Edebiyatımızın usta öykücüsü Sait Faik Abasıyanık’ın 110. yaşı çok sevdiği adasında kitaplarının telifini ve mal varlığını bağışladığı Darüşşafaka Cemiyeti, Sait Faik Abasıyanık Müzesi, Adalar Belediyesi ve Burgazada Gönüllüevi’nin organizasyonuyla kutlandı.
Burgazada Deniz Kulübü’nde düzenlenen kutlamaya Adalılar büyük ilgi gösterdi. Genci-yaşlısı, öğrencisi yazarı hemen her kesim kutlamada Sait Faik’lerini yalnız bırakmadı. Sait Faik Müzesi Müdür Yardımcısı Gürkan Şakrak, Darüşşafaka Başkanı Talha Çamaş, Adalar Belediye Başkanvekili Kazım Şakar, Burgazlı Edebiyat Öğretmeni Perihan Ergun, Darüşşafakalı bir öğrencinin de konuşma yaptığı kutlama programı, dolu dolu saatlere tanıklık etti.
Sait Faik bugün tam 110 yaşında
18 Kasım 2016 tarihinde yapılan etkinliğin sunuculuğunu Sait Faik Müzesi Müdür Yardımcısı Gürkan Şakrak üstlendi. Açılış konuşmasını Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Talha Çamaş yaptı. Çamaş, “Hişt, hişt! Günlerden Sait Faik bugün. Adalılar, emekçiler, balıkçılar, esnaf, kimsesizler, işsizler, çocuklar, balıklar, köpekler, kediler, martılar… duyduk duymadık demeyin, Sait Faik bugün tam 110 yaşında!” duyurusuyla anlatmaya başladı Sait Faik’i. Burada, O’nun adasında, en gencinden en yaşlısına kadar, O’nun için bir arada olmanın mutluluğunu ifade etti.
Talha Çamaş, bize göre Sait Faik’in ab-ı hayat suyundan içtiğini şu cümlelerle anlattı: “Barış Manço, ‘Bir insandan ne zaman bahsedilmekten vazgeçilirse, o insan o zaman ölmüş sayılır’ demişti. Sait Faik işte sırf bu nedenle ölümsüzdür.”
Gerçekten de gün geçmez ki öykülerde, alıntılarda, şiirlerde, anılarda, doğada ondan söz edilmesin. 48 yaşında hayata veda etmiş olsa da, O, doğduğu gün de, öldüğü gün de yeniden yeniden yaşıyor…
2010 yılında, yüzyılın en iyi öykücüsü seçildi
Mark Twain Cemiyeti üyesi seçilen Usta Yazar için Adalar Belediyesi Başkan Vekili Kazım Şakar da şunları söyledi:
“Burgazlı hemşerimiz, büyük öykücü Sait Faik Abasıyanık’ın 110. doğum gününü kutlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz. 2010 yılında, yüzyılın en iyi öykücüsü seçilen Sait Faik, Türkiye ve dünyanın sayılı yazarlarındandır. O, ‘Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey’ demişti. Hepimizin sıklıkla kullandığı bu ifadedeki yalınlık gibi, yazı dilinde de yalın olmayı tercih etmişti. Kendi yaşantısı da öyleydi. Annesi Makbule Hanım, O’nun ‘dolabında her şey bulunduğu ve ailevi durumumuz iyi olduğu halde, başına bir kasket, ayağına bir pantolon geçirerek balıkçı arkadaşlarıyla görüşüp günü geçirirdi’ demişti. Sait Faik, halktan kendisini üstün görmeye çalışanlardan hiç haz etmemiştir. Tüm mal varlığını, kitaplarının telif hakkını Darüşşafaka’ya bağışlaması da bunun bir kanıtıdır. Sait Faik, her şeye karşın, umut etmek gerektiğini anlattı.”
Sait Faik’in ada halkına tanıtılması için büyük emek veren Burgazadalı Edebiyat Öğretmeni Perihan Ergun da yaş günü kutlamasında bulunanlardandı. Ergun, “O, balıkçıyla balıkçı, çiftçiyle çiftçi, çöpçüyle çöpçüydü. O güzel insanın ve O’nun hikâyelerinin okunması; Burgazlıların büyük ustayı tanıması lazımdı.” dedi.
Darüşşafaka öğrencilerinden Defne Hadis, ‘Hişt, Hişt! Genç Sait Faik Öykü Yarışması’nda ‘Matruşka’ isimli öyküsüyle birinci gelen, programa katılamayan Fatma Bingöl’ün öyküsünü okudu.
Programda Sait Faik Hikâye Ödülü’nü alan yazar Bora Abdo ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seval Şahin “Olağan İnsanın Hikâyesi ve Sait Faik’in İnsanları” konulu bir söyleşi gerçekleştirdiler.
Burgazada Kültür ve Kalkınma Derneği Korosu verdikleri mini konserle Sait Faik’in yeni yaşını kutladı.
Program, Sait Faik’in 110.Yaş Günü pastasının kesilmesiyle ile sona erdi. Pastanın ardından Talha Çamaş tarafından organizasyonda yer alanlara günün anlamını işaret eden birer plaket verildi. Burgazada Gönüllüevi Başkanı Benefşe Biçer de plaket alanlar arasındaydı.
Sonrası, Sait Faik ölmeden tam bir sene önce gerçekleşmiş aşağıdaki röportaj.
Sait Faik’le Görüşme
Akşamüstleri Tünel’den Taksim’e doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli, ama müthiş kederli -yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır-, pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler. Bu neden böyledir? Orasını kimse de bilmez… Bazı adam vardır, insan yüzünde sırf hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık… Bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar. Bir de bu adama, Kadıköy iskelesinin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları, hanımefendileri seyrederken rastlarsınız.
Bu adam hikayeci Sait Faik’tir.
Bir gün, aklımda kaldığına göre bir pırıl pırıl, cam gibi parlayan sonbahar sabahıydı, ona Kadıköy iskelesinin kanepelerinde rastladım.
“Ne var ne yok Sait?” dedim. “Hikaye yazıyor musun?”
“Yok,” dedi, “yaşıyorum.”
Hüzünlü, ılık, insan sevgisi dolu hikâyelerini Sait yazmaz, yaşar. Sait bir dertli, kötülüklerden, aşağılıklardan, dünyadaki cümle bayağılıklardan, kirden iğrenen bir âdemoğludur. O daima iyiliği söylemiştir.
Dünyaca ün almış Mark Twain Derneği’nin fahri üyeliğini aldığını duyunca, bu iş için Sait’in ne diyeceğini öğrenmek için aradım. O gün öğleden sonra İstiklal Caddesi’ndeki kaldırımdan gittim geldim. Sonra Kadıköy iskelesine uğradım, orada da yoktu. Sait anacığı ile birlikte Burgazadası’nda oturur, bindim vapura ikinci gün oraya gittim. Anası Sait’in aynı gün İstanbul’a indiğini söyledi. İstanbul’da, tarif ettiğim kaldırımda ona rastladım. Gene dalgın, sinirliydi. Yüzünden düşen bin parça olur derler ya, öyleydi.
“Bu iş için ne dersin?” diyecektim, korktum.
“Merhaba,” dedim.
“Merhaba, eyvallah,” dedi.
“Ne var, ne yok?” dedim.
“İyilik,” dedi.
“Mark Twain…” dedim.
“Aldırma,” dedi.
“Bak,” dedim. “Sait biliyorsun ki ben röportaj yaparım.”
“Sonra?” dedi.
“Söyle,” dedim.
Sait beni kırmadı. Teşekkür ederim.
Ben sual sormadan o başladı:
“Bana, Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliği verildi, dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötürü. Birçokları gibi ben de şaşırdım. Dünya edebiyatına hizmet filan etmediğimi söylemeye ne hacet. Bu, üyelik verilebilmesi için uydurulmuş nazik bir sebeptir sanırım.”
Ben aldım, dedim ki:
“Senden önce, bu cemiyetin ilk üyesi Atatürk’müş…”
“Biliyorum. Beni sevindiren de işte bu. Atatürk’ten sonra, benim üye olmam, benim için ne büyük bir şereftir. Bir milletin yetiştirdiği en büyük çocuğu ile o milletin kendi halinde bir küçük hikâyecisinin Amerika’da bir cemiyette buluşmaları küçük hikâyeci için ne bulunmaz şerefli bir fırsattır. Demokrasi de zaten böyle olur. Eğer bu üyelikten memnunsam, bu yüzdendir.”
“Politika…” dedim.
Sözümü ağzımda kodu:
“Karışmam.”
“Peki, seni bu cemiyete ne sebepten, hangi eserin için üye seçtiler?”
“En büyük devlet adamlarının, başkanların ve başbakanların fahri veya asli üye oldukları bir cemiyete beni de seçmenin adlı nedir diye düşündüm, şunu buldum: Demek ki şimdiden sonra dünya çapında bir hikâyeciyi anmak için kurulmuş bir cemiyete dünyanın dört bucağından kendi halinde hikâyeciler de seçilecek.
Türk hikâyecilerini temsil ettiğim anlamına alınmasın sakın. Her hikâye yazan ve yayan Türk hikâyecisi kendi şahsında bir dilin hikâyeciliğini yaptığına göre, şahsıma Mark Twain Cemiyeti’nin gösterdiği ilgi ve sevgi daha çok Türk hikâyeciliğine gibi geliyor bana. Ben de bu ilgi ve sevgiyi tüm hikâyeci arkadaşlarımla paylaşırım. Kabul ederlerse.
Kendini bütün dünyaya tanıtmış, sevdirmiş, bir halk çocuğu olan hikâyeci Mark Twain’i ananların içine Türk dilinin bir hikâye yazarını almayı düşünenlere de teşekkür ederim.”
“Mark Twain için ne dersin?”
“Sen de amma sual sorarsın ha. Ne derim! Mark Twain de alay edermiş, güldürürmüş, kepaze edermiş cemiyetteki sahte vakarları, petrol krallarını, pamuk prenslerini, demir beylerini, çelik efendilerini sağlığında. Ölümünden sonra da bir Türk hikâyeci ile şakalaşmasın mı? Eyvallah Mark Twain!”
Sonra güldü Sait:
“Daha soracağın?” dedi.
“Eyvallah,” dedim.
Ayrıldık. O, bir sinemanın önünde kaldı.
(17.05.1953 - Kaynak: Yaşar Kemal, Röportaj Yazarlığında 60 Yıl. Yapı Kredi Yayınları.)