8 Şubat 2015 pazar sabah saat 00.06’da Atatürk Havaalanı’ndan KLM’e ait uçakla tur rehberimiz Bülent Demirdurak eşliğinde yola çıkıyoruz. Amsterdam transferi sırasında beklemelerle 17 saati bulmasına rağmen saat farkından dolayı akşamüstü Havana’ya varıyoruz ve böylece günü yakalıyoruz. Havana Libre Oteli’ndeki hoş geldiniz kokteylinde ilk Mohitomuz ile tanışıyoruz. Kübalıların yerel içkisi olan Mohito, nane yaprakları ile tatlandırılmış limon suyu, şeker, lime mandalinası, tonik veya madensuyu ve romdan (Küba’da ron deniyor) oluşuyor ve Kübalıların hayatında daima yer alıyor. Alkollü ve alkolsüz olarak tüketiliyor. Burada, sütlü çikolata renkli, sempatik, cana yakın ve esprili, devletin tayin ettiği yerel rehberimiz Julian ile tanışıyoruz.
Otele yerleşip akşam yemeğimizi yiyoruz. Havana Libre Oteli bir zamanlar Hilton Hoteli iken devrim sırasında karargâh olarak kullanılmış. Bir duvarında burada kalan ünlülerin içinden şairimiz Nazım Hikmet’in (1961 Küba seyahatinde) resmi hemen dikkatimizi çekiyor ve yıllardır gitmeyi hayal ettiğimiz Küba seyahatimizi, karısı Vera’ya yazdığı ‘Saman Sarısı’ şiirinde, Paris’te yaşayan ressam Abidin Dino’ya ithaf ettiği ünlü dizeleri ile burada başlatıyoruz:
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? / işin kolayına kaçmadan ama / gül yanaklı bebelerini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil / ne de ak örtüde elmaların / ne de akvaryumda su kabarcıkları arasında dolaşan kırmızı balığınkini / sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? / 1961 yazı ortalarındaki Küba resmini yapabilir misin? / çok şükür çok şükür bu günü de gördüm / ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstat?
Ünlü şairimize de ilham vermiş olan Küba adası, Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida eyaletine ve Miami’ye sadece 150 km uzaklıkta, Meksika Körfezi’nin tam karşısında bulunmaktadır. Karayip Adaları’nın en büyüğüdür. 11 milyon kişinin yaşadığı bu ada ülkesi, Bahamalar, Cayman Adaları, Jamaika, Haiti ve Dominik Cumhuriyeti’ne de komşu. 1492 de Kristof Kolomb, karaya çıkıp, adayı İspanya Krallığı’nın kolonisi yaptı. Adada bulunan 80100 bin kadar Kiboni ve Tayno yerlilerinin sayısı İspanyol’ların taşıdığı salgın hastalıklar ve silahlı kıyım yüzünden 5 bine düştü. Hayvancılıkta ve tütün, kakao, şekerkamışı tarlalarında çalıştırılmak üzere Afrika’dan çok sayıda köle getirildi...
Ertesi sabah erkenden Küba’nın dünyaya ilham veren halk devriminin yolunu takip ederek yeniden Havana’ya geri dönmek üzere Santiago de Cuba’ya doğru iç hatlara ait bir Rus Antonov tipi Küba uçağı ile yola çıkıyoruz. Havaalanında bir hayli beklememize rağmen uçak yolculuğumuz 45 dakika kadar sürüyor. Havaalanından otobüsümüze transfer oluyoruz ve Santiago De Cuba’da şehir turu yapıyoruz.
Küba devrimi için çok önemli olan ve halen duvarlarında kurşun izleri bulunan Moncada Kışlası’nı görüyoruz. (Fidel Castro ve 165 arkadaşının diktatör Batista’ya karşı 26 Temmuz 1953’de yaptığı başarısız ve Fidel’in hapse atılması ile sonlanan kışla baskını, Küba devriminin ilk adımı sayılır; daha sonra 26 Temmuz Hareketi adında bir örgüt kurulacak, son yüzyılın en çok tanınan devrim kahramanı Che Guevara da bu örgüte katılacaktır 1956.)
Ernesto Guevara, sol eğilimli, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak 1928 yılında Arjantin’de doğar
Astım hastası olmasına rağmen sportmen ve toplumsal sorunlara duyarlı bir genç olarak yetişir. Tıp öğrenimini henüz bitirmemişken arkadaşı Alberto ile birlikte Norton marka bir motosikletle Alta Gracia’dan yola çıkarlar. (Guevara’nın seyahat notları 2004’de Motosiklet Günlüğü adında bir film olarak beyazperdeye aktarılır.) Bu yolculuk sırasında kitlelerin ezilmişliğini gözlemleyerek, Marksizm’den etkilenir. Bolivya, Peru, Ekvador, Panama, Kosta Rika, Nikaragua, Honduras, El Salvador’dan Guatemela’ya oradan da Meksika’ya geçer. 8 Temmuz 1955’de Küba’daki siyasi hapishaneden salıverilen ve Meksika’ya geçen Fidel Castro ile hayatları kesişir.
Santiago de Cuba’daki ikinci durağımız Santa Efigenia Mezarlığı oluyor. Burası, Küba’nın kurucusu ünlü şair Jose Marti’nin (Jose Marti, İspanyol koloni yönetimine ve Küba’nın Amerika’ya bağlanmasına karşı bağımsızlık savaşçısı olarak Küba’nın ulusal kahramanı ve simgesidir ve ünlü şiiri Guantanamera bestelenmiş ve dünyaca ünlü bir şarkı olarak ülkemizde de bilinmektedir), Bacardi Ailesi (ünlü ron markası dahil pek çok şirketin sahibi) ve Buena Vista Social Club (halkın devam ettiği bir semt kulübünün, amatör müzisyenlerinin, dünya çapında ünlendiği efsanevi orkestra) müzisyenlerinden Compay Segundo’nun da yattığı yer, bir mezarlıktan çok açık hava müzesini andırıyor. Öğle yemeğimizi deniz kıyısında bulunan görkemli kale ve Karayip denizi manzarası eşliğinde Castillo de San Pedro Del Moro’da yiyoruz ve tarihi kale surları ve müzesinde dolaşıyoruz. Daha sonra da Kolomb ile birlikte Küba’yı fetheden ve Küba’nın devlet başkanlığına atanan İspanyol asıllı Diego Velazquez’in Müze Evi olan Balcon de Velazquez’i ziyaret ediyoruz. Endülüs tarzındaki ev, eşyaları ile birlikte bir dönem İspanyol’ların hâkimiyetini kanıtlıyor. Akşam yemeği otelimiz Melia Santiago’da...
Küba mutfağı çoğunlukla taze deniz ürünleri, et, tavuk ve egzotik meyve ve sebzelerden yapılan yemeklerden oluşuyor. Kırmızı Meksika fasulyesi ile yapılan pilavları çoğunlukla koyu renkli. Her mevsim hasadı yapılan muz, hem meyve olarak, bir çeşidi ise sebze olarak tüketiliyor. Patates haşlaması ve kızartması yerine muz haşlaması ve kızartması, palmiye sapından elde edilen yuka haşlaması ve fırında balkabağı da yeniyor. Bol güneş altında hormonsuz yetişen domates, salatalık ve karpuzlar oldukça lezzetli. Balık, karides gibi deniz ürünleri de çok taze. Peynir, tereyağı gibi süt ürünleri de çok kaliteli. Tavukları serbestçe dolaştığı için çok lezzetli ve hormonsuz. Küba’ya gidip de aç kalmak hemen hemen imkânsız. Sade ve doğal yemekler yemek ve bol naneli Mohito içmek, Küba mutfağı bundan ibaret; bir de her yemeğin üzerine yenen güzel bir dondurma...
3. gün kahvaltı sonrası Santiago De Cuba’dan ayrılarak duayen rehberimiz Bülent Demirdurak’ın Küba devrimi ile ilgili anlatımı eşliğinde yola koyuluyoruz. Şeker kamışının çok yetiştiği kasaba Polmo Sorino’dan geçiyoruz. Şeker kamışının para ettiği dönemde zengin olan bu kasaba, şimdilerde yoksulluğu yaşıyor. Yola devam edip, Kübalıların kutsal saydıkları Canidad Bazilika’sını görüyoruz ve Bayamo şehrine giriyoruz. İspanyol tarzı güzel evleri ile hoş bir küçük şehir burası. Bir dans ve müzik kulübünde Küba müziği eşliğinde salsa izliyoruz, dansa eşlik ediyoruz. Park Crespedes, şehir meydanı ve caddelerini görüp, Royalty Restaurant’ta güzel bir öğle yemeğinden sonra Bayamo’dan ayrılıyoruz.
1515 yılında Diego Velazquez tarafından kurulan Camaguey’e doğru yola çıkıyoruz. Camaguey’e varıp Hotel Colon’a yerleşiyoruz. Akşam yemeğimizi İspanyol tarzı otelimizin çiçekli avlusunda yiyip gece şehri turluyoruz. Şehirde sokaklar, Karayip Korsanlarının şehir merkezine kolayca ulaşmaması ve halkın saklanacak zaman bulabilmesi için şaşırtmacalı ve iç içe beşer sokaklı meydanlara açılan bir labirenti andırıyor. Kaybolmamak için birlikte dolaşıyoruz.
11 Şubat 2015 Çarşamba, gezimizin 4. gününde, kahvaltı sonrası UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirasında olan bu tarihi şehri keşfe çıkıyoruz. Plaza san Juan de Dios, Plaza del Carmen ve Iglesia de Neustra Senora de la Soledad’ı gördükten sonra, Küba’nın en hareketli Pazar yeri olan Mercado Agropecuario El Rio’da gezip el işi hediyeliklerden alıyoruz. Küba’da tahta, sepet, deri, dantel işleri çok güzeller. Çok fazla ressam var ve çok güzel orijinal tablolar satılıyor. Sonra Sanci Spiritus’a doğru devam ediyoruz. Burada öğle yemeği yiyoruz. Öğle yemeğinden sonra şehrin en önemli anıt eseri 1815 tarihli Puente Yayabo köprüsünü görüyoruz. Trinidad’a doğru yola çıkıyoruz. Yol kenarlarında balıkçıl kuşunu andıran, beyaz renkli, Heron’lardan bolca görüyoruz. Palmiye ve muz ağaçları ve daima üzerlerinde uçan şahin ve kartallar da manzarayı tamamlıyor.
Domuzlar Körfezi çıkartması sırasında çatışmaların yaşandığı Sierra Maestra Dağları’nın eteklerinden geçiyoruz. Akşam Trinidad’a varıyoruz. Tatil köyü tarzındaki Clup Amigo otelimize yerleşip akşam yemeğimizi yiyoruz. Akşam otobüsümüze binip şehre giderek Plaza Mayor’daki Casa de La Musica’daki danslı sokak partisine katılıyoruz. Küba müziğinin hareketli ritmi eşliğinde herkes dans ediyor. Şubat ayının ikinci haftasında gece sokakta açık havada Mohita içip dans etmek çok harika bir duygu...
12 Şubat, gezimizin 5. günü kahvaltıdan sonra otobüsümüze binerek Trinidad şehir turuna başlıyoruz. Trinidad’ı çok beğeniyorum; bazı şehirlerin sahip olduğu doğal bir büyüsü vardır. Karakteristik ve çok güzel evler görüyoruz.
Valle de Los Ignesios’a geliyoruz. Burası Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Tarihi şeker kamışı çiftliğini geziyoruz. Şeker kamışından insan gücü ve el yapımı bir makine ile şekerin şurup halinde çıkarılması işleminde yer alıyoruz. Şeker şurubu içiyoruz. Gözetleme kulesinden vadiye bakıyoruz. Bir zamanlar buradan patronların adamları, vadide çalıştırılan emekçileri gözetlerlermiş. Bahçede kadınlar kendi el emekleri ile işledikleri masa örtüleri ile çekirdek ve tohumlardan yaptıkları kolyeleri satıyorlar. Biz gelmeden öğrendikleri Türkçe cümleler ile yapıyorlar satışlarını.
Şehir merkezine dönüyoruz. UNESCO Kültür Mirasları listesinde yer alan bu tarihi şehirde, tarihi dokunun merkezi olan Plaza Mayor’dan başlayarak yürüyüş turumuza geçiyoruz. Sokaklar çok şenlikli Küba’da ve bilhassa da Trinidad’da.
Sokak satıcıları, el ile çalışan kar makinesinde, buzdan çıkardıkları karı ilave edip şeker kamışı ve demirhindi (doğrusu temirindiymiş yani Hint hurması) şurubu satıyorlar; biz de içiyoruz. Kuş satıcıları, renkli giysileri içinde ağzında puroları ile kadınlar, erkekler, sevimli çocuklar; hayat bir karnaval havasında sokaklarda, kaldırımlarda, kapıları sonuna kadar açık evlerinin muhteşem çiçekli avlularındaki gölgeliklerde geçiyor. Manzaraya caddelerden havalı havalı geçen parlak kırmızı, mor, pembe, mavi renkli, bazıları yağlıboya ile boyanmış 1945-50 model Plymouth, Dodge, Buıck marka kocaman otomobiller eşlik ediyor. Yolculuğumuz sırasında geçtiğimiz bazı kasaba ve köylerde asfalt yol yok. Toprak yollar, at arabaları, kağnılar ve kamyonlarda yolculuk eden balık istifi insanlar dikkatimizi çekiyor. İnsanlar birbirine yapışık balkonlarda ve sıvaları dökülmüş kutu gibi küçücük evlerde yaşıyor. Ülkenin güneyinde daha çok olmak üzere ihtiyaçlarını nazikçe isteyen (paylaşmak o kadar doğal ki Küba’da) pek çok kişi görüyoruz. Güzel yüzleri ve tatlı bakışları olan bu insanlara elimizden geldiğince yardımcı oluyoruz. Zaten para istemiyorlar, sabun, şampuan vs istiyorlar. Temel ihtiyaçlar aylık karne ile verilirken ve halk alışverişini Peso Cubana (CUP) ile yaparken sabun, şampuan gibi lüks sayılan malzemeler turistlerin kullandığı Peso Convertibl (CUC) ile alınıyor. Tur bitiminde otelimize dönüp, sabah zorlukla ayrıldığımız, beyaz kumsalın çevrelediği plajda, Karayip Denizi’nin ılık sularında yüzmenin keyfini yaşıyoruz. Akşam yemeğinde Nezih ve Linda’nın doğum gününü kutluyoruz.