Cuma, 05 Kasım 2021 18:28

“Sahnenin Arkası ve Önüyle Prens Adaları’nda Yaşam”

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Adalı Yayınları’ndan Eylül 2021 başında çıkan “Sahnenin Arkası ve Önüyle Prens Adaları’nda Yaşam” kitabı için, Büyükada Anthea Otel’de tanıtım toplantısı düzenlendi. Kalabalık bir izleyici grubunun katıldığı toplantı, eser sahibi Andrée Galataud Coşkun’un konuşmasıyla başladı. Coşkun önce yayıncı kuruluş olan Adalı Yayınları’na, Adalar Vakfı’na, Adalar Belediyesi’ne ve DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’e, kitabın basımına verdikleri destek için derin şükranlarını sundu.

Andrée Galataud Coşkun’un toplantı başında, bir anlamda kitabın doğum öyküsü de olan konuşmasını, toplantıda kendisine eşlik eden sevgili Mehmet Erkurt’un Fransızca’dan Türkçe’ye çevirisiyle aynen yayınlıyoruz:

 

Prens Adaları'nda Yaşam

“Yıllar önce, Fransa'da emeklilik zamanım gelip çattığında, hiç gecikmeden İstanbul’a taşınma hazırlıklarına başladık.

Elbette nerede yaşayacağımız konusunda en ufak bir tereddütümüz yoktu: Adalar’a taşınacaktık, başka bir yere değil. 90’lı yılların başından itibaren her yıl Büyükada’da, -o yıllarda var olan iki üç pansiyondan biri olan- Villa Rıfat’ta ‘yazlıkçı’ sıfatıyla geçirilen birkaç günlük tatilin anısı, bir zamanların Parislisi olan bendenizin  gözlerini de kalbini de fethetmişti. Büyükada, Paris’in hem metalik gri atmosferiyle hem de ‘evden işe, işten eve’ ritmiyle tam bir tezat oluşturuyordu.

Adalar’ın âşığı ve bir yürüyüş tutkunu olan ben nihayet bir ‘adalı’ olunca, cebimde küçük fotoğraf makinemle birlikte Büyükada’nın sokaklarını, yollarını, patikalarını arşınlamaya başladım. Tıpkı Adalar’da gezintiye çıkan pek çok kimse gibi, ben de Adalar’ın doğal ve mimari güzelliklerine, zenginliklerine, muhteşem köşklerine, göz kamaştırıcı begonvillerine, martılarına, insanda şefkat uyandıran sokak kedilerine ve köpeklerine önce hayran olmuş, sonra da hepsini fotoğraflamaya başlamıştım.

Elbette başka bir ülkeye taşınmak, hiçbir zaman kişiliğinden vazgeçmek anlamına gelmez. Aksine, benimsediğin ülkeye hep sahip olduğun duyarlılıkla yaklaşırsın. Bu duyarlılık, resmî sınırların çok ötesindedir.

Buna ek olarak, toplum hayatına ve emeğe gençliğimden bu yana duyduğum ilgi içimde hâlâ capcanlıydı. Dolayısıyla hem gözlerim hem de makinemin merceği adanın diğer zenginliklerine, ‘insanî zenginliklerine’ yönelmekte gecikmedi.

Kitaptaki fotoğraflarda manzaraların, köşklerin, hayvanların ve çiçeklerin vazgeçilmez imgelerine, Adalar’ı ‘Adalar’ yapan gündelik, ‘sıradan’ hayatı gösteren sahnelerin eşlik etmesi elbette kaçınılmazdı.

Zanaatkârların, tüccarların, emekçilerin tam da işlerini yaparken çekilmiş fotoğrafları yer alıyor bu kitapta. Çünkü onlar bu hayatı döndüren zincirin olmazsa olmaz halkaları. Her yerde olduğu gibi Adalar’da da, emeğin değeri insana özgü her türlü faaliyeti kapsıyor.

Kitapta, bitki örtüsünün olağanüstü çeşitliliğini vurgulayan fotoğraflar ile bahçecilik işlerinin farklı aşamalarında çalışan bahçıvanların, yaprakları ve dalları toplamaktan sorumlu belediye ekiplerinin görüntüleri, sanki birbirleriyle diyalog kuruyorlar.

Sırtlarındaki ağır yüke rağmen mallarını satmak üzere tepeleri, yokuşları gayretle tırmanan sokak satıcıları da kitapta birçok fotoğrafla yer alıyor.

Adalara şeklini kazandıran bu insanlık haline vurgu yapmak amacıyla, böyle farklı özelliklere sahip fotoğrafları yan yana koymak istedim.

Dolayısıyla bu çalışma, daha önce benzeri basılmış yüzlerce turistik rehberden biri değil de, Adalar’daki gündelik yaşamın, kendi aktörleri aracılığıyla ifade bulan ve birkaç tarihi notla bezenmiş, resimli ve yorumlu bir anlatımıdır.

Kitap, destansı ‘vapur’ seferleri kadar Adalar’a yapılan ikmalin lojistiğine, faytonların yerini otobüslerin ve taksilerin aldığı, ‘devrim’ olarak adlandırdığım teknik, kültürel ve estetik dönüşüme değinen 13 bölümden oluşuyor.

Prens Adaları'nda Yaşam

Sayfalar boyunca Prens Adaları’nın, özellikle de Büyükada’nın karşı karşıya olduğu sorunlar da gündeme getiriliyor.

Dünyanın bütün pitoresk kentlerinde olduğu gibi, turistik atılım ile sitlerin ve çevrenin korunması arasındaki dengenin kırılganlığı burada da kendini gösteriyor. Yassıada'nın kısa bir süre önce yaşadığı dönüşüm, tüm gezegenin ortak tasası olan toprakların yapaylaştırılması sorununu düşünmeye davet ediyor bizleri.

Ormanlık alanların korunması, hafta sonları yaşanan kaotik trafiğin bir düzene oturtulması, atıkların toplanması ve atık yönetimi (özellikle de ayrıştırılması), üstesinden gelinmesi gereken meselelerden yalnızca bazıları.

Ada yaşamına ve takımadanın küçük yüzölçümüne uygun olmayan dönüşümler yüzünden Prens Adaları’nın özgünlüğü, güzelliği, ezcümle ruhu zarar görürse, çok yazık olur.

Bazen Prens Adaları’nı vurabilecek en kötü senaryo gözümde canlanıyor ve beni dehşete düşürüyor: Ya Adalar da bir gün İstanbul’un herhangi bir mahallesine benzerse?

Umarım bu endişem yalnızca berbat bir kâbustan ibarettir ve takımada daha uzun bir süre cana yakınlığın ve saflığın geçer akçe olduğu hoş bir vaha olmayı sürdürür. Ekranların aracı olduğu bir iletişim çağında, bu değerlerin altını çizmeliyiz. Adalar mirasından sadece tek bir şeyi, ne pahasına olursa olsun gelecek nesiller için koruyacak olsak, kuşkusuz tam da Adalar’ın bu özelliğini seçerdim.

Sözlerimi, çalışmama önsöz yazma onurunu ve dostluğunu bahşeden sevgili Ali Sirmen’in de ifade ettiği üzere, kendi gözlerimle gördüğüm Büyükada’yı sizlerle paylaşmak istediğimi söyleyerek bitiriyorum.”

Andrée Galataud Coşkun
Türkçesi: Mehmet Erkurt

 

 

Son değişiklik Pazar, 07 Kasım 2021 09:02
Yorum yapmak için oturum açın