Cuma, 01 Ağustos 2014 00:00

İdris

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Dostum, insan sarrafıdır.

Hangisi mi? Bazen herkesten eski dediğim, bazen noktalı virgül uzmanı dediğim...

Adada henüz ilk haftalarımdı. Bir gün, ‘Bu, bizim İdris’ diyerek sokakları süpüren birini tanıttı. Baktım, terden yüzü gözü bulanık tıknazca bir adam... Kısaca sohbet ettik ayaküstü, kolay gelsin falan dedik.

Böylece İdris de ada halkından tanıdıklarım arasına katıldı. Yesari Asım Arsoy ile Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın büstlerinin bulunduğu park ve iskele dolaylarındaki bazı sokaklar, onun bölgesi. Özellikle buralarda rast geliyorum. Kiminde hal hatır sormakla kalmıyor, kısaca sohbet ediyoruz. Daha doğrusu, biraz soluklanırsa teri kurur mu umuduyla ben kendimce lafa tutuyorum:

‘İdris, nasıl değerlendirmeli bu kadar turuncu? Ne zamana kadar duracak bunlar böyle?’

Meyve dolu dallara bir bakıyor:
‘Mesela... limon gibi kullanılabilir. Salatada bir deneyin.’Sokağın üst ucu tertemiz, bu ucu... Ne siz sorun ne ben söyleyeyim..

‘Yahu daha dün süpürmedin miydi sen buraları?

‘Süpürdüm, süpürdüm ya, temizlik dediğin de insanın kalbine göredir beyim.’

‘Peki, ne yapmalı?’

‘Kirletenlere temizletmeli ara sıra, temizletmeli ki anlasınlar...’Yine vızır vızır bisikletliler... Üstümüze üstümüze geliyorlar gibi. Bunun bir de hafta sonları var ki, tam kâbus, desem yalancı olmam! Bu koca kentin bütün bisiklet meraklıları, ustası, acemisi, ilk kez deneyecek olanı buralara yığılıyor sanırsınız!

İdris adanın eskilerinden, elbet benden iyi biliyor bu sorunu. ‘Ya buna ne dersin?’ dememe kalmadan:

‘Avrupa’daki gibi’ diyor, ‘bisikletlilere ayrı yollar yapmalı. Yoksa bitmez bu dert...’Nasıl bir adam bu? Ne(yi) sorsam, neyi merak etsem uygun bir yanıt veriyor. Hazır mı desem?

Olamaz, ama o soruları soracağımı nereden kestirebilir? Terinin bir damlası bile kurumadı sanki. Bir soru daha buluyorum:‘Sağlığın yerinde mi?’‘Bir yaramazlık yok...’

Artık tutamıyorum. Bilemediniz bir dakika öncesine kadar diken üstünde gibi değil miydi bu adam? Yeniden toza bulanıyor. Terli terli hem de...

Sokağın bu ucunu da süpürecek, sonra -sanıyorum- sırasını bekleyen sokaklardan birine girecek. Bugün, yarın, öbür gün de hemen hemen aynısı... Bizler boyuna kirleteceğiz, o boyuna temizleyecek. Evet, tam tamına bir kısır döngü... Kimin canı dayanır buna yahu...

Yok, vallahi değilim, önüne gelen yeri kirleten insanlardan değilim. Hele de o güzelim parkları, sokakları kirleteceğim. Yine de İdris’i, ötekileri öyle harıl harıl sokakları süpürürken gördüğüm zamanlarda bir tatsızlık geliyor üzerime.Sadece tatsızlık da sayılmaz, öfke de, ne diyeceğini bilememe de mi desem? Bu sefer tutuyor, havanın domuzuna güzel olması, her yerin narenciye kokması gibi birtakım avuntular var ediyorum. Güya bu dur durak bilmez zahmeti İdris adına, ötekiler adına biraz biraz hafifleteceğim.

Peki, ama bir yararı var mıdır bunların, yani havanın domuzuna güzel olmasının, her yerin narenciye kokmasının falan? Sormadan bilemem ki? Belki bunlara benzer, belki benzemez, yine de İdris olsun, ötekiler olsun, bu kadar zahmete birtakım avuntularla katlanırlar gibi geliyor bana.Sözgelimi İdris’in evi adanın ta yukarılarındadır. Doğru, manzarasına doyum olmaz olmasına da her gün her gün ta oralara tırmanmak kolay mıdır? Hele elinizde pazar torbaları gibi birtakım ağırlıklar da varsa? Belki de İdris alır o evi, düz desem yalan olur, adada pek bulunmaz öylesi, en azından düzce bir sokağa indirir. Hem o eski bir evse, bu daha yenicedir, daha büyük, daha ferahtır. Biliyorum, ev halkı bir hanımıyla bir kendisidir ama konukları olmaz mı insanın? Diyelim memleketinden anası babası, hısım akrabaları özledik yahu deseler, artık gönül rahatlığıyla gelin diyecektir, gelin ne zaman isterseniz...

Daha durulur mu? Kalkar gelirler. İdris, tatil günleri adanın en güzel, en deniz kokan yerlerinde gezdirir konuklarını, türlü türlü ikramlarda bulunur. Bakar ki keyifliler, mutlular, kendisi de keyifli, mutlu olur. Biri daha berk, daha diri yürür, öbürü daha rahat soluk alır, İdris iyiden iyiye keyifli, mutlu olur. Dilinin ucunda oraların türküleri... Utanmasa usul usul söyleyecek...

Uğur’a bir uğrarlar. Dükkânın önünde yine bir dizi plastik leğen... Sabaha yakın ağlardan dökülenler... İstavriti de yüzüyor, iskorpiti, kırlangıcı, sarıkanatı, lüferi de... Bir kalkan yavrusu bile halsiz halsiz soluk alarak hâlâ bildiği suları arıyor. Merakla seyrederler bir süre, ellerinde bir torba pırıl pırıl istavrit, bir torba da domates, kıvırcık, roka, dönerler eve. Gelin Hanım becerikli mi beceriklidir, hazırlıkları tez elden bitirir, masayı bir güzel donatır. Kâfir ızgaranın da tam zamanı... Avluda bir mangal cız cız etmeye koyulur.

Ola ki bunların biri bile oynamaz İdris’in hayalinde. Tersine, bir gün canına tak ettiğini, tası tarağı topladığı gibi memleketine gittiğini görür. Zaten bir zaman önce yalnız kalan anası: ‘Bıktım usandım oğlum, gelin artık!’ demiyor muydu?

Ev ve bağ, babasının sağlığındaki aynı ev, aynı bağdır ya, tarla yarıcıdadır. Elin adamı, hakkı olanı mı, daha fazlasını mı ayırır kendisine, kim bilebilir? Bir dinlenme, arayı birazcık olsun kapama sürecinin ardından kolları sıvar mı İdris bir güzel? Hayır efendim, insan genciken kazandığı becerileri yitirmiyor pek, varsın o yıllardaki kadar atak olamasın. Hangi ürünleri sever buraların toprağı, buğdayı mı, mısırı mı, pirinci mi, onları da ona bırakalım artık.

Bir gün iskeleye iner ya da eve dönerken İdris’i durdursam, hal hatırın ardından desem ki böyle böyle... Seni sokakları ha babam süpürür temizlerken gördüğümde bunları kurarım bazen kafamda. Yine terli terli, yine diken üstünde gibi dinledikten sonra ne der acaba?

Yok, İdris ince adamdır, sakindir de, ‘Sana ne be adam? Yürü git yoluna...’ gibi sevimsiz bir söz etmez. Etmez ya, bocalayabilir. Birdenbire ne desin ki? Belli belirsiz bir ses duyarım o sırada. Pek yakından. Hani bir zamanlar ‘Yurttan Sesler’ vardı, bu da öyle bir izlence midir nedir? Evet, evet, yeleğinin cebinden gelir o türkü sesi.

Bu kafadaki bir adama kim aferin demez ki ben de demeyeyim? Her günkü hayatı, adada bir ada, hatta adacık: Bu park, iki yanındaki sokaklar, alttaki ve üstteki sokaklar... Kolay mı sanırsınız? Süpür babam süpür, temizle babam temizle... Hava ister tir tir titretecek kadar soğuk olsun, ister soluk aldırmayacak kadar sıcak... Her türlüsüne dayanmanın bir yolu olmalı. Bana sorarsanız, İdris o yolu biraz da yeleğinin cebindeki radyo ile buluyor.

Sözgelimi türküler dinlerken belki de buralarda değil, koca ülkemizde dolanır gibidir. Yollar, dağlar, yaylalar, ovalar, göller, ırmaklar, ardı sıra iller, kasabalar, köyler... daha nereler nereler gözlerinin önüne gelmez. Sokaklara girer, pazarları seyreder, bu handa demir döven, öteki handa yemeni diken ustalarla sohbete koyulur, derken tam da o anda dinlediği türküden esinlenerek bir bedestenden kendisine yeleklik, hanımına fistanlık falan kestirir. Sonra bir bakar ki bütün sokak, tertemiz!

Ama İdris’in nereye girerse orasını temiz pak etmesini bütün bütüne o ufacık radyosuna da bağlayamam. Görevinin hakkını -fazlasıyla- vermek, adamın yapısında var zaten.

Öyle olduğunu anladığımdan beri, ben de dostum ya da yakınım birilerine ‘bizim’ diyerek tanıtıyorum İdris’i. Yeter ki sakin bir zamanına rast gelelim, biraz soluk almaya fırsat bulsun.

Son değişiklik Pazar, 11 Ocak 2015 14:41
Yorum yapmak için oturum açın