Adalar Vakfı Başkanı Halim Bulutoğlu’nun 27 Ağustos 2021’de yapılan Büyükada Rum Yetimhanesi toplantısında yaptığı konuşmanın tam metni.
1983, Adalar Vakfı ve Ada Dostları Derneği iki adanın iki önemli sivil toplum kuruluşunun kuruluşu sürecidir.
Bu sürece katılanlardan emekli büyükelçi Muharrem Nuri Birgi, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı İlhan Evliyaoğlu’na 13 Temmuz 1983 tarihli bir mektup gönderir. Ardından da aynı göreve atanan Mükerrem Taşçıoğlu’na. Mektuplar Adalar’da tehdit altındaki kültürel mirasa dikkat çekmekte ve bir an önce Adalar’ın SİT alanı ilan edilmesini talep etmektedir. Mektupta korunması gerekli miras sayılırken, Rum Yetimhanesi’ne dikkat çekilir. Mektubun neredeyse dörtte biri Yetimhanenin durumuna ve korunmasına ayrılmıştır.
1984’de Adalar Sit alanı ilan edilir ama miras-koruma problemi çözülmüş olmaz.
Sivil toplumun gündeminde hep bu sorun olacaktır.
Konuyu sık sık gündeme taşıyanlardan biri de, o yıllarda Büyükada’ya taşınmış ve önemli eserler bırakmış olan Turing Başkanı Çelik Gülersoy’dur. Adalar Vakfı’nın da üyesi olan, çalışmalarına ölümüne kadar destek veren, Hüseyin Rahmi Gürpınar evinin kurtarılması ve müzeye dönüştürülmesinde vakıfla birlikte çalışan Çelik Gülersoy’un Rum Yetimhanesi için sayısız önerisi vardır. Bunlar vakfın toplantılarında da enine boyuna gündeme gelmektedir. Turing’in Çelik Gülersoy kalemi ve arşiviyle yayınlanmış Büyükada Rum Yetimhanesi kitapçığı da 2001 tarihlidir ve bu alanda yapılmış ilk çalışmadır.
1999 depremi, Türkiye ile Yunanistan arasında beklenmedik bir bahar havası yaratılmasına vesile olur. Dönemin hükümetleri ve özellikle de dışişleri bakanları arasında sıcak mesajlar gelip gider. Bu mesajların hiçbir zaman kesilmediği iki topluluk daha vardır ki, bunlar, 1964 zorunlu göçüyle başlayıp 1974 ve sonrası travmalarıyla hız kazanan çok sevdikleri İstanbul’u ve Adalar’ı arkalarında bırakan binlerce Rum ile İstanbul’da ve Aralar’da kalan sevdikleridir. Bahar havası cesaret verir ve 26 Nisan 2000 günü ayrıldıklarından yıllar sonra Atina’dan ilk büyük kafile doğup büyüdükleri topraklara, Büyükada’ya adım atarlar. Organizasyon Atina’daki Büyükadalılar dernekleriyle Adalar Kaymakamlığı, Adalar Belediyesi, Adalar Vakfı ve Büyükada Su Sporları Kulübü ortaklığıyla oluşturulan komisyon tarafından yapılmıştır. O günün gazetelerinde haber şöyle yer alır: “Bostancı’dan binilen vapurla adaya ulaşan konukları bu defa iskelede eski dostları, sevdikleri, arkadaşları karşılıyordu. Küçüklü büyüklü kadınlı erkekli tüm adalılar iskeleye dökülmüşlerdi, ellerinde konuklara sunacakları kırmızı karanfiller vardı. Adalar Kaymakamı Farsakoğlu ve Belediye Başkanı Özden, karşılama töreninde Atina’daki Büyükadalılar Derneği Başkanı Andon Paholidis ve konuklara çiçekler sundular. Adanın en yaşlılarından Koço Kalfa da alandaydı. Çırağı Pepo’yu aradı gözleri. Buluşup sarıldılar, herkesin gözü yaşardı.” Aralarında yolu Yetimhane’den geçmiş birileri var mıydı emin değilim.
Ben de o dönemde Adalar Vakfı’na üye oldum. Rum Yetimhanesi, 2003-2005 yılları arasında hazırladığımız yayınların, periyodiklerin değişmez gündem maddelerinden biriydi. Konunun hem koruma ve hem de hukuki tarafıyla ilgili sayısız haber, makale, öneri yayınladık. Yetimhanenin Patrikhane’ye iadesi, Ruhban Okulu’nun bir an önce açılması, bir siyasi konu olarak değil ama, adaların kültürel mirasına sahip çıkmanın parçası olarak hep savunulageldi, Adalı sivil toplum tarafından. Verilebilecek işlevler konusu da havada uçuşmuş: Tararken önüme düştü, bir yazar arkadaşımız, o dönem, yetimhane için Avrupa fonlarıyla restorasyon ve “Avrupa Gençlik Merkezi” önerisinde bulunmuş mesela.
Konu sadece vakfın değil, adadaki belli başlı STK’ların, hatta yerel yönetimin de gündemine taşındı, seçim dönemlerinin talep listesinde yer aldı.
2005 temmuzunda yetimhane önemli bir tehlike atlattı. Bugün de tehdit olarak önümüzde duran orman yangınından, o dönem, yetimhane yakınlarındaki makilik alan da etkilendi, Allahtan hızla müdahale edilip söndürülebildi.
En önemli adım, 2009 Ağustos’unda, aralarında benim ve vakfımızın yönetim kurulu üyelerinin de bulunduğu bir grup Adalı’nın inisiyatif alıp, aramızda bulunan sayın Kezban Hatemi’nin de öncülüğü ve kolaylaştırıcılığı ile, Adalar’ın bu sorunlarının iktidarın tepesine taşınması idi. Bunun sonucu olarak dönemin başbakanı, sayın Cumhurbaşkanı başkanlığında 5 bakan ve bürokratlardan oluşan büyük bir heyetin 1 tam günlük Büyükada ziyareti gerçekleşti. Anadolu Kulübü’nde Kezban Hatemi, sözünü ettiğim yukarıdaki grubun katıldığı ve yönetim kurulu üyemiz sevim Çavdarlı yönetiminde yapılan tam günlük bir çalıştay sonrası oluşturduğumuz talepler listesini sundu. Aynı gün, heyet Rum Patrikhanesi’ni de ziyaret ettiler ve belki de patrikhane konusu, bütün boyutlarıyla zirveye taşınmış oldu.
Basına “Azınlık Açılımı” diye yansıyan bu gezi, yapılan temaslar umutları arttırdı.
Aynı yıl, azınlık mülklerinin iadesine yönelik adımların da atılmaya başladığı önemli bir dönem. Bunu, azınlık vakıflarının o dönem temsilcisi olan sevgili Laki de biliyor.
Mülklerin önemli bölümü bu açılım dönemi sonrası iade edildi. Yetimhane’nin İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınan ve 2007’de verilen kararla kesinleşmesine rağmen bir türlü tamamlanmayan iade süreci de nihayet 2010 yılı sonlarında sonuçlandı.
Ama ilerleyen sürece rağmen, yetimhanenin özellikle çatı kısmındaki aşınma devam ediyordu.
2010 yılında Adalar Müzesi’ni kurarken, Adalar’daki azınlık kurumlarıyla da ilişki içinde olduk. Müzemize bağışların bir bölümü o dönemde geldi. O bağışların bir bölümü de Yetimhane’dendi. Müzemizin çok değerli bir vitrinindeki objeler de, Yetimhane’dendir, yetim çocukların kendi ürünleri olan ayakkabılar, yemek ve içme kapları gibi.
Yine o dönemde, müze ve sergilerimiz için havadan çekimlerle günlerce belgeleme yaptık. Yetimhane de onlar arasındaydı. Müzemizde 2010 görüntüsü vardır. Çatı büyük ölçüde sağlam durumdadır. 2011 yılında değerli mimarlık tarihçisi Hasan Kuruyazıcı küratörlüğünde gerçekleştirdiğimiz ve yayına da dönüştürdüğümüz, bugünlerde ikinci baskısı da yapılan Adalar Binalar mimarlar sergisinin dikkat çeken en önemli panolarından biri de Rum Yetimhanesi idi.
Gerek iade sürecinde ve gerekse sonrasında Ulusal Ahşap Birliği tarafından organize edilen ve yetimhanenin de konuşulduğu birçok oturumu hatırlıyorum. Korumanın çok yönü konuşulmuştu ama, ne yapılacaksa yapılsın acil olan hızla çatının örtülmesi ve yıpranmanın durdurulmasıydı ama mümkün olamadı. Proje çalışmaları uzadı, belki de kaynak sorunu öne çıktı, bir diğer yandan devletin zirvesinin ilgisi çeşitli nedenlerle azaldı.
Adalı sivil toplum 1/5000 ve 1/1000’lik plan hazırlıklarıyla yakından ilgili oldu ve yetimhane konusu da hep bu başlıklar altında gündeme geldi. 2014-2019 dönemi Kent Konseyi’nin ilgili çalışma gruplarında, şu anda aramızda da bulunan çok sayıda arkadaşımızla konu üzerinde sayısız rapor kaleme aldık, toplantılar yaptık.
2018 yılında Rum Yetimhanesi’nin Europa-Nostra ve Avrupa Yatırım Bankası tarafından 2018 yılı “Tehlike Altındaki 7 Kültürel Miras Programı”na seçilmesi yeni bir heyecan yarattı.
Yetimhane üzerine Adalı sivil toplum çalışmalarının yoğunlaşması bu karar sonrasındadır.
Bu karardan 1 ay sonra Karaköy Rum Okulu’nda Rumvader, Europa Nostra Türkiye temsilciliği ve Adalar Vakfı’nın da katılımcısı olduğu bir toplantı düzenlendi mesela.
2018 eylülünde AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Christian Berger ve eşi Marilena Georgiadou-Berger Adalar'ı ziyaret ettiler ve Rum Yetimhanesi’nde de incelemelerde bulundu ve Adalar Belediye Başkanı, Kent Konseyi Başkanı, Patrikhane yetkililerinin ve aralarında vakfımızın da bulunduğu sivil toplum temsilcilerinin de olduğu geniş bir toplulukla konuya özel bir toplantı gerçekleştirdi.
Aynı yılın ekim ayında, İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen ve “Okullar Okulu” başlığını taşıyan 4. İstanbul Tasarım Bienali’nde Büyükada Rum Yetimhanesi’ne geniş bir yer ayrıldı. Galata Rum Okulu’nda gerçekleşen, küratörlüğünü Hera Büyüktaşcıyan’ın yaptığı sergi, “206 Odalı Sessizlik: Büyükada Rum Yetimhanesi Üzerine Etüdler” adını taşıyordu. 20 Ekim 2018’de bu defa Splendid Otel’de, İstanbul Tasarım Bienali ve söz konu sergi vesilesiyle, konuya ilişkin bir toplantı gerçekleştirildi, Adalı sivil toplum tarafından.
2019 Mart sonunda Kültür ve Turizm Bakanlığı’na Adalar’ın bir bütün olarak Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’ne kabul için başvuruldu. Dosyada Rum Yetimhanesi de ayrıca korunması gereken bir kültür varlığı olarak, listede yer alması gerektiğine vurgu vardı.
2019 nisanında, patrikhane, Europa Nostra, Adalar Müzesi-Adalar Vakfı ve dünya mirası Adalar Girişimi organizasyonuyla Yetimhane’nin girişine iki dilli bir tanıtım panosu konuldu. Panoyu Bülent Erkmen tasarladı, Ilgaz Kuruyazıcı üretimini, Ali Erkurt kurulumunu yaptı.
İnanıyorum ki şimdi, bugün burada yapılan bu anlamlı etkinlik sonrası Adalı sivil toplum bu muhteşem esere daha çok sahip çıkacak.
Sayın Patrik hazretleri.
5 yıl kadar önce, açılışı yılan hikayesine dönmüş, siyasetin karmaşık koridorlarına takılmış Ruhban Okulu’nu, Adalar’a ve İstanbul’a kazandırmak için önemli bir adım attınız ve kapılarını ziyarete ve her türlü etkinliğe açtınız. Çok önemli bir adımdı bu ve ruhban Okulu, belki de bir okul olarak olmasa da, kültür kurumu olarak yeniden yaşamımıza döndü.
Şimdi Rum Yetimhanesi’nde, koordinatör olarak atadığınız sevgili Laki dostumuza ve oluşturulan koordinatörlüğe güvenle yeni bir adım atıyorsunuz. Restorasyon süreci kadar önemli olan, bu kapıların bu tür etkinliklere, aramalara, toplantılara açılmasıdır. Bunu çekinmeden yapın. Çünkü binanın ayağa kaldırılması kadar önemli olan, bu sürecin kendisidir. İnanıyoruz ki, bu süreç yaygın bir sahiplenmeyi beraberinde getirecek, gerek işlevlendirme ve gerekse kaynak üretme konusunda düşünemeyeceğimiz kadar büyük fırsatlar önümüze serilecek ve inanıyoruz ki Rum Yetimhane’si yaşayacak.