Ekim hareketli başladı.
4 Haziran’da toplanan UKOME (İstanbul Ulaşım Koordinasyon Merkezi) önemli kararlar almıştı, Adalar’ın ulaşım ve lojistik düzenine ilişkin. Bu kararların yürürlüğe girmesi gecikmişti. Hedeflenen ulaşım aracı sayısına ulaşılamadığı, bu nedenle de yürürlüğe girecek yeni düzenin aksamalara neden olabileceği söyleniyordu İBB yetkilileri tarafından.
Var olan elektrikli araçlara ek olarak 60 kadar yeni taksi gelecekti ve bunun ilk partisi olan 20 taksi ancak ağustosta gelebilmişti, ekime kadar da tamamlanması bekleniyordu.
Eylülün ortalarında, alınan kararların bireysel akülülerle ilgili bölümünün 5 Ekim’de uygulamaya konacağı, bireysel akülü mopet türü araçların sahiplerinin, uygun koşullar taşımıyorlarsa araçlarını ada dışına çıkarmaları için son tarih olduğu duyuruları İBB tarafından adada asılmaya başlandı.
Nasılsa uygulanmaz deniliyor, hazırlık yapılmıyordu ama öyle olmadığı görüldü.
UKOME, sadece İBB temsilcilerinden oluşmuyordu. Hatta yapılan son düzenlemede, iktidarın kontrolündeki devlet organlarının, valilik, bakanlık temsilcilerinin sayısı artırılmış, İBB azınlıkta kalmıştı. Dolayısıyla, UKOME kararları, iktidar başta esas olarak kamu yönetiminin tüm unsurlarının kararı demekti. Zaten alınan kararların içinde, uygulamayı denetlemek, kullanılabilecek araçlar ve kullanıcıları konusunda ön izinleri vermek ve UKOME’ye alabileceği yeni kararlar konusunda her aşamada görüş bildirmek üzere “Adalar Ulaşım ve Lojistik Komisyonu” kurulması da vardı ve bu komisyon “Adalar Kaymakamlığı, Adalar Belediyesi, İBB Ulaşım Daire Başkanlığı, İlçe Emniyet Müdürlüğü ve İlçe Toplum Sağlığı Müdürlüğü temsilcilerinden oluşur. Komisyonun iş ve işlemleri Adalar İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından yürütülür.” deniyordu.
4 Ekim’de toplanacak Adalar Belediye Meclisi aylık toplantısı öncesinde hava oldukça gergindi. Faytonlar sonrası oluşmuş “turist taşımacılığı” boşluğunu, günlük getirisi hayli yüksek olan ve halk arasında “korsan taksiciler” diye nitelenen kişiler doldurmuştu. Sayıları da fazlaydı. Bu rant kapısını kaybetmek istemiyorlardı. Öte yandan, ağırlığı kadınlar olan ve gerek çarşı pazar ve gerekse ev-çocuk ihtiyaçları için bu tür araçları kullanan ve Adalılar grubu da vardı. Okulların yüz-yüze eğitime açılmasıyla çocuklarını nasıl taşıyacaklarını soruyorlardı. 4 Ekim’de bu iki grubun temsilcileri Adalar Belediye Meclisi salonunu doldurdular, giremeyenler de belediye önünde toplanmaya başladılar. Toplantı salonunda yakılan kıvılcım, hızla belediye koridorlarına, merdivenlerine ve dışarıya taştı. İtiş kakışa varan, sloganlara yansıyan gerilim yüksekti. İş çığırından çıkmış, “başkan istifa”, “Adalar’a kayyum istiyoruz” noktasına gelmişti. İstenen “kayyum”, oluşan komisyonun yapısı düşünüldüğünde farklı bir şey mi yapacaktı bilinmez ama, olayın siyasi arka planı olduğunu da ele verir nitelikteydi aslında. O güne kadar “partiler arası uyum” içinde uygulamaya konmaya çalışılan yeni ulaşım düzeni, bir küçük çıkar grubunun provokasyonuyla bozulmak isteniyordu. Ki Adalar, Adalılar buna çok alışıktı, geçmiş örnekler de dikkate alındığında. İşin ilginci, kayyum diye bağıranların büyük bölümünün, şu anda ülkemizde kayyum yönetimlerinden en çok mustarip bölgelerden gelmiş olmalarıydı.
…
Adalar, özellikle de Büyükada alınan yeni önlemlerin uygulamaya başlanacağı 5 Ekim Salı gününe bu ortamda uyandı.
Ama aynı gün öğleden sonra, gerilimin adresi tamamen farklı bir alana, noktaya kaydı. Büyükada İskelesi üzerinde, 2018 yılında TÜGVA’ya kiralanan alana.
TÜGVA, Türkiye Gençlik Vakfı’nın kısa adı. Ak Parti’nin gençliği kazanmaya, “dinine ve milletine bağlı bir gençlik yetiştirmeye” yönelik çalışmalarındaki önemli kurumlardan biri. İstişare Yüksek Kurulu’nda, Cumhurbaşkanı’nın oğlu da var. TÜGVA adı kamuoyuna, 2019 yerel seçimleri öncesi ve sonrasında, İBB başta AKP yönetimindeki büyükşehir belediyelerinin “yandaş” diye nitelenen dernek ve vakıflara aktardığı iddia edilen kaynak ve yerlerle ilgili olarak düşmüştü. Seçimleri kazanmasının ardından İBB Başkanı İmamoğlu, aralarında TÜGVA’nın da bulunduğu söz konusu dernek ve vakıflara sadece İBB’den yaklaşık 375 milyon TL harcandığını açıklamış ve bunların dökümünü vermişti. Bu harcamalar içinde ağırlığı, düşük bedelle kiralanan ya da tümüyle ücretsiz verilen mülkler, İBB kaynaklarıyla yapılıp devredilen yurtlar, projeler vardı. TÜGVA’ya düşük bedelle kiralanan İBB ve bağlı kuruluşları ait mülkler arasında Büyükada İskelesi üzerindeki mekanın da olduğu, o dönemde basına da yansımıştı.
İBB yönetimi bu vakıf ve derneklere kiralanan ya da aktarılan yerlerle ilgili sözleşmelerin fesih yoluna gidileceğini duyuruyordu, konuyla ilgili açıklamalarında. Büyükada İskelesi’nin üst katında TÜGVA’ya aylık 2500 TL gibi sembolik bir bedelle kiralanan yerin sözleşmesi de, İBB tarafından yapılan açıklamaya göre 2020 yazında feshedilmişti. Fesih gerekçesi, alanın üçüncü şahıslara kar amaçlı kiralanmasından kaynaklanıyor olmalıydı. İBB Basın Sözcüsü’nün fotoğraflı paylaşımı, ağırlığı düğün ve kına gecesi olan kiralamalardan örnekler ortaya koyuyordu.
TÜGVA’nın projeleri içinde doğrudan Adalı gençlere yönelik bir faaliyet göremedik, yaptığımız taramalarda. Öyle anlaşılıyor ki, vakıf üyeleri, kurucuları arasında Adalılar da bulunmuyor.
Peki 5 Ekim’de ne oldu? Olan bitenin tüm ayrıntısı dergimizin bu sayısında bulacaksınız. Zaten basına, televizyonların haber ve tartışmalarına da bolca malzeme oldu, yani bilen bilmeyen herkes öğrendi denilebilir. Elbette her tartışmada olduğu gibi, tartışanlar kamplara bölündüler, Türkiye’nin siyasi kutupları içindeki yerlerini hatırlatırcasına.
Ama Adalılar için durum oldukça basit idi. Söz konusu yer, 2018’den sonra Adalar’ın yaşamından koparılmıştı. Kapıları genellikle kapalıydı. Özel izinle, rica minnet bir takım zorunlu etkinlikler, çalışmalar için açtırılıp içine girilebiliyordu. Çünkü Adalar’da, içinde toplantıların da yapılabildiği, kapalı alanları bulunan buna benzer mekan sıkıntısı oldukça büyüktü.
İBB yeni yönetimi, kendisine ait söz konusu alanın bir an önce halka açılmasını istediğini her fırsatta dile getirmişti. Hatta İmamoğlu’nun son Büyükada ziyaretinde de konu gündeme gelmiş, sorunun bir an önce hukuka uygun olarak çözümlenmesi için ne yapılması gerekiyorsa yapılsın talimatını bir kez daha verdiğine tanık olunmuştu.
Sorunun hukuki tarafında çözüm bekleyen bir şey olmadığı anlaşılıyor, yapılan açıklamalar, sunulan belgelere bakıldığında. Ama Türkiye’de mahkeme kararlarının sorumlu kamu yönetimleri tarafından keyfi olarak nasıl uygulandığı ya da uygulanmadığı dikkate alındığında, mahkeme emrine rağmen alanın boşaltılmasına direnilmesinin ardındaki gerçek de su yüzüne çıkıyor. Sonuçta kararı uygulamaya çalışan zabıta ile, uygulamaya direnenlerin devreye soktuğu polis güçleri karşı karşıya geliyor.
Ve olay, Türkiye’nin yakın geçmişinde ve geleceğinde örneklerini sıkça bulacağımız “Türkiye Vakaları” arasında, “Büyükada Vakası” olarak yerini alıyor.