Kimi zaman Büyükada tüm uyanışlara gebe, tüm ilhamlara açık ve tüm başlangıçlara hazır. Doğumum olmasa da tüm gerçekliğim bu yeni yılla başladı. Bu yeni başlangıçla ilham, başlangıç ve yenilikler turnasını gözünden vurdum. Çocukluğumun geçtiği Büyükada’yı ilk kez kışın gördüm ve yeni yıla ilk kez bir cam buğusunun ardında girdim. Belirsizlik insan doğasının en çaresiz illeti biliyorum, bilinmeyene duyulan merak, merakın getirdiği endişe ve buğuların ardında uzanan yollar. Hep sona ulaşamayan sorular ve cevapsız yolculuklar… Çektiğim bu fotoğrafa baktığımda cebimdeki İzmir biletini ve uzanan yolları adeta bir fotoğraf gibi zihnimde anımsayabiliyorum. Düşünsenize adeta bir ilkler tarihi ve “en çok korkulan” gün takvimi. Koyu bir umutsuzluk ama güçlü bir hayal gücü. İnsan düşünerek, yorularak ve meşgul olarak ne de çabuk unutuyor umutsuzluklarını...
Adanın rüyalarımda beni dönüştürdüğü o yırtıcı ama dünyalar güzeli canlısı; Martı. Çocukluğumdan beri kim bilir kaç kez insan değil de ağaç, ağaç değil de martı olmak istemişimdir. İşinizin sadece denizde ve toprakta, dünyevi olandan uzak ve uçarak olduğunu düşünün. Rüzgârla uçuşunuzun şekillendi-ğini, yaşamsal şekillenmelerden çok çok uzakta sadece rüzgar ve denizle yol aldığınızı hayal edin. Ne denli uçsuz bucaksız bir özgürlük ve ne denli uğruna değecek bir yol. Sadece deniz ve rüzgâr ve kendinize uzanan benliğiniz... Hayal edin...
Ve tıpkı Küçük Tur yürüyüş yolundaki gibi topraktan taş-tığınızı, kendinizi aştığınızı ve insanların size dans eden bir ağaçmışcasına baktığını tahayyül edin. Dünyada iç huzurdan ve dinginlikten öte ne varsa adada hepsi mevcut, doğanın her anı ellerinizde, bunu bilin.