Mart ayında Dünya Kadınlar Günü kutlandı, biliyorsunuz. O yüzden es geçmeyelim dedim. Ey dünyanın tüm kadınları! Aslında pek anlamsız bulduğum; Dünya Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun! (Yakında ‘Bayanlar Günü’ olursa da hiç şaşmayın) Yılda bir gün laf olsun diye itibar görmenin ne anlamı olabilir ki? Ama siz yine de o gün, karşı cinse pek mutlu olmuş görünün. Çiçek neyim veren olursa sevinin, sahte de olsa iltifat edenlere gülümseyin, hoş mesajlar falan atanlara hoş hoş cevaplar verin, pek keyiflenmiş gibi davranın, hatta o kadar abartın ki etrafınızdakiler neredeyse her gün sizin gününüz olsa keşke diye düşünsünler. Onlar düşünsünler de siz inanmayın. Boş verin, bırakın kandırsınlar kendilerini. Ama sakın siz kanmayın. Bilin ki bir gün sonra her şey yine eski hamam eski tas olacak. Her Anneler Günü’nde olduğu gibi.
Bir dolu gün var öyle, biliyorsunuz, taktım kafama araştırdım, kayıtlı 67 önemli gün varmış kutlanan, neye yarıyorlar? Hele ülkemizde... Mesela Hayvanları Koruma Günü. Birilerinin çıkıp; hayvan haklarıyla ilgili, vicdan köpürten büyük büyük laflar etmesinden başka neye yarıyor? İnsanlar yine de hayvanlara eziyet etmeye, onları önemsiz yaratık gibi görmeye devam etmiyorlar mı? Sonra; Yaşlılar Günü... Kimsesiz yaşlılarımız sersefil ortalıkta kalmıyorlar mı? Zaten o gün hiç büyütülmez, nedense sessizce geçiverir. Belki, yaşlılığı kimsenin kendi geleceğiyle ilişkilendirememesi yüzündendir. Öğretmenler Günü neye yarıyor? Birkaç kişi birkaç eski öğretmenini anıyor, hatta arıyor da belki, e sonra? Dünya Tiyatrolar Günü? Yine birkaç laf, birkaç kendini tatmin şeklinde kutlama, bitti gitti. Tiyatrolarımız kapanıp duruyor, amatör gruplar azalıyor, kimin umuru?
Ya Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ne demeli? Yürek burkan çocuk tacizleri sona mı eriyor? Faillerin gerektiği gibi cezalandırılmalarını bir yana bırakalım, insanları böyle bir eyleme iten nedenler yeterince araştırılıyor mu? Engellemeye çalışılıyor mu? Sonra, Engelliler Günü de var. Engelliler için ne yapılıyor peki?
Araştırdım biraz dedim ya... Dünya Barış Günü’ne gelince, diğer tüm kutlanan günlerin önüne geçiverdi bir anda. Sahi, kutluyor muyuz bu günü? Sözde dünya barışının tesisi için insanları bilinçlendirmeyi amaçlıyor. 1939’dan beri ne bilinçlenmişiz ama değil mi? Her 21 Eylül’de Birleşmiş Milletler Merkezi’nde, Japonlar tarafından, dünyanın tüm kıtalarından çocukların bağışladığı bozuk paralarla üretilen ve üzerinde “Çok yaşa mutlak barış” yazısı kazınmış bir çan çalınırmış. Bilir miydiniz? Peki, ya eskiden, S.S.C.B. ve Varşova Paktı üyeleri tarafından dünya barışını sağlama görevini hatırlatsın diye Hitler’in Polonya’yı işgal ederek ikinci dünya savaşını başlattığı tarih olan 1 Eylül, barış günü olarak seçilmişken, Pakt dağıldıktan sonra, bizden başka hiçbir ülkenin bu tarihi kullanmadığını bilir miydiniz? Tüm dünya için 21 Eylül, bizim için 1 Eylül. Niye? Bilinmez... Zaten ne önemi var? Barış mı var?
Bu arada biiir dolu önemli günün en çoğu kadınlara ayrılmış. Hayret valla. Dünya Kadınlar Günü’nden başka, bir; Kadın Hakları Günü ve bir de; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü gibi gereksiz gün de varmış. Öyle ki bu Kadınlar Günü tantanasına da pek bel bağlamayın ey hemcinslerim. Siz kendi öneminizin farkına varın. Silkinin, uyanın, bu erkek egemen dünyaya baş kaldırın. Zaman zaman “Yeter” demek mümkündür unutmayın. Ve unutmayın; siz güzelsiniz. İster şişman olun, ister sıska, ister dev olun, ister bir lokmacık, oranız öyle, buranız böyle olsun varsın, hepiniz güzelsiniz, güzeliz, önemlisiniz, önemliyiz. Siz olmasanız, biz olmasak, dünya bir şeye benzemez. Doğa bile dişidir. Güzel olan tüm erkekler, dişiler onları beğensin diye öyle yaratılırlar. Beden güçleri bizi korumak için verilmiştir onlara, yanlış anlayıp da baskılamak için kullandıklarına aldırmayın. Zekânın beden gücüne fark atacağını bilip, sesimizi yükseltmemizden çekinmişler hep, ezip durmuşlar tarih boyunca. Bir de benciller ki... Allah’ı bile erkek olarak düşündürmüşler bize, Allah Baba demişiz hep, oysa kim biliyor? Kim görmüş? Dişidir belki... Yaratıcı gücün dişi olması pek âlâ mümkün.
Neyse, böyle derinlere inip de yön değiştirmeye hiç gerek yok şimdi. Ben hep iddia ederim ve tekrarlıyorum; bir gün gelecek dünyayı kadınlar yönetecek, biz göremeyiz ama mutlaka olacak. Kadına şiddetin artması, erkeklerin bunu hissedip tedirgin olmasından bence. Engellemeye çalışıyorlar ama olamayacaklar. O zaman tüm savaşlar bitecek doğa kurtulacak, insanlık kurtulacak. Olacak bu. Anneler, size çok iş düşüyor. Kızlarınızı iyi eğitin, doğru eğitin, bilinçlendirin, “Kocan ne derse onu yapacaksın” demeyin, gerekirse bunun için mücadele verin. Özgüvenli yetişmelerini sağlayın. “Ben çektim, gelinim de çeksin” düşüncesinin yerini “Ben çektim, kızım da çekmesin” alsın. Bunun için de oğullarınızı eğitin tabii. Bunları yapın ki kız torununuz güçlü olsun. Zira şimdi çalışmaya başlasanız, ancak iki nesil sonra oturur bu kavram.
Sevgili hemcinslerim, kendinizden söz ederken hiçbir zaman “Ben bir ‘bayan’ olarak” demeyin ki başkaları da demesin. Duyar duymaz susturun. Biz kadınız, bayan değiliz. Bayan sıfattır, kadın öznedir. ‘Erkek’ kelimesi nasıl ayıp değilse, ‘Kadın’ kelimesi de ayıp değildir. Hadi buradan başlayalım bari.