Cumartesi, 05 Eylül 2015 17:54

İyisiyle kötüsüyle, eğrisiyle doğrusuyla…

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

İyisiyle kötüsüyle, eğrisiyle doğrusuyla Yazı devirdik sayılır, Eylül’ü getirdik. Pek de kolay olmadı valla. Zor bir yazdı, zira eritici sıcaklar bir yandan, kötüsü çok iyisi az, eğrisi çok doğrusu azdı. Sıcaklardan uzun uzun söz etmeye gerek yok. O, insana “Kendim ettim, kendim buldum” dedirtecek bir durum. Zaten doğa böyle katledildikçe, betonlaşma manisi böyle sürdükçe beter olacağı malum. Diğer eğriler ve kötüler adalıları canından bezdirdi. Bu yaz Heybeli ve Büyükada’ya hiç gitmedim. Büyükada’nın yürekler acısı durumunu paylaşım sitelerindeki fotoğraflardan biliyorum. İskele meydanı, fayton kuyrukları, atların perişan hali, sahillerde donla, gecelikle ve bilumum uygunsuz kılıkla denize giren insanların yarattığı görüntü kirliliği ve sonu gelmeyen, başa çıkılamayan çöpler.

Burgaz ve Kınalı’ya birkaç kez gittim, ne yazık ki hafta sonlarına denk geldi hep. Öyle ki malum halleri gördüm. Burgaz’ım diğer adalara kıyasla biraz daha iyi durumdaydı, en azından görünür yerleri... Zira malumunuz orada iskeleden çıkar çıkmaz soyunup dökünüp kendini sulara atıverme kolaylığı yok. Benim göremediğim taraflar, yani ünlü 6 Numara, Kalpazankaya, Punta ve Çamakya kıyıları da belki diğer adalar gibiydi, bilemem. Ay birden aklıma geldi, aç parantez; Punta ve Çamakya’ya da diğer eski isimlere yapıldığı gibi başka milli isimler takıldı mı acaba benim bilemediğim? Kapa parantez.

Ama Burgaz’daki meyhane patlaması ve yürüme yolunda ta deniz kıyısına kadar yayılmış olmaları hayret vericiydi ve Kınalı’dan aşağı kalır yanı yoktu. En kenarda bir metre var yok bir yürüme alanı bırakmışlar ki geçerken birine çarpsan kendini denizde bulur. Adanın yerlilerden bir köpekçik, hem yiyip içenlerden nasiplenebilmek hem de yürüyenlere takılmamak için, poposunun yarısı dışarıda, kuyruğunu denize doğru sarkıtarak oturabilmişti ancak. Hafta sonları tıklım tıklım dolu olan meyhane müşterilerinin büyük bölümünü de Kınalı’dan gelenler teşkil ediyordu. Nedense onlara, kendi adalarındaki meyhane bolluğu yetmiyor sanırım.

02 iyisiyle kotusuyle 510x

Şimdi, bütün adalar, her yıl misliyle çoğalan hafta sonu işgalcilerinden sürekli şikâyetçiler. Bu yıl da had safhadaydı. Ben de birçok yazar dostum gibi bu konuda defalarca yazıp çizmişimdir. Ve her seferinde, ayrımcılık yapmakla suçlanmışımdır. Neden bir türlü anlatamıyoruz ki biz kimse gelmesin, adalar yalnız adalıların yararlanabileceği tatil beldeleridir demiyoruz. Saygısızlığa, pisliğe ve terbiyesizliğe isyan ediyoruz. Gel, denizine gir, havasından suyundan sen de yararlan, ye iç ama terbiyeli davran. İç çamaşırınla denize girip oranı buranı teşhir etme, bir yerini açmayınca namuslu olursun sanıp, entariyle, gecelikle denize girip, üzerine yapışan kıyafetinle büsbütün kışkırtıcı olduğunu kabul et. Evinde bi dene istersen geceliğinle suya bi gir çık ve aynaya bak. Çişini bilmem ama en azından kakanı denize yapma. Tuvalet aramaya üşenme. Sonra çöplerini ortalıkta bırakma. Toparla, götür atılması gereken yerlere at. Bu arada belediyenin, tuvalet ihtiyacına hala bir çözüm bulamadığı gibi, çalışanların da hafta sonları inadına, dolan konteynırları boşaltmadıklarını gördüm.

Yıllardır bu soruna çare aranıyor. Duydum ki adalı olmayanlardan ekstra giriş ücreti alınması düşünülmüş. E peki, ben bir dostumun evine gidiyorsam ne olacak? Sökmez bu, hem de adil değil. Düşündüm ki acaba bir kontenjan mı konsa? Mesela adaların günlük kapasitelerine göre, ziyaretçi miktarı hesaplansa, dolunca kalkış yerlerine bildirilip, oralardan anons ettirilse; “Daha fazla alamıyoruz” diye. Ama ben biliyorum, esnaf da kışkırtıyor.

Zira günübirlikçilerden ekstra para kazanıyorlar. Kınalı sahilindeki şezlongların arasında bir karış geçiş mesafesi bile yok. Ay bilemedim valla ama kesin olan bir şey varsa, her şeyden önce mayodan başka bir şeyle denize girmek yasaklanmalı, cezası olmalı. Çöp atmanın da cezası olmalı. Biliyor musunuz? Benim çocukluğumda bazı muaşeret cezaları vardı mesela iskelede mayoyla dolaşmak yasaktı. Çevirirlerdi, ceza keserlerdi. Kalabalık yerlerde bisikletle gezmek de yasaktı, onun da cezası vardı, hem de bisiklet için de ehliyet alınırdı. Öyle ipini koparana rastgele bisiklet kiralamak diye bir şey yoktu. Ne oldu da tüm bunlar değişti? Baksanıza ne kazalar oldu. Hele o akülü, elektronik, motosikletten bozma garip araçlar? Sözde atları gözeterek faytonlara alternatif olarak düşünülmüştü.

Sonuç?

Her evde birkaç tane var. Kapı önlerine, bahçelere otomobil park eder gibi diziyorlar. Hatırlıyorum, birkaç yıl önce kalbi yorulmasın diye Kadıyoran’da oturan Aydın Boysan’ın bir skuter kullanmasına ancak izin verilmişti, o da raporla, eşi bile binemiyordu. Kendi binecek, kadıncağız da yanından yürüyecek. Şimdi ne oldu? Hadi Büyükada gerçekten büyük, ya Kınalı’ya ne demeli? Kınalı’da zaten fayton mu vardı? Birkaç bakkal arabası vardı o kadar. Önce polis aracını taksi diye kullandılar, yetmedi, minibüs koydular, yetmedi, şimdi herkesin, cep telefonu gibi, sırf kendine ait özel akülü aracı var. Ne oldu yani? Yokuşlar mı çoğaldı aniden? İnsanlar daha mı dayanıksızlaştı? Yaş ortalaması mı yükseldi? İnsan sokakta yürürken, kendini lunaparklardaki çarpışan arabaların pistine düşmüş gibi hissediyor yahu.

Bakın sevgili adalılar, sevdiğiniz adalar sabah açılıp akşam kapanan mesire yerlerine dönmesin diye, daha da beteri İstanbul’un çöplüğü haline gelmesin diye bu kış el ele verip bir şeyler yapın, çareler düşünün. Vallahi niyet resmen kötü görünüyor. Baksanıza Sivriada’yı ve Yassıada’yı da kurban etmeye karar verildiği yetmezmiş gibi Kurbağalıdere’de biriken pisliği de getirip adaların açığına döktüklerini duydum, haberiniz olsun. Tam ben bu yazıyı yazarken de artık yapılan itirazlar sonucunda mı durduruldu, ne olduysa bilmem, Kartal’da büyük bir havuz yapıp oraya dökme kararı aldıkları haberi geldi. Eğer itirazlar sonuç verdiyse demek ki el ve gönül birliği işe yarıyor.

Ay epeyce içimi döktüm galiba.

Ne diyeyim? Keşke bir nebze işe yarasa...

 

Son değişiklik Salı, 08 Eylül 2015 19:28
Yorum yapmak için oturum açın