Her yıl olduğu gibi dualarla, iyi dileklerle, umutla başladığımız yılı, düş kırıklıklarıyla bitiriyoruz. Ve yine her yıl olduğu gibi, bir önceki yılı arayarak, daha beterinden korkarak. Ülkemizde her konuda “Gelen gideni aratır” kavramı asla şaşmaz. Ne umarsak tersi çıkar, düşlediğimiz her şeyin sonu hüsrandır. Şöyle bir dönüp bakın geriye, umutla başlayarak, yaşayıp bitirdiğimiz hangi yıl bir öncekinden daha iyi oldu? Bu yüzden değil midir, fert fert en yoğun, en baskın duygumuzun nostalji olması? Oysa insanoğlunun yüzü daima geleceğe dönük olmalı değil mi? Ki bir saniyeden ötesi gelecek. Kim ister sürekli geçmişe öykünmeyi? Kim ister gelecekten umudu kesmeyi? Ne yazık, biz bittik artık dostlar, iyice dibe vurduk ülkecek. Gün geçmiyor ki gündem, dudak uçuklatan bir bomba ile allak bullak olmasın. Kimi zaman gerçek bir bomba kimi zaman bomba etkisi yaratan, “Yok artık!” dedirtecek bir haber. “Ne yana baksak da gülsek” hali günden güne büyüyor, çeşitleniyor. “Her şerde bir hayır vardır” sözü, bizim için “Her şer, daha büyük bir şerrin habercisidir” haline geldi.
Demokrasiden gitgide uzaklaşmamıza mı yanalım, dinin bu derece istismar edilmesine mi, insani değerlerden vazgeçtim insanın böylesine değersizleşmesine mi… Ayrımcılığın çığ gibi büyümesine mi? Nefretin sevgiyi yenmesine mi? Hak ve hukukun yerle bir olmasına mı? Adalet sisteminin çökmesine mi? Geleceğe korku ile bakar olmamıza mı? Ay kesiyorum artık bu olumsuzlukları, belli ki gelmeyecek sonu. Ama ne olur hatırım için aklınıza gelenleri ardı ardına sıralamayı bi deneyin tam burada. Bakalım getirebilecek misiniz sonunu… Ucu bucağı olmayan bir olumsuzluk çukuruna son sürat yuvarlanıyoruz adeta. Kara delik dedikleri buna benzer bir şey olmalı valla. Tek farkı onun pat diye olması, bizimkiyse alıştıra alıştıra…
Ben bu yazıya başladığımda şu malum ‘tecavüz yasası’ gibi bir mantıksızlık yüzünden gündem alev alevdi. İnsan olan her insan sinirden deliye dönmüştü. Sosyal paylaşım sitelerinde, küfürler, beddualar, örnekler, yorumlar, itirazlar, isyanlar havalarda uçuştu. Zaman zaman büyük düşünürlerin ettiği laflar kamyon arkası edebiyatına karıştı. Yer gök inledi sanki. Derken efendim, yarım bıraktığım yazının başına tekrar oturduğumda salak yasa geri çekildi. Hepimiz de yedik. Bu fikri ortaya atanlar da olmayacak bir şey olduğunun farkındaydılar zaten. Zira ne kadar mantıksız olsalar da o derece beyinsiz olamazlardı. Belki ilk anda, altından birden fazla tecavüz, erkek çocuklara tecavüz hatta hayvanlara tecavüz meselelerinin bir anda su yüzüne çıkacağını tahmin etmediler. Ayrıca bir yandan da tecavüz edilen çocuğunu, namusu kirlendi diye öldürecek kadar cahillere engel olmak gibi gayet geçerli bir bahaneye sığındılar. Ay deştikçe sinir oluyorum. Ülkemizdeki en büyük sorunun cehalet olduğu görülüyor değil mi?
Ha bir de tecavüz suçundan nasıl olmuşsa yanlışlıkla bir ceza yiyip hapse giren birkaç bin kişiyi affetmek gibi bir niyet olduğundan bu yasanın tek seferlik bir uygulama olduğu söylendi. Bunun da altında ne yatıyor acaba? Bence hapishanelerde yer açmak. Biraz fazla konuşanı sorgusuz sualsiz tıkıveriyorlar ya içeri… Eee? Ne olacak? Yer kalmadı içerde? İyisi mi, o kafalara göre çok konuşmanın yanında suç bile sayılmayan tecavüz suçu pek âlâ affedilebilir. Evet, deştikçe sinir oluyorum.
Toplanıp protesto eden kadınlar, aralarında kadınların da bulunduğu emniyet güçleri tarafından yine tartaklanarak susturuldular. Bir tek biber gazı yoktu. Dünyaya karşı o kadar da kötü görünmekten çekindiler zahir. Fakat dert o ki; ne olursa olsun sesini yükseltmeyeceksin. Bu arada bazı aklı başında insanlar, daha önceki örneklerden yola çıkarak, tüm bu ayyuka çıkmış tantanaların altında gündemi meşgul etmek gibi gayet uyanıkça bir hilenin yattığını tahmin ettiler. Eh mesela Gezi olayları köpürtülerek, insanları oradaki ağaçlarla oyalarken üçüncü köprü için iki milyondan fazla ağacı yok etmediler mi? Buna benzer çok örnek var ama sayamayacağım şimdi. Ne acı değil mi? Günden güne bizi yönetenlere güvenimizi kaybediyor ve her şeye rağmen, her ‘şer’e alışıyoruz. Bu defa da önce bizi böyle deliye çevirip, ‘Allah fukaranın eşeğini önce kaybettirir, sonra buldurup sevindirirmiş’ gibi “Oh başardık” algısı yaratıldı. Herkesin aklı buradayken dolar tavan yaptı ve de Sabiha Gökçen Hava Limanı puf diye gitti elden. Kim bilir ne cepler doldu ne cepler… Benim bilmediğim ya da aklımın ermediği neler var daha kim bilir. Tabii şimdilik. Siz bu yazıyı okuyana kadar neler olur kim bilir.
Uzun lafın kısası; işte böyle bitiriyoruz yılı. Dilerim ki Allah, artık yalnızca kırıntıları kalan, Pandora’nın kutusundaki son şeyi hepten almasın elimizden. Herkese (u)mutlu yıllaaar!