Cuma, 03 Eylül 2021 16:45

Yine çok yandı içim… Ve 5. Baskı

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Beni tanıyanlar iyi bilir, ağaç tutkunuyum ben. Doğanın tümüne hayranım aslında, kusursuzluğu, acımasız olsa da daima adil olan kuralları, dengesi ve gücü büyüler beni ama ille de ağaçlar. Ağaç fotoğrafları çekerim, ağaç çizerim, ağaçları yazarım, ağaçlara yanar ağaçlara ağlarım. Ağaçlara sarılırım. İçim ferahlar. Hiç denediniz mi? Sarılmanız da şart değil, sırtınızı yaslayın, yumun gözlerinizi, boşaltın içinizi… Bakın nasıl bir güç sarar her yanınızı, nasıl garip bir neşeyle dolar ferahlarsınız, arınırsınız. Ağaç arıtır, içimizi de dışımızı da. Yok edip duruyoruz ya insan olarak, işte hep ondan geliyor başımıza bu felaketler. Ondan bozuluyor doğanın dengesi. Bu dayanılmaz sıcaklar, bu yağmur dengesizlikleri hep ondan. Siz ormanları yakıp yakıp bina dikin, bakın daha neler olacak.

Tahmin ettiniz değil mi? Son yangınlar bitirdi beni. Acımasızca, haince, kasten çıkarılan yangınlar. Biliyorum, yalnız bizde değil başka ülkelerde de oldu orman yangınları ve biliyorum bu aşırı sıcaklar nedeniyle başlıyor, rüzgârlarla da büyüyor. Ama neredeyse yemin edecek kadar eminim ki çoğunun nedeni yine insan. Hele ülkemizdekiler için ‘çoğu’ bile dememe gerek yok, kesinlikle insan. Ve biliyorum ki kibrit çakıp tutuşturmak bile şart değil, kırık bir cam parçası, içinde biraz su kalan şişe bile güneşin etkisiyle tutuşturabilir kurumuş otları. Ve yine biliyorum ki onların nedeni de insan. O ihmalkâr, pespaye, umursamaz, pis insan tiplerinin dışında bir de acımasız ve kasıtçı insan tipleri bulunur ülkemizde, bolca.

Muğla’nın Aşağı Mazı Köyü’nde yaşayan bir arkadaşım var, ilk yangın haberini ondan aldım ve an be an içim yanarak izledim. Teknelere doluşup uzaklaşırken arkada gittikçe büyümekte olan yangını çekip canlı olarak paylaşıyordu benimle… Malum teknoloji mucizelerinden biri sayesinde, hem izliyor, hem konuşuyor, hem de feryat figan ağlıyorduk birlikte. Sonra bir başka video paylaştı benimle ki sonra onu paylaşım sitelerine de koydular. Ben de gönderdim “kaza” diyen birçok kişiye. Siz de gördünüz belki. Bir kadın evinin balkonundan çekiyordu, kendisinden epey uzakta kalan ormanları. Bir yandan konuşuyordu “Bak bak orada biri var gördün mü? Şimdi orası da tutuşacak” diye. Gerçekten birbirinden uzak en az beş yerin birkaç dakika arayla nasıl alev aldığını izledim ağlayarak. Bir kıvılcım yetiyordu, gerisini zaten rüzgâr hallediyordu. Burgaz yangınını hatırladım, o yangın da beş ayrı noktada başlamıştı… “Niye orada değilim? Bir faydam dokunurdu” diye hayıflanan, gençliğinde her yangına koşan yaşlı babamı hatırladım.

Bu nedir? Nasıl bir şeydir? Nasıl bir hainliktir? İnanmayanlar, birkaç yıl içinde o güzelim hayat kaynağı ağaçlardan boşalan yerlere binalar dikilince anlayacaklar. En yakın örneği de Heybeliada’da görülecek. Nasıl da daha önce yanmış da boşalmış olan alanın hemen bitişiğinde çıkıverdi yangın… Az gelmiştir o alan, genişletivermişlerdir. Görürsünüz yakında yıllardır öyle atıl duran eski sanatoryumda hareket başlar, duydum ki Diyanet’e verilmiş, eh yakışır… Bir de bakarsınız tanınmaz hale gelmiş. Biz ülkecek, eskiye ait tüm güzellikleri yok etmekte ustayız. Yassıada’nın son halini gördünüz mü? İnanılacak gibi değil.

Aman nasılsa benim ömrüm yetmez diyordum ama bu gidişle sinir hastası olmadan ölmem mümkün olmayacak, yakında güzelim Adalar tek tek bambaşka diyarlara dönüşecek. Güzelim faytonların ve yıllarca acımasız insanoğlunun kahrını çeken canım atların varlığına son verilerek ortaya çıkan  ve hiçbir şeye benzemeyen sevimsiz taşıtlarla başlandı. Vallahi ben Kaşık Adası’nın da çok özel, çok pahalı bir tatil beldesine dönüştürülmesini de bekliyorum. Ülke bu derece tutuculuk batağına saplanmasaydı pekâlâ da dünyanın en pahalı çıplaklar kampı olurdu valla. Ay dilimi tutamıyorum yine! Neredeyse suç sayılabilecek bir şeyler fışkıracak kalemimden.

Yeniden “Burgazada Sevgilim”

Kestim tabii. Kendimi sansürledim. Hatta başka konuya geçtim. Hem de güzel bir konu. Canım ‘Burgazada Sevgilim’ kitabım. Pek severim onu. Bilirsiniz, kitaplar evlat gibidir derler ve tüm evlatlar sevilir ama ben onu biraz kayırırım sanki… Geçmişimin en tasasız, en güzel, adanın en saf, en bozulmamış ve en keyifli zamanlarıdır. Burgazlı yaşıtlarım beni anlarlar. 5. baskı yaptı, ne güzel… Ben bile arada bir başkası yazmış gibi yeniden okur, bazen gülümseyerek bazen  hüzünlenerek hatta bir çift gözyaşının akmasına izin vererek anılara dalarım.

Nostaljik bir imza günü hayal etmişti önce, sevgili Halim Bulutoğlu hem de gençliğimin en güzel günlerini geçirdiğim ASSK’da ama ben cesaret edemedim. Valla affedin dostlar, korkuyorum. Sosyal medyada siz adalıların pek aldırmaz göründüğünüz o malum hastalıktan korkuyorum. Çok dost kaybettim pisipisine. Oraya gelip de, nicedir hasret çektiğim sevilenleri görüp de, mesafeli durmaya, sarılıp öpememeye katlanamayacağım.

O kitabı özellikle çocuklarınıza okutun e mi dostlar? Siz yaşıtlarım henüz sağken orada yazılan her şeyin gerçek olduğunu doğrulayabilecek durumdayken… Zira biz de gidersek, torun konumundakiler falan, tamamen düş gücüyle yazılmış fantastik bir masal kitabı zannedecek.

Son değişiklik Cumartesi, 04 Eylül 2021 15:47
Yorum yapmak için oturum açın