Tahsin Nâhid… Kaynaklara göre gömütü Büyükada’da olan bu Fecr-i Âti ozan ve yazarını bugün bilen anan birileri var mıdır? Pek sanmam. Belki belki kimi üniversitelerin Türk Edebiyatı bölümlerinde, kısaca, o da sadece bir ad olarak… Zaten bütün ömrü hepi topu otuz iki yıl; 1887-1919 arası… Ama bu şiirini, yer yer süsleme gibi görünen romantik ögeler de olsa, severim. Okuyana, en azından bana kırk yılda bir okuduğumda dingin, sessiz sakin bir yaz, bir ada / Büyükada yazı (aslına bakarsanız baharı) vaat eder de ondan dolayı severim:
Yaz
Ada’nın çamlı, güzel sâhili üstünde, zarif
Bir güzel lane-i sevdâ… bu küçük köşk, bu lâtif
Yuvanın her tarafından, gece gündüz mürgaan
Pür meserret uçuşurlar ve öterler; o zamân
Bu saâdetli, meserretli, güleryüzlü eve
Mütemâdi dökülür hep uçuşan bir nağme.
Çamların hoş kokusuyla karışan bir rüzgâr,
Daima ordaki sâkinlere sıhhat yollar.
Gün doğarken bu güzel sâhile bir bûse gelir;
Sanki atlas sular üstünde perîler gezinir!
Güneşin pembe ufuktan süzülen envârı,
Başka bir belde-i sevdâda açan ezhârı
Bu güzel lane-i hülyâya meserretle döker;
Ve gelir burda yatan ruhları şefkatle öper.
Âşık oldum bu zarif lâneye ruhen güzelim,
Sen de sevdinse; evet, gel de berâber gezelim.
Dili pek ağır değil, değil ya, yine de bugünkü dile uyarlamayı bir deneyeyim:
Ada’nın çamlı, güzel sahili üstünde, zarif
Bir güzel sevda yuvası… bu küçük köşk, bu hoş
Yuvanın her tarafından, gece gündüz kuşlar
Sevinç dolu uçuşurlar ve öterler; o zaman
Bu mutlu, sevinçli, güleryüzlü eve
Aralıksız dökülür hep uçuşan bir ezgi.
Çamların hoş kokusuyla karışan bir rüzgâr
Daima orda(ki) oturanlara sağlık yollar.
Gün doğarken bu güzel sahile bir öpüş gelir;
Sanki atlas sular üzerinde periler gezinir!
Güneşin pembe ufuktan süzülen ışıkları
Başka bir sevda beldesinde açan çiçekleri
Bu güzel hayal yuvasına sevinçle döker;
Ve gelir burda yatan ruhları şefkatle öper.
Tutuldum bu zarif yuvaya ruhumla güzelim,
Sen de sevdinse; evet, gel de birlikte gezelim.
Anlatılan yer, nereden baksanız, yüzyıl kadar öncelerinin Büyükadası… Koca dünyamızda ne olduğu gibi duruyor ki Büyükada da olduğu gibi, yani o yıllardaki gibi dursun? Bu, usa ve mantığa aykırı olurdu zaten. Ama bunu rahat rahat sorabiliriz: Peki, evrilme böyle mi olmalıydı? “Böyle” sözcüğüyle neyi mi anlatmak, neyi mi imlemek istiyorum? Bu yakınlarda, olmazsa bir yaz günü Adalar’a, en “popüleri” Büyükada’ya bir zahmet buyurun bakalım; kendi gözlerinizle görün, kendi gözlerinizle değerlendirin, diyeceğim. Ama bir diyeceğim daha var: 1919 Nisanında ölen ve Büyükada’da toprağa verilen Tahsin Nâhid’e de -hayalen elbet- bir demet yollayıverin o sırada.
Kim biliyor ki ölümden sonrasını! Bakarsınız, uzandığı yerden duyuverir o buketin kokusunu!