Konstrüktivizm
1917 yılında gerçekleşen Rus Devrimi’nin, yeni kurulacak olan sistemde ihtiyaç duyacağı sanatsal yapıya cevap olarak ortaya çıkan bir akımdır. Bu akımın temeli, Vladimir Tatlin’in Picasso’yu ziyaretiyle başlar. Tatlin Picasso’nun kübik çalışmalarını üç boyutlu hale getirmek için rölyef çalışmaları yaparak Konstrüktivizmin temellerini sağlamlaştırıyordu. Duvara monte edilmiş eserlerle işe başlayarak, tavana asılı eserler üretmiştir.
İşçi sınıfına dayalı yeni yönetim sistemi kurulduktan sonra sanatçılar, işçilerin çalıştıkları fabrikalardaki materyallerle onları özdeşleştiriyor ve bu malzemeleri sanat için kullanıyorlardı. Bu da işçi sınıfıyla aralarındaki bağı kuvvetlendiriyordu.
1919 yılında Komünist Partisinin de desteğini alan bu akım, 1921 yılında siyasi ayrışmalardan dolayı bazı sanatçılarının Avrupa’ya gitmesiyle, Rusya’da yeni bir sanat anlayışı hüküm sürmeye başlamış ve sanat artık rejimin ihtiyaçlarını karşılar hale gelmiştir.
Vladimir Tatlin (1885-1953)
Ticaret gemilerinde denizci olarak çalışıp, aynı zamanda sokak sanatçısı olarak hayatına devam ediyorken Picasso’yu ziyaretiyle yeni bir akımın temellerini atmıştır. Kendini Rus devrimine adayan Tatlin, yaptığı sanatı gündelik kullanım alanına taşıyarak fabrikalarda üretim yaptırmıştır. Örneğin soba, sıcak tutacak kış kıyafetleri gibi.
Naum Gabo (1890-1977)
Münih üniversitesi’nde okurken Wassiliy Kandinsky’le tanışmış; 1920 yılında Rusya’ya dönmüş ve yaptığı heykellerin inşa edilme yönteminden dolayı “Konstrüktivizm” kavramı ortaya çıkmıştır. Çalışmalarının soyut olarak değerlendirilmemesi için bu adı uygun görmüştür. Berlin’e olan ziyaretinden sonra Rus sanatının değişimini öngörerek bir daha geri dönmemiştir.
El Lissitzky (1890-1941)
Almanya’da mühendislik eğitimi almış, Marc Chagall tarafından mimari profesörü olarak atanmıştır. Malevich ile birlikte devrim propagandası çalışmaları yapmış, devlet yüksek sanat atölyesinde görevlendirilmiş “yeninin onaylanması projesi” adlı bir projeyi başlatmıştır.
Dada
1. Dünya Savaşı sırasında burjuvaziye ve savaşa karşı ortaya çıkmış bir akımdır. Amaçları geleneksel olan her şeyi yıkıp yerine yeni bir sanat akımı ortaya çıkarmaktır. 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’un kurduğu bir müzikholde başlayan bu akıma Fransızca “oyuncak at” anlamına gelen Dada ismini vermişlerdir.
Geçmişe dair bütün sanatsal yapıları reddedip, anlamsız şiirler yazarak, izleyici ters yüz edecek imgeler üretmişlerdir.
Savaş bittiğinde birçok bölgede yaygınlaşmıştır. 1921 yılında Paris’te Andre Breton’un çevresinde toplanmışlardır.
Andre Breton, sanatın bütün kurallarına karşı çıkmış, gündelik objeleri sanat ve siyasi bağlamda kullanması ile bu akımı hareketli kılmıştır. 1921 yılında şiddetli tartışmalar sonunda dağılmıştır. Sanatçıların birçoğu ilerde Sürrealist çalışmalar yapmışlardır.
Francis Picabia (1879-1953)
Empresyonist, fovist, fütürist, kübist ve orfist çalışmalar yapmıştır. Marcel Duchamp’la tanıştıktan sonra 1913 yılında New York’a gitmiş, orada bir sergi için makinelerin insan gibi erotikleştirildiği çalışmalar yapmıştır. İsviçre’de Dadist dergi olan 391’i yayınladıktan birkaç yıl sonra Dadistleri sıradanlıkla suçlayıp onlardan ayrılmıştır.
Marcel Duchamp (1887-1968)
Sanatçı bir ailenin çocuğuydu. 1. Dünya Savaşı esnasında New York’ta Dada akımına üye oldu. İronik çalışmalar yapmıştır. Rastlantı ve dil oyunlarını kullanmıştır. 1920 yılında Dada grubuyla sergi açmıştır. Sanatla ilgilenmeyi bıraktığı düşünülse de 1968 yılında yeni bir çalışması ortaya çıkmıştır.
Man Ray (1890-1976)
Hem Dadist hem Sürrealist çalışmalar yapmıştır. Moda ve portre fotoğrafçısıdır. Kolaj çalışmaları yapmıştır. Film banyosu sırasında içeriye ışık alarak fotoğraflardaki renkleri tersine çevirme tekniği olan solarizasyonu geliştirmiştir. Ayrıca ışığa duyarlı kâğıda objeleri yerleştirip ışıkta bırakarak doğrudan fotoğraf uygulaması olan rayografi tekniğini geliştirmiştir.