Ne derece doğrudur bilmem ama Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’e atfedilen bir hadiste: “Acı da olsa doğruyu söyleyiniz.” der. Ben de bu hadisten hareketle bir şeyler yazacağım bu sayıda.
Artık bir gerçeğin altını çizmek zamanının gelip geçtiğini biliyorum. Adalar, eski Adalar değil. Hele “Ada” hiç değil. 1983 yılından bu yana yürütülen çabalarla “kasaba” görünüşü ile tenzil-i rütbe almıştır. Her sayıda aynı olumsuzlukları yazıp, ne moralinizi bozmak, ne de kendimi rahatsız etmek istiyorum. Kaldırımların efendisi önce esnafın malları oldu. Sonra sokak lokantalarının masa ve iskemlesi kaldırımların efendisi olmayı devraldı. Arkadan bisikletler, derken işportacılar ve son efendi “üç tekerlekli elektrikli vasıtalar” oldu. İşin tuhaf tarafı, iki tekerlekli düz bisikletlere yasak olan yerlerde bu üç tekerlekliler cirit atıyor. İnanın İstanbul trafiğindeki yoğunluk burada da yaşanıyor. Yetkililere bir ricam olacak: İki tekerlekli bisikletlere yasak olan yerlerde, üç tekerlekli elektrikli araçlara da yasak getirilsin.
Tuhaflığın büyüğü: tam teşekküllü hastanelerden alınmış raporlara dayanarak Adalar Belediyesi’nden plaka alanların hiçbirinin sağlık probleminin olmadığı gerçeğidir. Sakat aracı değil bu üç tekerlekliler. Eğer Belediye gelir amaçlı plaka dağıtıyorsa heyet raporuna ihtiyaç yok. Evi uzakta olanlara, fayton kuyruğunda bunalanlara, ileri saatlerde fayton bulamayanlara, yaşlılara bu araçlar lazım ise (ki öyle) verin plakayı siz de parmağınızın arkasına saklanmayın, biz de oh diyelim. Ancak bir başka problemi de beraberinde getirdi bu üç tekerlekliler: Park yeri arayışını. Vapur, deniz otobüsü veya deniz motoru ile ana karaya gidenler, mini oyuncaklarını kaldırımlara park edip, görüntü kirliliği de yaratıyorlar. Belediye belli bir yeri bu araçlar için park yeri yaparak gelir de temin edebilir. Nasıl ki araba meydanı faytonların park yeri, belli köşeler bisikletlerin park yeri olmuşsa üç tekerleklilere de bir park yeri elzemdir.
1984 yılında Gülistan Caddesi’nin devamında deniz iki yana doğru doldurularak güya park alanı yaratılmıştı. Bu parkın batı yanına “Atatürk Parkı”, doğu uzantısına da ne alaka(!) “Kenan Evren Parkı” adı verilmişti. Neyse ki Ada’ya yakışmayan o isim silinip sonradan “Özgürlük ve Demokrasi Parkı” adı verildi. Bana sorarsanız özgürlük ve demokrasinin tartışıldığı bu toplumda bu isim de yakışmıyor ve içimi acıtıyor. İyisi mi Ada’nın karakterini, ekolojisini, demografisini bozan bu kaçak inşaat artıklarının molozları üzerindeki parka, oluşmasına sebep olan o zamanın Belediye Başkanı’nın adı verilmelidir. Park isimleri her ne kadar sembolik ise de güzergâhın adres ismi güllerden nasiplenememiş “Gülistan Caddesi”dir. O halde gülfidanları dikilerek, bir nebze de olsa buralara güzellik katmayı düşünmez misiniz Adalar Belediyesi?
Doğu tarafındaki sahile merdivenler koyarak yurttaşların denize girme, serinleme, arada bir de boğulma olanağını sağlayan Belediyemiz 30 yıldır neden soyunma yerleri, tuvalet ve duş yerleri yapmaz, cankurtaran bulundurmaz? (Adanın çevresindeki plajlarda cankurtaran ve hekim var mı onu da sorgulamak lazım?) Bu hizmetleri yerine getirdiği takdirde Belediyemiz gelir de sağlamış olacaktır. Tuvalet için en uygun yer kanaatime göre, Adalar Belediye binasının deniz tarafı olabilir. Kumsal’da Su Ürünleri Kooperatifi’nin elindeki saha da ikinci bir tuvalet yeri olarak düşünülebilir. Soyunma kabinleri sıkça sahilin belli yerlerine demonte olarak konulabilir. George Herbert, ‘Akıllıların Mızrağı’ adlı yapıtında: “Bir çiçekle çelenk yapılmaz.” der. Bilmem anlatabildim mi?
Yaz mevsimlerinde ağırlıklı olarak cumartesi ve pazar günleri yoğun “sorunlu ziyaretçilerimizin” necasetini duvar dibindeki zakkumların arasından kimi zaman toplayan temizlik elemanları, kimi zaman da bırakarak gübreye dönüşmesini sağlıyorlar ama kokusu bize bonus olarak kalıyor!
Şu memişhane problemini halledemeyen necip milletimin yöneticilerine bir kapak da İstanbul metrosundan olsun: Levent durağında pis kokuları fark eden bir Adalı arkadaşımın beyaz masayı arayarak uyarması üzerine iki haftadır kapalı olan tuvaletlerin sorunu devam ediyor. Zakkum diplerine bonus bırakan İstanbulluların, metronun raylarına da deşarj özgürlüğü var mıdır?
Kurban olduğum güzel ülkemin yurttaşlarının kurban bayramında çevre kirliliği yaratmadan bayramlarını idrak etmesini gönülden dilerim. Sevgilerimle.