Beyin, insan bedeninin kalpten sonra gelen en önemli organlarından bir tanesidir. Hissediyor olmamızın, düşünebilme kabiliyetimizin, geçmişte yaşadığımız anıları hâlâ zihnimizde barındırabiliyor olmamızın, duygularımızın, elimizi kolumuzu doğru zamanda doğru biçimde kullanabiliyor olmamızın, hazlarımızın ve zaaflarımızın tüm sorumluluğu beyinde bulunan merkezi sinir sistemine aittir. Bizi hastalıkta, sağlıkta her koşulda kontrol etmeye ve korumaya çalışan beynimizin de ruhumuz gibi sevgiye ihtiyacı vardır. Hak verirsiniz ki bu kadar işi yapan aynı anda hem doğru düşünen hem de doğru çalışan bu mühendislik harikası organın, bize daha iyi hizmet verebilmesi için dinlenmeye ihtiyacı vardır.
Eğer biz beynimize gerekli ilgi ve alakayı gösteremez ve onu hor kullanmaya başlarsak, gün gelecek beynimiz bize iyi sinyaller vermeyecektir. Dolayısıyla yorulduğunu, biriken yersiz duygu ve düşünceleri artık sisteminde barındıramadığını kendi yol ve yordamıyla bize hissettirecektir. Bu durumda beyninize aynı yakın bir dost gibi anlayışla yaklaşmanız gerekir. Öyle bir anlayış şekli ki, sizi konuşturarak yormayan, dert dinleterek boğmayan, sadece sessizlik ve huzura ihtiyaç duyan bir ortam. Beyninize sunacağınız, bir anlık ‘saf tanıklık’ durumu hediyelerin en güzeli olacaktır. Saf tanıklık durumuna nasıl geldiğimizi anlamak için önce bedenimizin nasıl işlediğine bir göz atalım.
Vücudumuzdaki organlar otonom sinir sistemimizin verdiği emirler doğrultusunda işler. Organlarımız hangi durumda nasıl çalışacaklarını bilen ve bunun için bizden emir almaya ihtiyaç duymayan bir iradeye sahiptir (örneğin; sindirim sistemi). Biz kahve içmek için kahveye uzanmak istediğimizde, kolumuz kahveye uzanacak uygun koordinasyonu sağlar. Yüzümüze doğru gelen bir toz karşısında gözlerimiz ne yapacağını bilir ve tozun gözümüze zarar vermemesi için, göz kırpma refleksi gerçekleşir. Bunun gibi daha birçok örnek sayılabilir. Bunlar irademiz dışında otomatik olarak gerçekleşir. Ancak akciğerlerimize bilerek ve isteyerek etki edebilir, istediğimiz bazı sonuçları alabiliriz.
Nefes almadan yaşayamayacağımızı hepimiz biliriz. Çünkü nefes aldığımızda vücudumuza aldığımız oksijen bedenimizde benzin görevi görür. Oksijen havada, ciğerlerimizde ve kanımızdadır. Aldığımız hava, soluk borumuzdan geçip akciğerlere ulaşır. Aynı hava akciğerlerimizde bulunan bronşçukların içindeki suda çözülerek alyuvarlarımız, yani kırmızı kan hücrelerimize yapışır ve oksijeni bu şekilde organlarımıza taşır.
Kişi doğru nefesler alıp, vücuduna ihtiyacı olan oksijeni sağladığında akciğer kapasitesini maksimum oranda arttırabilir. Artan akciğer kapasitesi daha çok hava demektir. Gerçek anlamda kazandığımız oksijenle beyindeki sağ ve sol loba etki eder ve istediğimiz sonuçlara ulaşabiliriz.
Peki, beynimizi nasıl ödüllendiririz?
Daha önce de bahsettiğim gibi, beyin fazlasıyla görevi olan bir organ olarak biraz olsun dinlenmeyi hak eder. Bedensel işlevlerimiz bir yana, kişinin doğduğu andan itibaren biriktirdiği ön yargılar, suçluluk duyguları, geçmiş ve gelecek endişeleri ona ağır gelmeye başlar. Dolayısıyla artık onları bir düzene oturtamaz ve hata vermeye başlar. Biz beynimizi bu yargılardan soyutlayabiliriz. Onu yemyeşil bir ormanın ortasında ya da boylu boyunca uzanan turkuaz bir sahile götürüp, orada bırakabiliriz. Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Şimdiden öyle bir yerde olmayı hayal etmeye başladınız bile.
10 Saniye Nefesi
Yapılan araştırmalar, dakikada alınan en ideal nefes sayısını 6 olarak belirlemiştir. Dakikada 6 nefes vücudumuzun işleyişi için en sağlıklı nefes alma şeklidir. Size memnuniyetle sunacağım 10 saniye nefes çalışmasını uyguladığınızda dakikada 6 nefes aldığınızı göreceksiniz. Başlarda günde üç dakikanızı ayıracağınız düzenli bir çalışma gerektirse de, zamanla otonom hale gelecektir.
3 Saniyede Nefes alın
2 Saniye Nefes Tutun
3 Saniyede Nefes Verin
2 Saniye Nefes Tutun.
Çalışma esnasında aklınız gündelik meselelere kaymaya devam ederse, tersten saymayı deneyin. Örn: 3,2,1 2,1 3,2,1 2-1.....
Bu çalışmayla olumsuz duyguların yükünden kurtulabilirsiniz.