmak tarih bilmemekten kaynaklanır. Adanın tarihi ile ilgili belgeler kızılçamın geçmişinin yüz elli seneden eski olmadığına işaret ediyor. Zira kızılçam yoğun miktarda kalsiyuma ihtiyaç duyduğu için kireçtaşı bulunan yerde biter. Burgazada’nın arazisinin büyük kısmı ise quartzite yani kumtaşının sıkış(tırıl)mış halidir. Bakarsın toprağa; ölçer biçersin; doğal bitki örtüsünü anlarsın. Yok olmaz! Mutlaka gözümüzle gördüğümüz, hatırladığımızdır, doğru olan! Hafızamız da en çok yüzyıllık (iyimser davrandım sanırım, doğrusu bir aylık) olduğu için on binlerce, yüz binlerce, milyonlarca yıl öncesini aklımıza bile getiremeyiz. Araziye baksana! O, zaten sana üzerinde en rahat ne yetişeceğini söylüyor! Burgazada’nın bitki örtüsü, quartzite yüzünden cılız çalılıktır. 2003’te ağaçlandırma hatasını yapan uzmanlar diyor ki, ‘Fide dikmesek ağaç çıkmazdı, çalılık olurdu.’ İyi ya işte! Doğal dengeyi bozmamış olurdunuz! Yok illa ormanmanialık yapacağız! İlk on beş-yirmi sene çalılık devam eder sonra yerini önceden hatayla dikilmiş eski ağaçlara bırakırdı. Bunu başka yerlerde örnekleriyle ispatlamıştık. Bir kaçını da burada yazayım: On yıl kadar önce Çanakkale Güzelyalı-İntepe arasındaki ve 2008 Tekmen (Anamur) bölgesel yangınlarında ormanın kendi kendini tamir edişine şahit olduk. Bu bölgesel yangınların hemen akabinde doğal bitki örtüsü olan maki, araziye hakim oldu. Ama uzun yıllar sonra eski orman daha diri geri döndü veya dönmek üzere. Makilik, yirmi yıl önce Mersin’deki yangından sonra olduğu gibi beklenenden bir müddet daha uzun mevcudiyetini koruyabilir. Yine 2017’te Santa Barbara’daki Los Padres milli ormanı büyük bir yangınla kül oldu. Bir buçuk sene sonra yeniden yeşerdi. 2020 Avusturalya’daki kara yaz (black summer) orman yangınlarından sonra 2021 yazında Lithgow ve Murramarang Milli Parkı dahil tamamen her taraf tekrar yeşerdi, ormana dönüş başladı. Bitki ve hayvan türleri de yerlerine döndüler.
Ama biz ne istedik? Olmaz, illa hemen her yer orman olmalı! Ormanmanialık tam olarak bu işte!
Peki’ Burgazada’daki gibi quartzite araziye ağaç diksen tutar mı? Evet, tutar. 2003’ten yıllar önce ağaçlar dikildi ve tuttu da. Burgazada’nın toprağında kalsiyum yok; ama getirip kalsiyum oburu kızılçam diksen, olmaz mı? Türkiye’de her şey olur! Ekosistemi önemsemezsin; araziye buldozerleri, traktörleri sokarsın; suya ulaşmak için toprağı seksen metre derinliğinde bellersin; bir metrelik fidanları da toprağın bağrına saplarsın; olur biter. 2003’ten önce yapılan tam olarak budur. Kızılçamları getirip Burgazada orman arazisine diktiler. Ağaçlar da tuttu. Tuttu ama dayanıksız oldu. İki yüz senelik ömrü olan kızılçamın buradaki ömrü ekosistem yüzünden yetmiş-seksen yıla düştü. Bu ağaçlar 2003’te yanmasaydı da ömürlerini belki de kuruyarak tamamlamış olacaklardı.
2003’ten sonra yani büyük orman yangınının akabinde yine adanın doğal bitki örtüsü olmayan sedir, göknar, servi, ardıç, ladin, mazı gibi ibreli ağaçlardan bolca dikildi. Bizden sonrakiler de adanın doğal bitki örtüsünü 2004’te dikilen ağaçlar sanacaklar. Niye? Aynı sebeplerle: Tarih bilmemekten! Görünen o ki maalesef “uzmanlar” adanın doğal dengesine üç birim önem verdilerse ormanın kolay kolay bir daha yanmamasına ve estetik fakiri keyifçi yazlıkçıların beğenilerine yedi birim önem vermişler. Netice bu. Bir Burgazadalı olarak üzgünüm.