Perşembe, 01 Şubat 2018 13:03

Adalar’da Mimoza Yağmasına Son!

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Biliyorum, Adalar’ın belki de en kötü geleneği (!) bu bahar da, daha doğrusu bu baharın ilk günlerinde de mutlaka yinelenecek: Gözlerini para hırsı bürüyen birtakım insanlar, sabahın en erken saatlerinde ya da geceye doğru ilk alacalıklarda yerlerini pekiyi bildikleri mimozaları bütün hırsları, hoyratlıklarıyla yağmalayacak, koca koca torbalara, kirli bezlere, arabalara yığacak, henüz tomurcuk halinde olanları yol boyunca gözlerden ırak bir yerlere attıktan sonra, beğendiklerini demet demet yapacak, sonra iskelelerde uyduruk birer tezgâha dizerek alıcı bekleyecek. Kimileri de İstanbul’a indirerek Bostancı, Kadıköy, Karaköy... iskelelerinde tıpkı Adalar’daki satıcılar gibi, “Adanın mis kokulu mimozaları bunlar!” bağırtılarıyla alıcı kollayacak.

O gün satılanlar satılacak, satılamayanlar -mimozalar tez pörsür, ertesi güne kalmaz bile- bir yerlere atılacak ya da öyle kalakalacak.

Bir iki soru soralım o halde:

“İnsan hakları”, “hayvan hakları” gibi, bir de “bitki hakları” yok mudur? Her canlının ilk ve en değerli hakkı, hayat hakkıdır!

Türk Ceza Yasalarına göre, bu eylem bir tür “yağmalama” sayılmaz mı? Bu bağlamda birtakım ciddi yaptırımları, cezaları olması gerekmez mi? Örneğin, Adalar Belediyesi’nin, zabıta memurlarının bu yağmayı önlemek görevleri arasında değil midir?

Ya Adalar halkı? Gözleri önünde her yıl yinelenen bu acımasızlığa neden duyarsız kalırlar?

Böyle giderse, bir gün, altında, yanında yöresinde derin derin soluk alacakları, dinginlik ve esenlik bulacakları mimozalardan yoksun kalacaklarını neden kestiremezler? Ada turlarında, yoluna yoluna, yağmalana yağmalana sakat bırakılan onca mimoza ağacına rast gelince bir vicdan azabı duymazlar mı? (Bu soruyu önce yağmacılara sormalıyım elbet, ama onlara sormanın ne yararı olabilir?)

Mimozaları satın alanlar da bir vicdan azabı duymalı değil midir?

Daha uzatmayayım: Dilerim, dilerim ki bu bahar öyle olmaz; toplumsal bir duyarlıkla bu kötü, rezil gelenek biter, birdenbire bitmese bile ilk adımlar atılır.

Unutmayalım: Boğaz’ın simgesi erguvansa, Adalar’ın simgesi de mimozadır! Ama korunmazsa bu özelliğini nasıl sürdürebilir?

Sayın Bercuhi Berberyan Hanımefendi! Adalar’dan ilk umudum sizsiniz! Duyuyor musunuz sesimi?

 

Mimoza katliamına son verin

Bercuhi Berberyan

Keşke diyorum insanoğlu arada bir bitkilerle de iletişim kurabilseydi. Keşke onların da bizim duyabileceğimiz frekansta sesleri olabilseydi. Yine de hoyratça yolabilirler miydi acaba? Yemek için koparılan bitkilere bir diyeceğim yok zira fark etmeyecekti. Hayvanlar da feryat ediyorlar ama onları kesip yiyoruz. Avaz avaz bağıran bir kuzuyu bağlayıp evimizin bir köşesine süs diye koyabilir miydik?

Yıllar önce, hayvanlarla ilgili olan ‘İçimiz Isınsın Biraz’ kitabımı yazdığımda birkaç okulda konuyla ilgili söyleşiler yapmış, çocukların sorularını cevaplamıştım. O okullardan birinde, bir çocuk hiç unutmadığım, unutamadığım şöyle bir soru sormuştu: “Bir yangın olsa, bir hayvanla bir ağaç alevlerin orta yerinde kalsa, elde de tek bir kova su olsa önce hangisi kurtarılmalıdır? Siz hangisini kurtarırdınız?” Oldukça şaşırdım. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Epey düşündükten sonra “Bence” dedim “önce ağaç kurtarılmalıdır, hayvan kaçabilir, ağaçsa kıpırdayamaz. Ama ben orada olsam herhalde bunu bile bile önce hayvanı kurtarırdım çünkü sesi var. O avaz avaz bağırırken nasılsa kaçar diyerek, elimdeki suyu ağaca dökemezdim herhalde.”

Bunu biraz vicdanlara dokunacak bir giriş yapmak için yazdım. Asıl derdim Heybeliadalı Adil İzci Bey’in Adaların simgesi Mimozalarla ilgili bir imdat çağrısı niteliğindeki yazısını desteklemek. Sevgili Adil Bey, sesinizi duydum, size katılıyorum. Sizi desteklemek için ancak bir yazı yazabilirim. Ve okurlarımıza “Eğer benim yazımı okuyorsanız Adil İzci Bey’in de yazısını okuyun, gözünüzden kaçmış olabilir” diyebilirim.

mimoza 2 280xÇizdiğim Mimozalar

Ben son yıllarda adalardan uzak, sevdiğim Burgaz’ın taşına toprağına hasret kaldım. Mimoza katliamına yakından tanık olamıyorum. Zaten bir türlü açtıkları mevsimde orada bulunamıyorum. En son birkaç yıl önce bir etkinlik için gittiğimde denk gelmiştim. Kardeşimle Kalpazan’a doğru bir yürüyüş yapmıştık, çiçeklenen ilk ağaçları gördüğümde gözlerim dolmuş, etraftakilerin ısrarına aldırmamış, koparmaya kıyamamıştım. Akşam dönüş için iskeleye indiğimizde herkesin elinde koca koca dallar vardı. İçim öyle yanmıştı ki... Biri de nispet gibi elindeki koca daldan minik bir parça koparıp elime tutuşturmaz mı? Eve gelir gelmez suya koydum, ertesi gün karşıma alıp resmini yaptım, hâlâ kurumuş olarak durur vazomda.

Yapmayın! Adaların simgesine kıymayın! Bunları yazdım ya, eminim ki adalılar zaten yapmaz, ‘bir kere gider belki bir daha görmez’ olan seyyar adalılar yapar. Begonvilleri de yoluyorlar ya... Ki onlar zaten eve götürene kadar yolda dökülür. Öyle ki bu yazılanlar para etmez bence. Okuyanlar pek popüler sosyal paylaşım sitelerinde falan paylaşsınlar bari. Duydum ki bu yıl da erkenden açmışlar. Ah... Kalabalık basmadan yaşasalar keşke...

 

Son değişiklik Pazar, 04 Şubat 2018 15:36
Yorum yapmak için oturum açın