Marmara Adaları’nda yaşayan insanların en önemli geçim kaynaklarından biri balıkçılıktır. 1970’lerin başına kadar daha çok Marmara Denizi’nde kullanılan bir tekne tipi olan ‘Kancabaş’lar zamanla içlerine makine konularak evrim geçirmiş, takip eden yıllarda ise tek tek kaybolmuş... Teknolojinin gelişmesi ile balıkçılık yöntemleri gelişmiş ve daha geniş güverteye sahip olan ‘Alamatra’ tipi ahşap teknelere yerlerini bırakmıştır. Günümüzde bakım masrafları daha az olduğu gerekçesi ile sac tekneler daha çok tercih edilseler de12 metre uzunluğunun altındaki balıkçı tekneleri halen ahşap gövdeli olarak yapılmakta ve kullanılmaktadır.
Şüphesiz ki gövde yapısı ve zarafetiyle Kancabaş’ların yeri başkaydı. Tıpkı saltanat kayıkları gibi baş kısımlarına boya veya oyma tekniği ile süslemeler yapılırdı. Yukarı kalkık kancaya benzeyen baş formu nedeniyle ‘Kancabaş’ adını alan bu sandallar çeşitli büyüklüklerde yapılmaktaydı. 4 çift kürekliler 10 metre, 5 çift kürekliler ise 1415 metre boylarında idi. Su kesimi fazla olmadığından dolayı sığ sularda dahi rahatlıkla kullanılıyorlardı. Daha çok Piyade olarak adlandırılmış olsalar da ‘Piyade’ farklı bir tekne çeşidiydi.
Marmara’da kullanılan tipik kancabaşlar 17.40 metre boyunda 7 çift kürekliydi. Kıç tarafında daha geniş olan güverteye ağlar konur, her çift küreğe 2 kişi gelecek şekilde oturma düzeni alınırdı. Ortalama 20 tayfa ile denize açılınır, kimi zaman bir seferde 2-3 ağ atılarak, adaların etrafı gezilirdi. Günümüzün koşullarıyla karşılaştırdığımızda, kancabaşlarda saatlerce kürek çeken, ıslak ağları istif edip, iki-üç kez mola eden tayfalara hayran olmamak elde değil. Aşağıda Marmara Adası’nda Rum balıkçılar tarafından kullanılmakta olan 17.40 metre boyunda ‘kancabaş’ görünmektedir.
‘Piyade’ adı verilen sandallar ise daha çok 2-3 çift kürekten oluşan, çok hafif ve dengede durması zor bir yapıya sahipti. Çok hafif olan piyadelerin kürekleri de çok hassas, baş formu dengeyi sağlamak amaçlı lobut şeklinde yapılmışlardır. Daha çok zengin ve orta halli halkın kendi ihtiyacı için yaptırıp kullandıkları bir kayık çeşididir. Osmanlı’da padişah fermanı ile sarayda ve daha çok padişah ve devlet ricalinden olan kişilere mahsus olan bu piyade sandallarındaki süsleme sanatına sınırlandırma getirilmiş. Özellikle İstanbul’da deniz taşımacılığının çoğunlukla kayıklar vasıtası ile yapılmasından dolayı taksi vazifesi gören sandalların süslenmesi yasaklanmıştır.
Marmara Belediyesi’nin bugünkü logosu Marmara Adası Belediye eski Başkanlarından Halil Rüştü Kırık zamanında yapılmış. Kancabaş sandalı üzerinde güneş ve martı, alt kısmında ise bir zamanlar Marmara Denizi’nde sık sık rastlanılan Yunus balıklarından oluşan bugünkü logo meydana getirilmiştir. Yazık ki günümüzde bu teknelerden geriye fotoğraflar ve çizimler haricinde pek bir şey kalmamıştır.
Lozan Antlaşması’nın neticesinde 1923 yılı Yunanistan-Türkiye arasında mübadele yapılmış, Marmara Adaları’nın büyük bir çoğunluğunu oluşturan Adalı Rumlar evlerini, bağ bahçe ve her türlü taşınmazlarını bırakıp gitmek zorunda kalmışlardı. Gemiler vasıtası ile Yunanistan’ a gönderildiklerinde, yanlarına bir Marmara Kancabaşı da almışlardı. Yunanistan’ın Sithonia yarımadasında bulunan Halkidiki’ye bağlı bir yerleşim yeri olan Neos-Marmaras’da ikamet ettirilen ve Marmaralı Rumlar için bir sembol olan bu sandal günümüzde halen korunmaktadır.
Marmara Adası’nın müdavimlerinden olan, Türkiye’nin vitray sanatı konusunda önde gelen isimlerinden Mazhar Resmor, 1960’ların sonuna doğru Ayvansaray’da Hürrem Usta’ya küçük bir Kancabaş yaptırmış. Baş tarafındaki süslemeleri de bizzat kendisi yapmış. Ne yazık ki bu tekne de Marmara’da sert bir lodos fırtınasında kayalara çarparak parçalanmıştır.
Aşağıda, Marmara Adası’ndan Neos-Marmaras’a mübadele ile göç ettirilen Rumlara ait bir Marmara Kancabaşı’nın görüntüleri bulunmaktadır. Bu kancabaş sandalının üzerinde herhangi bir tamirat yapılmamış ve sandal ilk günkü biçemiyle saklanmaktadır. Yılların vermiş olduğu bakımsızlık sonucunda sandalın gövdesindeki bazı bölümlerin yıprandığı görülmektedir.
Büyük kancabaşlara Alamana da denmiştir. Bunun nedeni, Alamana ağı ile gerçekleştirilen balıkçılığın bu kayıklar vasıtası ile yapılmasıdır.
Alamana; iki kayıkla kullanılabilir. Büyük bir ağ olan alamanayla kıyıdan uzakta, 10-15 kulaç derinliğindeki sularda balık avlanırdı. Dikdörtgen olan alamana ağının genişliği 7,5-25 kulaç, uzunluğu 200-250 kulaç arasında değişirdi. Gözlerinin büyüklüğü tutulacak balığın boyuna göre değişirdi. Her alamana kayığında kürekçilerden başka bir de boynacı, yani dümenci bulunur, reisle beraber alamana takımının 20 kişiyi geçtiği olurdu. Alamana ağının yarısı bir kayığa, diğer yarısı da öbür kayığa istiflendikten sonra, kayıklar kıç kıça getirilerek kama denen bir tahta parçasıyla birbirine bağlanır ve bu şekilde hareket edilirdi. Reis öndeki kayıkta bulunan albora denen direğe çıkıp gözcülük ederdi. Balık sürüsü gündüz deniz üzerindeki kıpırtılardan (kabarmalardan), gece de yakamozdan tespit edilirdi. Bu, büyük ustalık ve tecrübe gerektirirdi. Reisin balık sürüsünü gördüğünde ilk önce “Hazır ol!” ardından “Mola!” diye bağırması üzerine kayıkları birbirine bağlayan kama çekilerek kayıklar ayrılır, ağa denizde bir çember çizdirerek balıkların etrafı çevrilirdi. Balıkları ağın ortasına yöneltmek için denize ortası delik ve iple bağlı olan ‘Malya’ taşı atılır, podima vurulur veya puntal çakılırdı. Podima vurmak tayfaların ayaklarıyla kayığın dibine vurarak gürültü yapmasıydı. Puntal adı verilen uzun bir sırıkla suya vurmaya puntal çakmak denirdi. Geceleri ise aynı amaçla çıralar yakılırdı. Alamana özellikle palamut, torik veya lüfer avında kullanılırdı. Eylülde başlayan alamana avı, geçidin seyrine göre Kasım veya Aralık ayına kadar devam ederdi.
Günümüzde bu geleneksel avlanma yöntemi halen kullanılmaktadır. Kancabaşların yerini çoğunluğu “Ayna Kıç” tekneler ile “Peş” kayıkları almıştır...
Bazı tanımlar:
Mola: Balık görüldüğü anda tayfaları uyarmak maksadı ile yüksek ses ile reislerin kullandıkları balıkçılık terimidir.
Alamatra: Karadeniz kıyılarında yapılan bir çeşit balıkçı teknesidir. Bu tekneler balta baş, karpuz kıç formunda imal edilirler.
Kaynaklar: Şevket Karasaban arşivi ve anıları, Spiros Teofanıdıs arşivi, Çelik Gülersoy’un “Kayıklar” adlı eseri, İsmail Kıran anlatımları, İsmail Mersin anlatımları “amatorbalikci.net” adlı web sitesi ve Hüseyin Can Yücel arşivi.
“Kancabaş” adlı kültür ve sanat platformuna https:// www.facebook.com/groups/marmara.kancabas adresinden ulaşabilirsiniz.