Ağıt, genellikle ölümün ardından söylenen ‘halk türküsü’dür. Korku, heyecan, üzüntü, acı, isyan gibi duyguları dile getiren ezgili sözlerdir. Ağıt söylemeye boşuna ‘ağıt yakma’ dememişler; çünkü ağıt, diğer türkü formları gibi ne okunabilir, ne söylenebilir ne de çığrılabilir; ancak ve ancak ‘yakılabilir’!
Ölüm varsa ağıt da vardır! Ağıtın ölüme bağlılığını dile getiren bu gerçek, evrenseldir. İlk çağdan günümüze insanoğlu ölümün ardından çektiği acıyı ağıt yakarak paylaşmaya, hafifletmeye çalışmıştır.
Mitolojiler, ağıtların öyküsüdür bir bakıma. İster batı, ister doğu kökenli olsun bütün mitolojiler ölen kahramanların ardından yakılan ağıtlarla doludur. İnsan ölüm - ağıt zinciri epik ve çağdaş dönemlerde de sürmüş, bu da ağıtların ‘tarihsel’ değil ‘tarih - üstü’ olduğunun kanıtı olmuştur.
Ağıtın, ölümün bir türevi oluşu gerçeği, bu formun hem sözel hem de ezgisel derinliğinin temelini oluşturur. İnsanın ölümü algılayışı ne denli derinse yaktığı ağıt da o denli derin olur. Bu nedenle ağıt, aynı zamanda insanın ölüm karşısındaki duruşunun dile gelişi, dışa yansıyışıdır.
Ağıt, yüreğin titreyişi, dökülen gözyaşı, çekilen gönül ıstırabı ve bir canhıraş feryattır!
* * *
Ağıt, sadece ölen insanlar için yakılmaz. Çok az olmakla birlikte ağıtın ülkeler, kentler, köyler, akarsular, göller, dağlar ve bitkiler gibi insandışı varlıklar için de yakıldığı görülür. Ağıt yakılan sıra dışı bir diğer varlık ise Ermenistan’ın simgesi sayılan kayısıdır.* Bu meyve Ermenistan’ın her şeyidir. Sofrasındaki tatlısı, kahvaltısındaki reçeli, hoşafındaki tanesi, kanyağındaki miski amberi, adına düzenlenen festivalleri ve ezgilerini seslendirdiği ‘duduk’udur.
Kayısı ağacından yapılan duduk, gizemli ezgilerin ve ağıtların çalgısıdır. Sanki Allah, büyük bir acı yaşayan halktan özür dilercesine acısını haykırması için duduk’u yaratmıştır. Duduk’tan yükselen canhıraş ezgilerde hep aynı ilahi ses duyulur, hep aynı gözyaşları akar. Bu ses Allah’ın sesidir, bu gözyaşları Allah’ın gözyaşlarıdır.
* * *
Kayısı ağacına yakılan ağıtın yaratıcısı, Allah’a hep yakın durmuş, tanık olduğu ve yaşadığı en acılı anlarında bile Allah’a sitem etmemiş olan büyük müzisyen Gomidas’tır.
Gomidas çağını aşmış bir insandı. Bir din adamı olmasına karşın müzik çalışmalarında bir aykırıydı. O sadece Ermeni müziğini değil, insanoğlunun ezgisini derledi. Halkın geniş bir coğrafyada dile getirdiği şarkıları topladı, onları notaladı, yitip gitmelerini önledi.
Gomidas’ı asıl büyük kılan gerçek, etnomüzikoloji disiplininin doğuşundaki ilk harcı koyanlardan biri oluşudur. O, bu bilim dalının gerçek öncülerindendir.
Gomidas araştırma, inceleme ve derlemeleriyle Ermeni müzikolojisini bilimsel temellere oturttu. Ne var ki o salt bir etnomüzikolog olarak yaşamadı, asıl halk müziğinden esinlenerek bestelediği şarkılarla ölümsüzleşti. Bestelerini yaparken esinlendiği şarkıların otantik özelliklerine sadık kaldı, onları bozup yozlaştırmadı
Gomidas’ın müziğindeki ince duyarlılık, içtenlik ve içlilik hiç kuşkusuz onun kişiliğiyle ve kişiliğini oluşturan siyasal ve toplumsal arka planla ilintilidir. O’nun rafine duyarlılığının gerisinde daha on bir yaşındayken yetim kalışı yatar. Bu ince ve damıtılmış duyarlılık, 1915’te onu derin bir bunalıma itti. Hüzün ve acı, onu ölümüne dek terk etmedi.
* * *
Gomidas’ın birbirinden güzel yaratıları arasında Kayısı Ağacı’nın özel bir yeri vardır. Bir ağıt olan bu parça, Gomidas’ın doğaya dair duyarlılığının doruğudur. Gerek sözleri, ama asıl ezgisi, dinleyenleri derinden etkilemektedir. Ağıtın sözlerinin ezgisiyle uyumu benzersizdir. Kayısı Ağacı’nın geniş kitlelerin beğenisini kazanmasında hiç kuşkusuz lirik soprano İsabel Bayrakdarian’ın** eşsiz yorumunun katkısı büyüktür. Halkın geniş bir coğrafyada dile getirdiği şarkıları topladı, onları notaladı, yitip gitmelerini önledi.Gomidas’ı asıl büyük kılan gerçek, etnomüzikoloji disiplininin doğuşundaki ilk harcı koyanlardan biri oluşudur. O, bu bilim dalının gerçek öncülerindendir. Gomidas araştırma, inceleme ve derlemeleriyle Ermeni müzikolojisini bilimsel temellere oturttu. Ne var ki o salt bir etnomüzikolog olarak yaşamadı, asıl halk müziğinden esinlenerek bestelediği şarkılarla ölümsüzleşti. Bestelerini yaparken esinlendiği şarkıların otantik özelliklerine sadık kaldı, onları bozup yozlaştırmadı.Gomidas’ın müziğindeki ince duyarlılık, içtenlik ve içlilik hiç kuşkusuz onun kişiliğiyle ve kişiliğini oluşturan siyasal ve toplumsal arka planla ilintilidir. O’nun rafine duyarlılığının gerisinde daha on bir yaşındayken yetim kalışı yatar. Bu ince ve damıtılmış duyarlılık, 1915’te onu derin bir bunalıma itti. Hüzün ve acı, onu ölümüne dek terk etmedi.
* * *
Kayısı Ağacı’nın ilk dörtlüğü canhıraş bir feryattır. Bu dörtlüğün sözlerinden ve yürek paralayan ezgisinden parçanın kayısı ağaçlarına giren bir ‘kıran’ı konu aldığını anlarız. Gomidas, bu bestesiyle doğayla hemhal olmuş, yaktığı ağıtla kayısı ağacının acısını paylaşmıştır:
“Kayısı ağacı, bar tutma vay
Dallarını karma vay
Gezindikçe içinde
Acılarımı karma (vay)” ***
Kıran’dan bütün kayısı ağaçları etkilenmiş, bazı ağaçları bar tutmuş (küflenme, paslanma), birçok ağacın da dalları karılmış, iç içe geçmiştir. Bu da hasadı etkilemiş, üretim düşmüştür.
İlk dörtlükte, doğrudan kayısı ağacına seslenilerek ağıtın dramatik etkisi güçlendirilmiştir. Ağaçtan, bar tutmasına, dallarının karılarak iç içe geçmesine ve acıları karmasına izin vermemesi dilenir.
Ağıtın bu ilk bölümünde yüreklere seslenen İsabel Bayrakdarian, bizi ruhumuzun derinliklerine götürerek kayısı ağacının acısına ortak etmektedir. Daha ilk notalarda ezginin insanı iliklerine kadar ürperten etkisini lirik sesiyle duyumsatır bize.
Sözcükler, ne zaman notaların gücüne ulaşabildi ki?
Kayısı ağacına yakılan ağıtın yaratıcısı, Allah’a hep yakın durmuş, tanık olduğu ve yaşadığı en acılı anlarında bile Allah’a sitem etmemiflolan büyük müzisyen Gomidas’tır. Kayısı Ağacı’nın geniş kitlelerin beğenisini kazanmasında hiç kuşkusuz lirik soprano İsabel Bayrakdarian’ın eşsiz yorumunun katkısı büyüktür.
Kayısı Ağacı’nın ilk dörtlüğündeki canhıraş feryat, ikinci dörtlükte yerini yakınmaya bırakır. Gözyaşı dinmiş, duygular durulmuştur. Olan olmuş, felaket yaşanmış,‘kıran’artık geride kalmıştır. Aynı olayın bir daha yaşanmamasını dilemekten başka elden ne gelir.
“Verin ha, geri verin, dağlar yel aldı
Yüreğimin sevincini sel aldı
Gitsin de gelmesin artık bu yıl gibisi
Kara dert boynuma kaldı”
Kayısı Ağacı, iki mısrayla sonlanırken söz ve ezgi birlikte durulur, eşzamanlı sönümlenirler. Bayrakdarian’ın bitişteki yorumu, oyuncağı elinden alınan bir çocuğun yürek burkan sitemini andırır:“Yel, yel, yel aldı / Yüreğimin sevincini sel aldı”
* Kayısının bilimsel adı ‘Prunus armeninca’dır. Bu gerçek, kayısının Ermeniler için taşıdığı hayati önemi belgeler
** Gomidas Songs, İsabel Bayrakdarian, Chamber Players of the Armenian Philharmonic Orchestra, Şef Eduard Topchjan, Piyano Serouj Kradjian, Erivan, 2005 (Dzirani Dzar, Apricot Tree, 3.57 dk)
*** Dzirani Dzar (Kayısı Ağacı), Türkçesi Ardaşes Margosyan Dzirani dzar, bar mi da, vay / Jghnert irar mi da, vay / Amen mecht man kalis / Tsavers irar mi da
Ha dvek, yed dvek, sarer hovn engav / Srdis khntoom dzovn engav / Kna, el yed chka es darva darin / Sev dardn im vzov ehgav
Hov, hov, hovn engav / Srdis khntoom dzovn engav