Son zamanlarda her yerde hemen her haber kanalında, gazetede Kurbağalıdere ile ilgili haberleri izler ve okur olduk. Kurbağalıdere’den çıkartılan atıklar nereye götürülüyor ya da dökülüyor? Nereye dökecekler? Tabi ki en kolay olan yere, denize!
Ne zaman barıştık ki biz denizle? Ne zaman döndük ki yüzümüzü? Oysaki üç tarafı deniz olan ülkeye sahip olanlar biz değiliz sanki... Binlerce canlı, milyonlarca organizma, yaşamın en büyük döngülerinden birinin ev sahibi ve yaşamamızın tek ve yegane ihtiyacı olan oksijenin %70-80 kaynağı (plankton). Ama biz kendi hırslarımız, kendimiz dışında neye sahip çıkıp, neyi koruduk ki denizi koruyup ona gerektiği gibi saygı gösterelim? Hem bunları yapmayalım hem de ondan yaşam ihtiyacımız olan oksijen ve yüzlerce canlısı ile hayatta kalmak için yemek vermesini bekleyelim...
Şimdi de bunca tekne, bunca çöp, talan, denize dökülen milyonlarca galon atık yetmezmiş, onu yeterince yaralamazmış gibi ufacık Marmara Denizi’ne, Adalarımıza bu atıklar dökülmeye başlandı... Hem de az da olsa doğal yapısı, özgün ekolojisi, canlıları, Akdeniz’de ve belki de Dünya’da olmayan kendine özgü gorgonları, mercanları olan ve bu türlerin AB tarafından koruma altına alınması gerektiği belirtilen bu denize...
Önce tespit sonra takip
Akarsu özelliğini tamamen yitiren Kurbağalıdere’nin ıslah çalışması İstanbul Büyükşehir Belediyesi Altyapı Hizmetleri Müdürlüğü tarafından yaklaşık 3 yıldır devam ediyor. Çalışmalar sırasında bir yandan kepçeler ile dip temizliği yapılırken, bir yandan Kurbağalıdere’ye su pompalanıyor. Kurbağalıdere’den kepçeler yardımı ile toplanan atıklar ise Dökü isimli gemilere yükleniyor. Dökü isimli gemileri, Marinetraffic internet sitesi üzerinden takibe alan çevreciler, bu gemilerin Sivriada ve Yassıada yakınlarına gidip geldiğini suçüstü tespit ettiler.
İnternetteki tespitin ardından, Yassıada açıklarında bekleyen çevreciler, üzerinde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı logosu bulunan Dökü-8 numaralı gemi ile karşılaştı. Uzunca bir kovalamacanın, gemiden edilen telefonların ve normalde gittikleri rotanın çok üzerine çıkmalarının ardından geminin çamur yüklü yükünü Yassıada ve Sivriada açıklarına boşalttığını video ve resimlerle tespit ettiler, boşaltılan yerdeki deniz suyunun renk değiştirme sinin de boşaltmadan hemen sonra çektikleri fotoğraflarda da görülmektedir. Çevreciler, atıkların denizde yarattığı tahribatı ölçmek için numune aldılar.
18 Ağustos 2015’te Adalara yapılan bu talanı Habertürk’ten Ela Sezen Milliyet’ten Seray Yalçın, Slow Food Türkiye’den Defne Koryürek, Hayalet Ağ Avcılarından Adalı Serço Ekşiyan, Deep Dream Dalış Merkezi, Adalar Kent Konseyi-Denizle Yaşam ve Koruma Çalışma Grubu Başkanı Volkan Narcı ve aktivistler kamuoyuna duyurdular.
Onlara Maltepe, Pendik, Kartal, Tuzla Kent Konseyleri, Adalar’daki diğer STK liderleri de katılınca büyük bir başarı elde edilmiş oldu.
Bu ifşadan sonra İBB atıkların Adalara dökülmesini durdurdu. Müteahhit firma bu sefer de çevreyi hiç düşünmeden kolay yöntemlere devam etti. İBB’den gelen açıklama atıkların Şile’ye götürüldüğü yönündeydi. Ama atıklar Kemerburgaz’dan çıktı. Sonra da hiçbir bilgi verilmeden, Kartal Belediyesi Başkanının da bilgisi olmadan Kartal kum iskelesi ve sahiline dökülmeye, burada bekletilmeye başlandı. Burada biriken bakteri ve mikrop dolu çamurlara gelen şikâyetler üzerine döküm durduruldu. En sonunda da Haber Türk’ten Ela Sezen atıkların Ömerli’ye götürüldüğünü tespit etti.
Bunca kovalamaca, bunca eziyet, bunca gönüllü, çevreci insanların işi gücü yok mu, neden bunlarla uğraşıyorlar mı diyorsunuz?
Söyleyelim; bu aybaşında Kurbağalıdere’den alınan örnekler incelendiğinde görülmüş ki litrede en az 7 miligram olması gereken oksijen burada sadece 0,1 seviyesinde! Gene Kadıköy Belediyesi’nin dere ağzında yaptırdığı ölçümlere göre, her 100 mililitrede 200 olması gereken fekal bakteri 2900, 1000 olması gereken koliform 6300, sıfır olması gereken kolibasili de 2200 seviyesinde. Yaşayan bir su değil burası, akan bir kanalizasyon ve Marmara’ya akıyor.
Aaaa bilmiyor muydunuz? İşte siz bu zehirde denize girmeyin, bu zehirden beslenmiş balıkları yemeyin, bu zehirden yaşam savaşı veren tabiat varlıkları, canlıları etkilenmesin diye uğraşıyorlar. İstanbul’da tek doğal kalmaya çalışan ama can çekişen Adalarını ve yaşamlarını korumaya çalışıyorlar...